Meçhule Yazılmış Mektuplar - 32
Zaman geçip gidiyor. İkliminden hiçbir haber alamıyorum. Mektuplarımı, başından beri olduğu gibi, meçhul ve muhayyel iklimlere yazıyorum. Yine bahar geldi, erguvan dalları donandı. İncecik gül fidanları, gülümsedi dal uçlarından. Zaman, baharın tazeliğinde seni andı. Gurup olunca, sular hasret bestesinde yandı. An, alev aldı; bakışlarımda tutuşan sularda.
Bu mektubumu , esintili bir bahar gününde kaleme alıyorum. Aylardan nisan. Bu ayda çok değişiyor insan. Nisanın nazeninliği, narinliği ruha yansıyor. Yâda, canlar düşüyor. Aşk aşkınlaşıyor. Sen de bu ana dahil olsan, nisan başımı daha fazla döndürecek. Erguvanlar da benimle sevinecek…
Sen iklimime uğramıyorsun. Ben ikliminin gümüşî sahillerini bilemiyorum. Bilemiyorum bu belirsizlik içinde ne olacak sonum. Sabah ola hayrola diyorum. Öyle ya “gün doğmadan neler doğar.” Adını hep yüreğimin sayfalarına yazıyor, ferman onundur diye dip not düşüyorum.
Yağmur sonrası, toprak kokusuyla aklıma düşüyorsun. Nisan güllerinde, güle emsal tavrını görüyorum. Gamzen, yadımda çayımı yudumlarken. Yüreğimde bir hüzün harmanlanıyor. Kendi kendime “şimdi o da beni anıyor.” diyorum.
Hayal edebildiğim kadar, tebessümünü hayal ediyorum. Gözümde, gittikçe gülleşiyorsun. Akşam vakti leylak kokularıyla kokun dağılıyor yanıma yöreme.
Bir an için geldiğini sanıyorum.
Telaşla çevreme bakınıyorum. Ne çare yoksun. Biraz daha bîçareleşiyorum… Hüzzam makamında bir şarkı oluyor yokluğun. Mektubumu noktalıyorum. Meçhul iklimine en kalbi sevgi ve selâmlarımı yolluyorum.
Ankara,05.04.2010 İ.K