- 843 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BELA
Bara oturup kendisine bir cin-tonik ısmarladı. Bardağından henüz ilk yudumunu almıştı ki sağında oturan genç kadın yanmakta olan sigaasını aceleyle söndürüp, sigara paketini ve çakmağını alıp adamın tam yanındaki boş tabureyi gösterip:
- Oturabilir miyim? dedi.
- Tabi, lütfen.
İçerisi oldukça karanlıktı. Küçücük renkli ampüller orayı aydınlatmak için değil, sanki biraz sihirli bir hava yaratılsın diye yakılmıştı. Genç kadının beyaz dekoltesi ve bileğine geçirdiği fosforlu bant, bu renkli ışıkların altında daha bir çekici renkle parlıyordu.
Kadının yarı çıplak vücudu herhangi bir yerinde bir kusuru olsaydı bile, bu yanıp sönen neon ışıklarının altında kusursuz görünüyordu. Cin-tonik’den ikinci yudumunu alırken kadının elini dizlerinde duyumsadı. Kadın taburesini adama daha da yaklaştırıp iyice bacaklarının arasına sokuldu. Adamı tavlamak için elinden gelen her türlü numarayı yapmaya başladı.
- Ben Gülçin, dedi, göğüslerini adamın burnuna sürterken. Senin adın ne?
İnanmadı tabi ki kadının gerçek adının Gülçin olacağına. Çünkü gerçek adları, gerçek kimlikleri bela getirirdi başlarına.
- Benim adım... Adsız.
- Nasıl yani? Adın yok mu senin?
- Adsız işte! Adsız benim adım.
- Yani senin adın adsız mı? Kadın kahkahayla güldü. Yani seni çağıranlar adsıııız diye mi seslenir?
- Evet, çünkü benim adım adsız.
- Nerelisin sen?
- Adsızlı.
Kadın biraz bozulmasına karşın yine de müşterisini kaybetmek istemiyordu.
- Hay Allah! Sende de her şey adsız galiba.
- Evet, bende her şey adsız.
- Bana da bir içki ısmarlar mısın canım?
Kadın bunu öylesine iç gıcıklayıcı, erotik, davetkar sesle söyledi ki, adam hemen:
- Tabi, dedi. Ne alırsın?
- Cango! diye barmene seslendi kadın. Bana da bie cin tonik verir misin? Yeniden adama dönerek: Bugün ilk müşterim sen olacaksın, dedi.
- Öyle mi? dedi adam, önemsememiş gibi görünerek.
Adamın elini tutarak yarı çıplak göğüslerine götürdü. Kasetçalardan gelen romantik müzik kulaklarını okşuyor, sürekli kadeh tokuşturuyorlardı. Dördüncü belki de beşinci kadehlerini tokuşturdular.
- Müzik sever misin?
- Eh, herkesin sevdiği kadar.
- Ben şimdi gitar çalmasını öğreniyorum, biliyor musun?
- Yo, bilmiyorum, dedi adam.
- Ayy, espiri de yaparmış yakışıklı, diyerek gülümseyerek adamın yanağından bir makas aldı. Gitar çalmak çok zor ama. Bir kaç akor basmasını öğrendim. Bir de Love story’yi çalıyorum.
O sırada odalardan birinden sarmaş dolaş çıkan yarı sarhoş bir kadınla bir erkek en uzak köşedeki bir masaya geçip oturdular. Loş ışıklardan yüzleri pek tanınmıyordu. Ama birazdan kadın adamı dış kapıya kadar getirip dışarıya uğurlarken kadının yüzünü açık bir şekilde gördü. Gördüğüne bir an inanmadı. Bu yüzden de göözlerini ovuşturdu, yanlış mı görüyorum, diye düşündü. Dikkati çekmeden, yanındaki kadına çaktırmadan uzak masadaki kadına bir daha bir daha bakarak tanımaya, onu nereden tanıdığını çıkarmaya çalıştı.
- Artık odama çıkalım mı, dedi kadın.
- Bilmem.
Dalgındı adam. Bir kez daha bakınca birden kafasına dank etti. Evet, tanımıştı kadını. Ama inanmak istemiyordu. Benzerlikse ancak bu kadar olabilirdi. İyi de onun böyle bir yerde ne işi olabilir ki?
- Ne düşünüyorsun öyle? Yüzün şekilden şekile giriyor. Çok komiksin sen de. Geldiğin yere bak bir de şu dalgınlığına. Yoksa paran mı yok senin? Dedi kadın.
Evet, evet. Ta kendisiydi o kadın. İki ay önce oturdukları apartmanın en üst katına taşınmış komşu kadından başkası değildi. Kendi karısı da hoşgeldine gitmişti. Bir keresinde iş dönüşü onu kendi karısıyla basamaklarda konuşurken görmüştü de pek dikkat etmemişti. Kendisi kadını zor da olsa tanımasına karşın, kadının kendisini daha kolay tanıyabileceğini düşünerek tedirgin olmaya başladı. Bu yüzden de yanındaki kadına:
- Haydi, yeni bir içki alıp odana çıkalım, dedi. Heyecanlıydı ve merak ediyordu. Çok konuşmak isterdi şimdi komşu karısıyla.
Yanındaki kadının odasına girdiklerinde, kendi kendiyle
konuşurken farkında olmadan kendini kaptırmıştı.
Evet, evet, karım söylemişti ismini, Berrin’di adı evet, Berrin.
- Berrin değil benim adım. Sevgi, dedi duştan çıplak şekilde çıkıp yatağa uzanan kadın.
- Yok, sana dememiştim zaten.
- Karının adı mı Berrin?
- Evet, dedi bir süre sustuktan sonra. Şu aşağıdaki kadının adı neydi?
- Semra’yı mı soruyorsun?
- Canım şu biz aşağıdayken adamın biriyle odadan çıkıp o arkadaki masaya oturdu ya. O kadın işte.
- Tamam işte. Semra onun adı. Neden sordun?
- Güzel kadınmış, dedi sadece.
***
Bir Pazar kahvaltısından sonra, pencere kenarına oturup, tül perdenin ardından apartmana girip çıkanları gözetlemeye başladı. Bunu yaparken de sanki girip çıkanlar onu görüyorlarmış gibi utanıp sıkılıyordu ama bunu yapmak zorundaydı. Kafasına koymuştu. Bu Pazar bu işi bitirecekti. Şansı yaver gitti. Her şey istediği gibi gelişiyordu. Barda gördüğü komşu kadının kocası da apartmandan çıkıp her günkü gibi taksi plakalı araqcına binip gitti. Bu demekti ki artık sabaha kadar eve gelmeyecekti. Kendi karısı da teyzesine gitmeye hazırlanıyordu. Az sonra karısı da çıkıp gidince, evde yalnız kaldı. Banyoya girip duş aldı. Tıraş oldu. Bol bol kokular parfümler süründü. En güzel gömleğini ütüleyip giydi. Bir kaç düğmesini açık bırakıp göğsünü açıkta bıraktı. Parfüm şişesini alıp bu kez göğüs kıllarına sıktı. Her şeyi planlamıştı kendince. Yine de; ya içeri almayıp kapıyı suratıma kapatırsa? Diyerek endişeleniyordu.
Koridor sessizdi. Kimseler yoktu ortalıkta. İyice emin olunca sessizce çabucak üst kata çıkıp kadının oturduğu dairenin zilini çok kısa çaldı. Bu kadar hazırlıklı olmasına karşın yine de çok heyecanlıydı.
Birazdan kapı açıldı. Kadının o an temizlik yaptığı elindeki temizlik bezinden anlaşılıyordu. O haliyle de çok çekiciydi. Üzerindeki bulüz göğüslerinin cömertçe sergilenmesine engel değildi. Kalın dolgun dudakları konuşma sırasında titreşirken karşısındaki bir erkeği kolayca baştan çıkaracak gibiydi.Adam sesinin titrememesi için özen gösterip:
- Merhaba. Sanırım rahatsız ediyorum. İşiniz var galiba.
- Rica ederim, ev hali işte, dedi kadın. Balkonu temizliyordum. Kapıda kaldınız, buyurun, bir şey mi diyecektiniz?
- Ben... Hay Allah! Beyiniz içerde değil mi?
- Yok. Kendisi biraz önce taksiye gitti. Biliyorsunuzdur sanırım. Eşim taksicilik yapar.
- Biliyorum. Zaman zaman görüyordum. Hay Allah, ben de hem kendisiyle tanışır hem de birlikte şu maçı izlerdim diye düşündüm. Çok önemli bir kupa maçıydı. Aksilik bizim de televizyonuuz bozuktu.
- İsterseniz buyurun bizde izleyin. Ne olacak canım, komşuyuz şunun şurasında.
- Lütfen, ben rahatsız etmeyeyim.
- Olur mu hiç öyle şey? Siz buyurun geçin ben işimi bitirince bir de kahve yaparım.
- Lütfen zahmet olmasın. Kupa maçı olmasydı... Sizin için bir sakıncası yoksa tabi.
- Ne sakıncası olabilir abicim. Komşuyuz şurda. Hem eşinizi de çağırırız. Kendisiyle iyi anlaşırız. Sağ olsun çok iyi bir insan.
- Sağolun, sağolun, dedi içeriye salona geçerken. Sağolun da, eşim bu sabah erkenden teyzesine gitti. Televizyonun da bozulacağı tuttu bugün.Ne güzel tanışırdık bugün beyinizle. Neyse...
- Biz de eşimle şöyle komşulara kısa kısa uğrayıp tanışmak istiyorduk ama bir türlü denk getiremedik. Neyse, kısmet artık. Siz televizyonu açıp maça bakın. Ben bir kahve yapayım, diyerek mutfağa gitti.
Adam, sanki daha önce bu eve bir çok gez gelip gitmiş gibi, rahat sakin hareketlerle televizyon kumandasını alıp koltuğa yayıldı. Tedirginliği bitmişti. Düşüncelerinde kadını sahiplenmişti bile. Kadın çok çabuk balkondaki işini bitirip mutfağa geçti. Cezveyi su ile doldurup ateşe tutarken açık duran kapıdan salonda koltukta oturan adamı gördü.
- Ne maçıymış bu? Diye seslendi mutfaktan.
- Bayern Münih ile Milan’ın maçı diye attı kafasından.
Kadın, iki fincan kahveyi ve küçük tabağa konmuş bir kaç kurabiyeyi sehpaya bıraktı. Adam içten içe seviniyordu. Oturup kendisiyle baş başa kahve içeceğine göre, onunla istediği gibi zaman geçirebilirdi. Karşısında oturan kadının eteğinin altından görünen bacakları öyle çekiciydi ki adamın aklını başından almıştı. Kahvesini yudumlamakta zorlanıyordu. Yutkunduğunun fark edilmemesi için kahvesini höpürdeterek içti. Kadın şu etekli haliyle o gece bardaki yarı çıplak halinden daha çekiciydi.
Kadın, duvardaki saate bakarken:
- Kaçta başlayacaktı maç? Diye sordu.
- Maç falan yok. Yalan söyledim size.
- Yalan mı söylediniz? Ne yalanı? Neden? Dedi şaşkın şaşkın.
- Ya boş ver maçı Semracığım, diyerek kadına bardaki adıyla seslendi. Yılışık bir şekilde, kendinden emin, kadını hafife alır gibi; boş ver maçı da gel şöyle yanımda otur keyfimize bakalım, dedi. Eliyle kltuğun üzerine vurup: Gel şöyle Semracığım, gel! Dedi.
- Semra mı? Ne Semrası? Bu adı da nerden çıkardınız. Benim adım Semra değil ki! Hem, durun bakalım, ne dolaplar çeviriyorsunuz siz? Hangi amaçla geldiniz evime?
- Semra senin bardaki adın değilmiş gibi davranma bana. Her şeyi biliyorum ben.
- Ne barı? Nasıl bardaki adım. Ne saçmalıyorsunuz siz?
- Bırak bu masumiyet ayaklarını canım. Senin barda çalıştığını da biliyorum bardaki adını da. Bu da benim için harika bir fırsat. Komşuyuz. Ha barda ha burada ne fark eder. Gel biraz keyif yapalım.
- Bakın, ben size saygı duyduğum için, komşu olduğumuz için kapımı açtım, sizse bana çirkin iftiralarda bulunuyorsunuz.
- Müşterinle sarmaş dolaş hallerini geçen gece kendi gözlerimle gördüm.
- Nerde gördünüz beni? Lütfen artık fazla uzatmayın bu konuyu. Daha fazla saçmalamadan çıkıp gidin evimden.
- Sevil Bar’da çalışmıyor musun sen?
- Peki öyle olsa bile, dedi kadın. Bu kez sesini yükseltti, ayağa kalkıp adama doğru gelerek: Öyle olsa bile, kimin nerde çalıştığına ne karışıyorsunuz siz? Nesiniz siz? Kimsiniz?
- Kimsenin işine karıştığım falan yok. Sadece baş başa bir kahve içip biraz eğlenelim, keyif yapalım istedim. Hepsi bu.
- Bana bak! Burası benim evim ve ben burada evimin kadınıyım, tamam mı? Şimdi defolup git, yoksa bağırıp tüm apartmanı başına yığarım.
- Dur bakalım dur! Dedi adam yine alaycı bir şekilde. Bunu yapacak kadar enayi değilsin her halde. Senin bir bar kadını olduğun bilinirse ne olur biliyor musun? Değil sadece apartmanda oturanlar, tüm mahalleli bir olup seni de kocan olacak o boynuzluyu da linç ederler vallahi. Bense namuslu komşu olarak görevimi yapmış olurum.
- Namuslu komşu mu? Hangi namus? Dedi kadın. Bu kadar namusluysan ne işin var o barlarda? Eğer çok daha namusluysan ne işin var benim evimde?
- Neden olmasın? Ben erkeğim. Bar’a da giderim pavyon’a da.
- Erkekmiş. Ne demekse? Erkekliğiniz batsın sizin. Şimdi beni barların diliyle konuşmak zorunda bırakacaksın. Sıçmışım senin erkekliğine ulan! Şöyle aklı başında biri çıksa da şu erkekliğin tarifini yapsa. Biz de erkrkliğin ne olduğunu anlasak bu sayede. Bunca yıldır barlarda çalışırım, erkekliğin ne olduğunu hala anlamış değilim.
- Tabi anlayamazsın. Kocan olacak herif erkek değilmiş ki anlayasın. Erkek olsaydı senin orospu olmana izin vermezdi.
Bunları söylerken gözlerini kadından ayırmyor, gözleriyle kadını adeta soyundururken yüzü hayvani bir şekle giriyordu.
Kadın, hızla ayağa kalktı. Pencerenin önüne gidip bir süre dışarıya baktı. Sinirinden dudaklarını kemiriyordu. Ne söyleyeceğini, nasıl davranacağını bilemedi. O an, iradesine yenik düşse, mutfaktan bir bıçak alıp adamı delik deşik edebilirdi. Adamın kendisine orospu demesine kızmıyordu. Böyle bir sonuç kaçınılmazdı. Hem ilk kez yaşamıyordu ki böyle bir şeyi! Yine de, orospu olmadığını, yaşamak için, geçimini sağlamak için, yapacak başka da iş olmadığı için barlarda çalıştığını, bağıra çağıra anlatsa da kimse onu dinlemez, dinlese de inanmazdı.
- Orospu kim, biliyor musun? Dedi hızla adama dönerek. Asıl orospu kim biliyor musun? Sen ve senin gibilerdir asıl orospu olan. Karına ve çocuklarına olan saygı ve sorumluluğu hiçe sayarak gizlice barlara, pavyonlara gittiğin için orospusun. Bu işi onlardan gizli yaparak, daha da aşağılanarak sözüm ona erkekliğinin gereğini yapıyorsun. Bunu ispat etmek istiyorsun. Zavallılığından kurtulmak için öyle yerlere giderken, orada çalışan ve senin orospu dediğin o insanlardan daha zavallı duruma düştüğünü biliyor musun? Evet, yarım yamalak kalmış, kişiliksiz zavallının birisin aslında. Senin gibileri her gün görüyorum. Sen ve senin gibilerin erkekliği o yatağa girince bitiyor aslanım. Çirkefleşip zavallılaşıyorsunuz orada. O yarım kişiliğinizi oralarda tamamladığını zannediyorsun. Gidiyorsun bar’a veya geneleve, verdiğin para karşılığında açılan bacakların arasına girip olan kişiliğini de kaybediyorsun. O an erkek olduğunu zannediyorsun. Oysa tam da o anda işte o anda orospulaşan sensin. Orospu dediğin kadın para karşılığı işini yapmıştır. Sense karından ve çocuklarından gizli, onların birkaç günlük mutfak bedellerinden çalıp erkekliğin uğruna harcadığın için orospusun. Sonra da kalkıp övünüyorsun. Madem sana göre yaptığın bu iğrenç şey erkeklikse, neden karına da anlatmıyorsun? Neden bunu yalnızca kendine saklıyorsun?
- Saklamıyorum ki. Sana söylüyorum ya. Ben erkeğim ve seninle yatmak istiyorum. İstersen parayla yap. Parasını verip yatmak istiyorum seninle. Bu senin işin değil mi? Hem canın isterse. Apartman bir duyarsa...
Kadın dairenin kapısını açıp, adama sinirli bir şekilde:
- Ne olacak apartman duyunca. Kime ne diyeceklerini göreceğiz bakalım. Buna haneye tecavüz derler. Daha fazla hayvanlaşmadan terk edin evimi.
Adam kadının açık tuttuğu kapıyı kapatmak istedi. Bir yandan da koluyla kadının beline sarılıp kendine doğru çekti.
- Hiç bir yere gitmiyorum. Tadına bakmadan gitmem, dedi yılışık yılışık.
Kadın, çaresizliğine ve savunmasızlığına kahrediyordu. Kendisini savunmada bile çaresizdi. Eli kolu bağlıydı. Aslında adam doğru söylüyordu. Apartmanda oturanlar da, mahalleliler de kendisine değil adama inanırlardı. Adamın yaptığına değil, kendisine kızarlardı. Çaresizdi ama, yine de gergin bir yay gibiydi. Her an yayından fırlayacak bir oktu sanki. Daha fazla tutamadı kendisini.
- Defol ulan! Diyerek bağırdı avazı çıktığı kadar.
Adam kadının bu tavrından ürküp korktu biraz. Kadının bakışları değişmişti. Saldırıya hazır dişi bir kaplan gibiydi. İşi yüzüne gözüne bulaştırmamak için kapıdan çıkıp giderken:
- İyi düşün, kararını ver. Sana rahat yok bundan sonra. Akıllı ol, rahat et, dedi.
Kadın, kapıyı kapatıp sırtını kapıya dayayarak bir süre öylece kaldı. Kalp atışları hızlanmış, burnundan kesik kesik soluyordu. Dizleri taşıyamadı onu adeta. Çöküverdi olduğu yere. Biraz önce adama karşı sergilediği tavrından eser kalmamış, güçlü kadın konumu, kendine güveni, direnme gücü yok olup gitmiş, yerine zavallı, ezik, güçsüz, çaresiz biri gelmişti sanki. Sessizliğe gömülü evin içinde nefes alışının dışında her şeyiyle küçülmüş nokta kadar kalmıştı. Bağıra çağıra ağlamak istiyordu. Buna da katlanırsa, buna da teslim olursa, kaçıncı yenilgisi, kaçıncı kaçışı olacaktı? Hep böyle mi olacaktı? Yine yeni bir mahalle, yeni komşular, yeni yalanlar... Ta ki yeni bir namus bekçisi komşu onu tanıyıncaya kadar. Bu durumda en az süre oyuracakları mahalle bu olacaktı. Taşınalı henüz üç ay bile olmamıştı. Yine aynı soruyu soruyordu kendine. Direnip burada kalmak mı, yoksa sessizce çıkıp gitmek mi bu mahalleden? Yoksa, yoksa neler olmazdı ki? Hakaretler, tehditler, gece kapısını açmaya çalışmalar, güpegündüz her yerde her fırsatta laf atmalar... En kötüsü de, kocası bildikleri taksici dostunun yolunu kesip tehdit eder döverlerdi. Tıpkı önceki mahalleliler gibi. Bütün mahalleler birbirinin benzeri değil miydi? Kendisinin her şeyi, tek güvencesi olan taksici dostunun tehdit edilip dövülmesi kahrederdi onu. Onun durumundaki kadınlar için böylesi bir dostun, arkadaşın, sevgilinin ne kadar önemli olduğunu mahallelliler bilemezdi. Çalıştığı yere gelen tüm diğer erkekler kendisini para karşlığında alınıp satılan bir meta gibi görüp insandan saymazlarken, taksici dostu ona insan olduğunu hatırlatıyor, değer veriyor, hayatı paylaşıyordu.
Üzerine hayvanca çullanan nefesleri çoğunlukla alkol kokan, ter kokan tüm erkeklerin altında varlığını hissettirmeden dişini sıkar, ardından hemen banyoya koşup onlardan zerre kadar iz kalmasın diye yıkanır paklanırdı. Bir tek taksici dostyla birlikteyken saygılı ve ve sevgi dolu olurdu. Bir tek onunla birlikte olunca kendisini tamamlanmış hissediyordu. Onunla bütünleşip dişiliğini onun erkekliği ile birleştirip insanlaşıyordu.
Kapının arkasında çöküp kaldığı yerden güçlükle kalkıp ayaklarını yerden sürüyerek gidip koltuğa yığıldı.Sehpanın üzerinde duran sigara paketine uzanacakken, adamın yarım bıraktığı kahve fincanı takıldı gözüne. Adamın iğrençleşmiş bakışları geldi gözünün önüne. Fincanı ve tabağı tutup efretle çöp kutusunun içine fırlattı. Bir temizlik bezini alıp sıcak suyla ıslatıp sabunladıktan sonra gelip koltukta adamın oturduğu yeri silmeye başladı. Yorulup nefessiz kalıncaya kadar sildi sildi sildi... Kapının kolunu. Sonra televizyonun kumandasını sildi. Onun elinin değmiş olabileceği her yeri sildi. Ondan bir iz kalsın istemiyordu... Yüzünün ıslandığını farkedince ağladığını anladı. Koyverdi kendini o an. Elinde temizlik bezi odanın ortasına çöktü bu kez. Bağıra bağıra hem de kusarcasına ağladı. Hem ağlıyor hem de kendi çaresizliğine, hatta beceriksizliğine, yenilmişliğine kızıyordu. Yumruklarını sıktı. Gözleri bir noktaya takılı düşündü. Ne yapmalıydı şimdi? Bir daha, yeni bir yerde, yeni baştan başlama direnci var mıydı? Bir yer, şu koca kentte rahat edebilecekleri, sorgulanmayacakları, ayıplanmayacakları, dışlanmayacakları bir yer yok muydu? Aklında hep taksici dostu.Ya mahalleli onu bir köşede sıkıştırıp döverse? Takisici ki, ona bunca yıl destek oluş, yoldaş olmuş, yalnız bırakmamış, onu hayata bağlamış ve hayatı bölüşmüş onunla... Hayır! O, bir daha böyle kötü şeyler yaşamamalıydı. Bir çizgi çekmeliydi bu gidişe, köklü bir çözüm bulmalıydı.
Banyoya gitti. Elini yüzünü yıkadı. Mutfağa gidip yarım kalmış işlerine devam etti. Bulaşıkları yıkadı. Sabah kahvaltısında salamı kestiği bıçağı sıcak suyla bir güzel yıkadı. Tertemiz oldu Solingen markalı bıçak. Temiz bir bezle kuruttu. Işığa doğru tuttu bıçağı. Gözlerini kamaştırdı parlaklığı.
Her tarafı toparlayıp kararlı bir tavırla yeniden banyoya yöneldi. Saçını taradı, fönleyip sıprey sıktı. Yüzünü temizledi. Soluk rengini saklamak için fondöten sürdü. Kokular süründü. Göğsüne, boynuna her yerlerine kokular süründü. İş önlüğünü çıkarıp kirli çamaşırlarını biriktirdiği sepetin içerisine attı. Dolaptan açık yeşil renkli parlak bir gömlek çıkarıp giydi. Göğüs düğmelerinden üçünü açık bıraktı.
Dışarı çıkıp basamaklardan aşağıya indi. Adamın evinin zilini çaldı. Adam evde yalnız lduğunu söylemişti, bunu biliyordu. Kapıyı açan adam karşısında giyinmiş süslenmiş, güzelleşmiş kadını karşısında görünce, sanki böyle bir şeyi bekliyormuş gibi, alaycı bir tavırla:
- Hayrola güzelim? Demek kararını verdin öyle mi? dedi.
- Gel! Dedi kadın, gözlerini adamdan kaçırarak. Evimde bekliyorum. Haydi gel!
Sonra da basamaklardan hızla yukarı çıkıp evine girdi ve mutfakta adamı beklemeye başladı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.