- 1899 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (57)
“İçeri giremezsiniz. Can bey, siz benimle gelir misiniz?
Can, Ayşe’yi banka oturtmuş, kendisi doktor arkadaşı ile Sıla’nın tedavi gördüğü odaya girmiş, Sıla’yı görünce, gözyaşlarını tutamamıştı. Bu üç delikanlı, nasıl bu kadar büyük bir vahşet yapabilmişti. Sıla’nın vücudunda bıçak, jilet, sigara ve yumruk izleri vardı. Açlık ve soğuk, bu işkencenin yanına eklenince tamamen bitirmişti bu küçücük bedeni.
İlk tedavisi yapılmış, tomografisi çekilmiş, tahlilleri yapılmış ve yoğun bakıma alınmıştı. Artık camın arkasından görebiliyorlardı Sıla’yı.
“Doktor bey doğru söyleyin, kızım iyileşecek değil mi?
“Tabi ki iyileşecek. Önlem olsun diye yoğun bakıma aldık kızımızı. Bu akşam burada takibini yapacağız, yarın normal hasta odasına alacağız. Merak etmeyin. Bedenindeki darp izleri çabuk geçer. Önemli olan yüreğindeki izlerin geçmesi ve bizler onun için de gerekli yardımı yapacağız Ayşe Hanım. Burası çok kalabalık, burada beklemeyin. Evlerinize gidin. Yarına kadar yapılabilecek hiçbir şey yok”
“Ben burada kalacağım. Hiçbir yere gitmem. Camın arkasından da olsa onun yanında olacağım doktor bey”
Hiç kimse eve gitmek istememiş, Ayşe ile birlikte hastanede kalmış, iyi haberi alana kadar beklemeye karar vermişlerdi. Bir zaman sonra Ayşe, Meltem öğretmenin yanında olduğunu fark etmiş;
“Meltem hocam, kim kaçırmış Sıla’yı? Neden kaçırmışlar? Ne istemişler kızımdan? Kime ne zararı varmış kızımın? Ben, onu okutabilmek için köyümden kaçıp geldim bilmediğim yerlere. Böyle mi olacaktı hocam? “
“Sıla’yı, Kemal ve iki arkadaşı kaçırmış Ayşe Hanım. Tek sebepleri Sıla’nın, arkadaşlık teklifine hayır demesi. Neyse ki, Gökhan’ın dikkati sayesinde bulabildik onları. Yoksa günlerce arasak bulamazdık Sıla’yı.”
“Kemal ha. Onun yaşı çok küçük. Kaçırma işini tek başına yapamaz Meltem hocam.”
“İki arkadaşı ile kaçırmış. Yanlarında başka birileri var mı bilmiyoruz. Şu an emniyette zaten çocuklar. Sorgulamadan sonra belli olacak her şey. Çok şükür ki, Sıla sağ salim kurtuldu.”
“Sağ salim kurtuldu. Bedenindeki izler silinir zamanla, ya ruhunda açılan izler nasıl silinecek hocam?”
“Ayağa kalksın, her türlü yardımı yapacağız. Sen merak etme. O güçlü bir kız, çabuk toparlar emin ol.”
Onlar konuşurken Can, Ayşe’nin yanına gelmiş, gözlerinin içine bakıyordu. Şu an burası kalabalık olmasa, ellerini tutup, tüm sevgisi ile ona destek olacaktı ama yapamıyordu.
“Kızım nasıl Can Bey? Kızımı ne zaman göreceğim?”
“Şu an onu göremezsin. Ben yanına gidiyorum. Senin sevgini söyleyeceğim ona.”
“Beni de alın ne olur. Bir kerecik göreyim yüzünü. Yemin ederim, hiç durmayacağım yanında. Hemen görüp çıkacağım.”
Can, Ayşe’nin yalvarmasına dayanamıyordu. Gözlerindeki yalvaran bakışları içini delip geçiyordu adeta.
“Hemşire hanım, Ayşe hanıma elbise ve galoş giydirip içeri alın. Kızını görüp çıksın”
Ayşe, nihayet kızının yanına girebilmişti. Yanına yaklaştığında, kızını tanıyamadı bir an. Sıla’nın yüzü mosmordu. Kollarında, boyun altlarında yara izleri vardı.
“Ne yapmışlar kızıma. Aman Allah’ım. İyileşeceksin kızım. İyileşip yeniden birlikte olacağız seninle. Canımdan can vermeye geldim. Aç gözlerini, gülümse bana “ anneciğim” de. Başka hiçbir şey istemiyorum senden”
Kızının yalnızca ellerini tutabilmişti Ayşe. Gözyaşları yağmur olup yağıyordu. Can, Ayşe’yi kolundan tutup dışarı çıkmasına yardımcı olmuş, dinlenmesi için kendi odasına götürmüştü.
Hastaneye gelenlerin, emniyet müdürlüğünde neler yaşandığından haberi vardı ama Ayşe’nin yanında hiç kimse bir şey konuşmuyordu. Gece ilerlemiş, hastanede kalanlar, yorgunluğa yenik düşmüş, her biri birer sandalyede uykuya dalmıştı. Sabahın ilk ışıkları ile yoğun bakım servisinden çıkan doktor mutlu haberi veriyordu. Sıla gözünü açmış, ilk olarak kardeşlerini ve annesini sormuştu.
Ayşe, sevinçle kızının yanına gelmiş, onu bağrına basmıştı. Doktorlar, Sıla’nın çok fazla sorunu olmadığını ve bir gün sonra hastaneden çıkabileceğini söylemişti. Okulda, Sıla’nın bulunduğu haberi, bayram sevinci yaşatmış, öğretmenleri ve arkadaşları, ziyaret için sıraya girmişlerdi.
Sıla’yı normal odaya almıştı doktorlar ve komiser ifade almak için yanındaydı.
“Sıla, ifade verebilecek durumdasın değil mi?”
“Evet, ifade verebilirim komiser amca”
“Kendini yormadan, bize olayı olduğu gibi anlat, tamam mı?”
“O gün annem almaya gelmeyecekti bizi okuldan, Türkçe öğretmenim Kürşat bey bırakacaktı eve. Çıkış zili çalmıştı. Ama yarışmalar olduğu için okuldaki çalışmaları bitmemişti öğretmenlerimizin. Bize, birkaç dakika beklememizi söyledi. Ben, kardeşlerimi bekleme salonuna bırakıp, öğretmenler odasına çıktım. “ Öğretmenim işiniz çoksa, annemin gittiği işyerinin telefonu var, orayı arayıp, annemin gelmesini isteyebiliriz” dedim. Öğretmenim de “çok az işim kaldı Sıla, sen aşağı in, bekle kardeşlerinle” dedi. Ben beklemek için merdivenlerden inmeye başladım. Biliyorsunuz, okulumuz beş kat, Öğretmenler odası üçüncü katta. Bekleme salonu giriş katında. Ben ikinci kata gelmiştim ki, birden karşımda Kemal’i ve iki arkadaşını gördüm. Üçü beraber üstüme saldırıp, burnuma bir şey tuttular. Orada bayılmışım. Gözlerimi açtığımda, karanlık bir mağaradaydım. Ellerim, ayaklarım, ağzım bağlı idi. O gece beni o halde, bırakıp gittiler. Büyük kütüklerle ateşi yakıp bıraktılar. O gece kimse gelmedi yanıma. Ertesi günü iki çocuk geldi, Kemal yoktu yanlarında. Yiyecek ve su almışlar. Su içirdiler ama yiyecek vermediler. Onlar güle oynaya yemeklerini yediler. Sonra içmeye başladılar. Sigara gibi bir şey içiyorlardı. İkisi de sızdı alkolden. Ben çırpınıyorum ellerimi çözebilmek için. Türlü uğraşlardan sonra elimdeki ipi kesmeyi başardım. Ayaklarımı çözüyordum ki, Kemal geldi. Duman gibiydi. Beni o halde görünce, önce arkadaşlarını dövdü. İkisi de uyuşmuş olduklarından, Kemal ha bire vuruyor onlar karşılık veremiyordu.”
“Ellerimi tekrar bağladılar. Bu defa işkence sırası bana gelmişti. Kemal’in elinde çakı vardı. Önce bacaklarıma, bıçağı batırmaya başladı. Vücudumun her yerine bıçak izleri doluyordu. Diğer arkadaşı, çıldırmış gibi elindeki jiletle aklına geldiği gibi darbe atıyordu tenime. Her tarafım kan içindeydi. Canımın yangısıyla bayılmışım.”
Sıla olanları anlatırken aynı anları tekrar yaşıyordu adeta. Zaman zaman çığlık atıyor, zaman zaman hıçkırıklar boğazına düğümleniyor, sözcükler dışarı çıkmıyor, Zaman zaman da yattığı yerde tepiniyor, sanki onlara karşı durmaya çalışıyor gibi hareketler yapıyordu.
“Yorulduysan bırakalım, sonra devam ederiz Sıla”
Devam Edecek
YORUMLAR
Senin bu hikayeni ne zaman okusam içimde bir şeylerin yanıp tutştuğunu hissediyorum. Şu an biliyorsun İstanbul'dayım. Ozan'ın dolumunu yaptıracağım öğleden sonra. Bu defa da hiç bir sıkıntı ile karşılaşmadan tedaviyi tamamlamak ve oğlum ile yeniden yanınıza gelmmek istiyoruz. Şimdi hikayenin devamını okudum Ozan'a. O bile ağladı biliyor musun canım.
Biz engelli çocukların aileleri endişe içinde beklerken, sizler çok daha farklı tehlikelerle uğraşıyorsunuz ve bu uğraşlarınızın hep umut ile bitmesini diliyorum tüm kalbimle.
Sıla iyileşecek ve yarışmalara da katılacak. Katılmak zorunda. Müdür bey Sıla'yı yarışmalardan çekmemeli bana göre. Çekerse içinde ikinci bir yara açılacaktır eminim bundan.
Öpüyorum seni. En kısa zamanda buluşmak üzere.
Sevgili ablacığım bu hafta sonu sınavlarımız var. Binlerce öğrenci bu sınavlara girip, haziran ayındaki sınavlara girip girememe hakkını elde etmek için çalışacaklar benim gibi. Ne kadar başarılı oluruz ya da olamayız belli deği . Stres hepimizin iliklerine kadar işledi. Allah sonumuzu hayırlı etsin başka bir şey demiyorum.
Dersaneye gitmeden önce hikayeyi asıp asmadığınıza bakayım dedim ve gördüm ki asmışsınız. Yine heyecanlı bir bölümde bırakmışsınız. Sıla'nın çabuk iyileşeceğini görüyorum ama Aytşe hanımın da dediği gibi ya yüreğindeki izler. Onlar nasıl silinecek onu merak ediyorum.
Öpüyorum sevgi ile elelrinizden.