- 975 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Öğretmen İmama Yenildi(mi)?
Son yıllarda siyaset ve toplumbilim alanında “mahalle baskısı” olarak ifade edilen yeni bir kavram sıkça kullanılır oldu. Kavramın mimari, ülkemizde ki gerici tarikat örgütlenmesini “sivil toplumculuk” olarak gören siyaset bilimci Prof.Dr.Şerif Mardin.
Toplumun İslamileştirilmesini “sivil toplumcu gelişme” olarak tanımlayıp daha sonra “mahalle baskısı”ndan söz etmek elbette bir tutarsızlıktır. Ancak bunun üzerinde durmayacağız.
Mardin, “mahalle baskısı” kavramı için “bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir hava” diyor. Kendisinin dahi tam olarak ifade edemediği bir durumu, sosyal bilimcilere havale ederek tabiri caizse, “ben buldum onlar açıklasın” demeye getiriyordu.
Konunun tam olarak anlaşılmadığı düşünülmüş olsa gerek, Şerif Mardin, geçtiğimiz günlerde, “mahalle baskısı”nı konu alan “ne demek istedim?” başlığı altında bir de konferans verdi.
Bu konferansta yaptığı konuşmaya bakıldığında, kavram üzerinde bir berraklık, açıklık ve net bir tanım yine oluşturamamış. Bu durumu Radikal Gazetesi’nden Nuray Mert eleştirdi ve “hiç konuşmasaydı daha iyi olurdu” dedi.
Konu malum, 12 Eylül sonrası toplumsal alanda ortaya çıkan ve hızla büyüyen İslâmileşmeyle ilgili. Bu sürecin sosyal hayatta ve insan ilişkilerinde ortaya çıkardığı davranış biçimi, Osmanlı döneminde önemli bir sosyal birim olan mahalle olgusu üzerinden açıklanmaya çalışılıyor, Cumhuriyet döneminin kendi kültürünü ve değerlerini oluşturamamasından dolayı Osmanlı’da ki mahalle kurumu etkisini devam ettirmektedir deniyordu.
Osmanlı’da mahalle kurumu İslam dininin etkisiyle genellikle İmam üzerinden yürüyor, mahallede “iyi, güzel ve doğru”nun inşa edilmesi “göz ve bakmak”la gerçekleşiyordu. Bu ilişki tarzı bir tür “gözetleme” kültürüydü ve bireyin toplumsal ve bireysel ilişkilerinde etkiliydi.
“Mahalle baskısı” olgusu bir tür otokontroldür ve mahallede ki aktörlerin ve kurumların aracılığıyla ahali üzerinde etkisini gösterir. Şerif Mardin, kısaca bu minvalde ve dağınık bir şekilde anlatmaya çalışmış meramını ve şu sonuç ortaya çıkmış:
Cumhuriyet dönemi kendi değerlerini iyiden, doğrudan ve güzelden yana yaratmayı başaramamış, dolayısıyla eski toplum (Osmanlı’da ki yaşam tarzı) ilişkileri aşılamamıştır. İlerlemecilik eğer kültürel olarak değişim ve dönüşüm açısından topluma bir şeyler katmıyorsa, “eski” olana dönüş her zaman mümkündür. Osmanlı döneminin belirleyici karakteristiği olan “mahalle kurumu”, dolayısıyla “baskısı” Cumhuriyet döneminde de devam etti. Bu süreç İslâmi değerler üzerinden kendini var ettiği için toplumsal ve kültürel alanda yoğun bir İslâmileşme yaşanmaktadır. Bu durum, diğer kültürler, yani farklı olanlar üzerinde bir “baskı havası” oluşturmaktadır. İşte bu “mahalle baskısı”dır.
Sembolik değerlendirmeyle, “yeni dönemin temsilcisi olan öğretmen”, “eski, geleneksel yapının temsilcisi olan imama” yenilmiştir.
Şimdiye kadar dünyanın birçok yerinde yaşanan devrimler bize göstermiştir ki, siyasal üst yapıda ortaya çıkan değişim, toplumun değişim ve dönüşümün sağlamaya yetmiyor. Cumhuriyet’in kendi değerlerini yaratamadığı bir gerçektir çünkü 1920 Burjuva Devrimi her açıdan kendini geliştirememiş, Stalin’in deyimiyle 1925’de batağa saplanmıştır. Netice de bu durum, dönemim egemenleri tarafından bir tercih sorunuydu. Kendi çıkarları açısından Devrimin ilerlemesini istemiyorlardı. İktidarı ele geçirmişlerdi ve burjuva değerlerin gelişimi dahi ülkede verilen sınıf mücadelesinin önünü açabilirdi.
Burada çok önemli bir noktanın altını çizmek gerekiyor: Egemen güçler yeni değerlere( esasta olmayan şeylere) abartılı vurgular yaparlarken, yürüttükleri gerici müfredat ve milli eğitim politikalarıyla Öğretmenin İmama yenilmesinin değil, Öğretmenin İmamlaşmasını sağlamışlardır. Toplumun değişimi ve gelişimi asla istenmemiştir. Bugün öğretmenler, devletin yürüttüğü baskı ve kıyım politikalarıyla ya İmamlaşma ya da bu mesleği bırakma ikilemiyle karşı karşıya getirilmişlerdir. Mahalle ise artık kalmamıştır ve İslâmi değerlerle yaşamak istemeyenlerin üzerinde mahalle baskısı değil, laik olduğunu iddia eden devletin ve hükümetlerin baskısı vardır.
(2008)
Mehmet Ali Yazıcı
YORUMLAR
İlerlemecilik derken pragmatik felsefeyi temele alan eğitim yöntemini mi ifade ediyorsunuz? "Muasır medeniyetler seviyesi" ne ulaşma düşüncesini mi?
Bir de tarihi süreç içinde imama yüklenen misyon (değiştirici ve dönüştürücü olma) ve bu misyondaki değişim hakkında ne düşünüyorsunuz? Başka bir deyişle Türkiye'de imam ve imamlık kurumu "eski ve geleneksel yapının temsilcisi" olarak mı var bulunmaktadır?
atatürkçülüğü edonistlik olarak algılayan batılılaşmayı sefahat alemi sanıp şirret alemleri yaşayan nesiller bilimden uzaklaşmış..özgürlükçü ve tam bağımsızlıkçı bir avuç idealist gençse 1944ten sonra mandacıların eliyle 1971 1980 yılında yok edilmişlerdir...atatürkün ölümüyle türkiye her yönden kuşatıldı...1980 den sonra ise yeni bir biyolojik robot üretildi coni tarafından ilahiyat fakulteleri ve diğer üniversitelerce...bu sonuç 1938 -2010 72 yıllık bir yapılanmanın ürünüdür...
bağımsız ve hür onurlu insanların tanrısının selamı üzerinize olsun...