- 1233 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAÇLARIN RÜZGARIN KARISI
Bir kız tanıdım, dünyaya dans etmeye gelmiş. Bir kız tanıdım sadece dünya ile dans etmiş. Gözleri henüz adı konmamış bir renk, gecede aylin düşer gözbebeklerine, gündüz toprak kokusu yakar genzimi. Teninin rengini kimse söyleyemez, bir bakarsın doruklarda erimemiş karın mat beyazı, bir bakarsın çiçekler açmış al yanağında, kırmızı dersem çok koyu olur, pembe dersem açık kalır anlatmaya.
Papatyalar vardır ya hani; bir kayalık papatyası kadar ince. Ve güneşteki gölgesi kadar uzun. Salınarak yürümesin, ne olur; kimseler görmesin. Bir çobanın kavalındaki ağıt kadar dokunur içime. Endamı, ala şafakta demlenen çay buğusu, bakarsan; incinecek kadar narin. Oysa bakmayın masum durduğuna isyanın kızıydı, özgürlüğün kimliğiydi saçları. Tek telini görmedim ki, toka denen kelepçenin esaretini kabullenmiş, müjganında perde sanki bütün firar türküleri, mağrur ve dik başı, çatık kaşı vardı görebilene. Suskunluğu bir yetimin matemiydi, güneşin Nemruta secde edişiydi gülümsemesi...
Bir gece yarısı uyandım gülümseyen çığlığıyla saçlarının, rüzgâr sarkıyordu saçlarına, mahremine. Usul usul okşayışını seyrederken rüzgârın, saçların kaçışını gördüm bir an, tellerin nazına daldım. Böylesine bir aşkın tek şahidi olmak ne zordu oysa, taşınması ne kadar ağır bir sırra tanıklık ediyordum bilmeden...
Saçları meltem ile dans eden kız bile bilmiyor, üstümüzde gök kubbe kim bilir kaçıncı rüyasını görüyor, hatta ilahlar bile uyuyordu. Siyah, zifir saçlarına ayrı tutku ile dokunuyor rüzgâr, ilk defa gördüğüm bir dansı sergiliyordu. Saçlar derin bir nefes çekip, soluksuz kalıyor önce, rüzgâr en anlamlı dokunuşunda iken hayatın, bir yandan öpüyor bir yandan kokluyor.İkisi de salkım salkım kıvranıyordu. Gerisi mi? Tabiatın ihtirası, anlatamam kimselere ne olduğunu, ebedi bir sır açıkçası.
Yağmurun sesi ile zar zor toparlandılar, ruhu kirlenen saçlar ve teni terli rüzgâr. Uyanmıştı gök kubbe, ilahlar af için açmış makamı. Çakan şimşek bu yasak aşkın alkışını tutardı bilmeden, dolan bulut hangi anlamlı günahı arındıracağından habersiz düşürdü ilk damlasını, kızın dağınık saçlarına.
Damlalar düştüğü telin guslü olurken, dokunamadığı tellerin kirlenmişliği kadar suçluydu. Saçlarının teli kadar damla düştü zülfüne, şaşırmışlığımı yadırgamayın, kupkuruydu toprak, ne ıslanmış bir tek taş vardı, nede üzerine şebnem düşmüş yaprak. Ne bilirdim iklimin sadece o kızın saçlarında değiştiğini, rüzgârın ona estiğini, yağmurum sadece dağınık saçlara düştüğünü.
Bir kız tanıdım, her ne yapsa dans eder. Kimi zaman Kafkas dansındaki kuğu gibi süzülür, kentimin olmayan göllerinde. Kavruk bakışlarında, eli nasırlı bir yayla kızının halayını çeker. Düşler ülkesindeki kraliçe kadar narin iken dansı, bir çingene kadar kıvrak olabiliyordu kimi zaman.
Bir kız tanıdım, saçları rüzgârın karısı. Nasıl bakarsan bak, sanki tabiat ananın diğer yarısı, nereye koysan bir eksikliği tamamlar. Denizde ufuk çizgisi olurken bakışları, gökyüzünde güneşti gülümsemesi ve toprağın bin bir tonuydu gözlerinin ışıltısı.
Bir kız tanıdım, saçları rüzgârın karısı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.