- 1473 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Okunmayacak Mektup...
Slm..
Slm Gül.. naaber..
Merhaba ben Fatih…
Mrb Gül.. naaber
....
......
.......
Bunlar kaç gündür facebook un “Messenger” kısmında adını tıklayıp bilmem kaç defa yazıp yazıp bir türlü “enter” a basamadığım kelimeler..Ama en son “enter” a basmak üzereyken senin “merhaba” nla irkildiğim cümleydi o zaman Sana yazdığım..Aslında geçende yazmıştım sanırım tanımamandan bile endişeliydim, öyle ya aradan bilmem kaç yıl geçmişti dile kolay, Sen’i sarı çiçeklerin başında poz verdirirken objektiften bakan adama, bir aile babası olarak yaşama savaşının içine atıvermişti zaman bi şekilde .. Aslında seni görünce facede ve fotoğraflarını aklıma taaa ilkokulda çekilmiş bi fotoğraf geldi. Bi bayram günü (muhtemelen 23 Nisan) alt sokaktan tören alanına doğru ve muhtemelen “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” marşını söyleyerek giderken, Sen’in Rehber hocanın objektifine bakarak durduğun fotoğrafta hemen arkanda uygun adım yürüyen ve kendimi marşın etkisine ne kadar kaptırdıysam ağzım açık kalmış olarak benim göründüğüm fotoğraf geldi.. Taratıp PC me atmıştım Allahtan, bulup tekrardan bi göz attım ve bir tebessümle yâd ettim o marşı söylediğim günleri…
Bu gün Cumartesi ve ben yine ve yeniden nöbetimdeyim, aslında günlerdir aklımı Sen’inle meşgul ederken bu saatte (00.24) sadece yazmak adına yazıyorum bunları ve muhtemelen Sen’in yine haberin bile olmayacak sana yazdıklarımdan. Olsa olsa PC’mde gizli klasör olarak kaydedilmiş “mektuplarım ve yazılarım” klasörümün içinde bi yerlerde saklı olarak kalacaktır.. Ama ben Sen’in bunu bari okuyabileceğini varsayarak yazıyorum yazacağım, yoksa nasıl yazabilirim dimi..
Başta da söylemiştim sana ilk selam vermeyi düşünürken bilmem kaç tane “slm” türü yazdım yazdım sildim ve dediğim gibi en korkuncu da beni tanıyamamış olma ihtimalindi ve bunu da düşünerek kendimi tanıtacak ibareler düşündüm hep..
-Selam Gül.. ben Fatih, K.......’tan, Sen’inle aynı okulda okumuştuk, ben Sen’den bi sınıf öndeydim o zamanlar ....
Ya da;
-Selam Gül.. ben Fatih, K.......’tan, Sen’inle aynı okulda okumuştuk ve ben gizli gizli Sana bile çaktırmadan Sen’inle ilgili hayaller kurmuştum.. …
Galiba birincisi daha akla yatkın değil mi. Ama birde gerçeklerim var benim, çoğu zaman sadece kendimle paylaştığım ve sadece kendimle paylaşmış olmanın cezasını vahim sonuçlarla çekmiş olduğum gerçekliklerim..Ve galiba buna en uygun olan şık sa 2. şık..
Daha yeni yeni ergen dönemlerimi yaşadığım ve sol yanımda atan şeyin “git birini sev” emrine itaat ederek bulduğum, gördüğüm en muhteşem “varlık” olarak tanımladığım ve yine kimseyle paylaşmadan gizli gizli Sevmeye, bana bahşedilen o muazzam duyguyu iliklerime kadar yaşamaya çalıştığım yeşil gözleri, kaküllü saçları ve yürürken sanki üflesen düşecek yada kırılacakmış hissi veren narin bir yürüyüşü olan birini koydum gönül tahtıma..
Dedim ya biraz da çocukluk işte, ama o zamanlar “Sevmek” nasıldır bilirsin işte, “ilk kez tadılan bir yemek gibi bişey” diye tarif edilemez belki ama içinde kıpırdayan şeyin ne olduğunu tanımlamaya çalışmakta zor.. Hele de biraz da melankoliklik varsa ruhunda ne muhteşem bir duygu Sevmek, Sevebilmek… Dedim ya çocukluk işte biraz da ama şu da bir gerçek “küçükken daha büyük seviyor insan” büyüdükçe kirleniyor çoğu şey, kirletiyoruz bi şekilde her şey gibi Sevmek fiilini de..
Ama belki de genelde sevdiğim ama çoğu kez de kendime çok kızdığım yanım “Sevmek için karşılık beklememek birinden”… Yani Nazım’ın da dediği gibi
“Sen Elmayı Seviyorsun diye
Elma da Seni sevecek değil ya..” demek.. Ben Severim arkadaş gerisi beni bağlamaz ayakları..
Yaa aslında hala açık açık yazamıyorum bile Sen’i… Ne yazmalıyım ki, nasıl yazayım ya da.. Ne kadar şık olur “yazmak” Sana, ne kadar şık oluyor “Sen’i” yazmak. Ama bunu bilmelisin yaa, söylemeliyim, söyleyebilmeliyim, nasılsa bi faydası yok artık Senin’ de bilmenin, anlamanın beni. Geçenlerde girdim 30 yaşına, ağrıma da gitmedi değil hani zamanın acımasızlığı, geride keşkeleri bi hayli çok olan biri olarak “bu sefer bari, şimdi bari artık hiçbir anlam ifade etmeyecek nasılsa O’nun için, etmemişti de zaten derken” bu sefer söylemeliyim diyorum..
“Ah be güzelim, güllerin en güzeli dediğim şiirlerimde, içime Sevebilmek nimeti verildiği gün gönlümde adı kalın harflerle yazılmış kız çocuğu o günün, bir bilseydin bir anlayabilseydin keşke o zaman dünya üzerinde anne baban da dahil kimsenin Sen’i benim kadar çok sevemeyeceğini..”
Bilseydin keşke, Sen’i Samanyolu’nun merkezine koyup güneşi ayı ve dünyayı Sen’in çevrende döndürdüğüm günleri, gözlerine ekmek yemek istemeden günlerce bakarak mutlu olabileceğimi düşündüğüm, ellerinden tutabilmenin ancak iyi bir kul olup cennete gidince ödül olarak verilebilecek bir nimet olabileceğini düşündüğüm zamanları..
Ya da her akşam kafamı yastığa koyar koymaz rüyamda Sen’i görmek için ettiğim duaları, 2 günlük hafta sonu tatilini hiç sevmediğimi Sen’i görmeyeceğim diye, kimse görmesin hatta kimse bilmesin diye defterimin içinde şifrelenmiş halde yan yana yazdığım ikimizin isimlerini, Sen’inle “Sevgili” olma hayallerimi, beklemenin özlemenin tadını doya doya çektiğim askerlik hayallerimi ve geride beni bekleyen Sen’in olduğun fikrini, Sen’inle ilgili hayallerimin sonunu mutlaka bağladığım mutlu mesut Yuva’yı bilmedin hiç, belki de bilmeyeceksin bilemeyeceksin de..
Zaman zaman aklıma gelen ve yine yüzümde bir tebessüm olarak dışa yansıyan Sen’inle evlenmek hayalimi sorma hiç.. Daha “Biz” diye bişey yokken ve aslında hiç olmamışken Sen’inle ilgili hayallerimin sonun bağladığım nikâh ve zaruri gerdek gecesini düşündüğüm için kendime kızdığım bir an bile oldu. Öyle ya Sen vardın ben vardım ve uzun yıllar sürecek bir Aşkım olacaktı benim de. Orta okuldan sonra lisede de beraber olacaktık hayallerimde, sonra dediğim gibi ben askere ve Sen askerdeki nişanlısını, sevgilisini vs bekleyen kız, ben memlekette bıraktığı yavuklusunun hayaliyle şafak sayan asker olacaktım.. Sonra evlenmemiz gerekiyordu tabi hayal bu ya, birden olmaz demiştim, olaaamaazz… Sen’i nasıl böyle cinsel bi çağrışımın içinde hayal ettiğimi düşünerek kendime çok çok kızdığım, hatta kendimi “sırf böyle düşündüm” diye günlerce affetmediğim ve bir daha asla böyle bişey düşünmeyeceğime kendi kendime karar aldığım bir an vardı ki sorma… “Çocukluk işte” mi deyip gülmeliyim bu gün, yoksa “İnsan hakikaten sevdiği zaman” böylemi hissediyor yoksa..
(Çocukluk işte, yada “hayal işte” de ve geç Sen en iyisi, kötü bi manası da yok zaten.)
Aslında yine yazmak istediğim söylemek istediğim ne çok şey var sana ama mümkün değil kaleme alabilmek, saat 01.54 olmuş zaten. Bu saatten sonra deli saçması şeyler de çıkabilir nitekim çıkıyor da hatta parmaklarım ve klavyenin dostluğundan..
Aslında hep iyi şeylerde düşünmedim galiba Seninle ilgili, canımın her yanışında Sen den sonra yaşadığım ilişkilerimde hep Sen’in kulaklarını çınlatmışımdır mutlaka. Sen’inle bi ilgisi yok hiç bişeyin, “Elma Seni Sevdi diye, Sen de elmayı sevecek değilsin ya” ama ne bilim işte hep Sen’in kulaklarını çınlattım galiba her defasında..
“Son olmadın belki ama dedim ya içimde kıpırdayan ilk “Aşk” Sen’din.. Sen’in kiydi işte. İlkbaharı hala çok seviyor olmamda ve her ilkbaharda içimin kıpır kıpır olmasında, Sen’in bahar gözlerinle özdeşleştirilmiş bi İlkbaharın etkisi de büyük mutlaka.. Öyle ya Sen de benim İlkbahar’ımdın ve öylesin de hala..İlk bahar…
Senden sonra oooo bilmem kaç defa Sevdim yine birilerini, her türlü Sevmek’le.. Kalbini kırdıklarım da oldu maalesef, kalbimi çok kıranlar da ama hala hepsini sonsuz bir saygıyla anıyorum..Aslında bi başkasına da söylediğim gibi çocukluk hayalimde olduğu gibi iyiki de evlenmemişim Sen’inle.. Yoksa evlilik zor zanaat ve zaman zaman kırıyor eşler birbirini, ve ben Sen’i o zaman ki kalbimin büyüklüğü ile saçının telini incitmeden kırmadan üzmeden Sevmek istiyorum hep…Aslında Sen’inle ilgili kimseye bişey soramıyorum ama mutlu olduğunu düşünmek istiyorum..Ha birde yaa yazarken zaman zaman “biz” manasına gelebilecek cümleler kurmuşum galiba, ama “asla” biz diye bişey olmadığını biliyorum, o kadar da hayal dünyasında değilim hala yani..
Ama dedim ya bil işte, bu saatten sonra bile olsa bil, ben Seni böyle Sevdim ve en başta yazdığım facebooktan sana selam verme denemelerim arasında aslında birde şöyle bi cümle vardı..
“Selam ben O’nun ARKADAŞIYIM…” ama bu da ağır geldi galiba bir anlığına da olsa 14-15 yaşlarına dönmüş olan gönlüme, yine yediremedim galiba kendime bu gerçeği de. Aslında hiçbir zaman yediremedim ya neyse, aslında Sen’in kalbini kazanabilmiş herkesi saygıyla ve aslında biraz da imrenerek anıyorum şimdi. O’nun yerinde olmak için neler vermezdim dediğim günler geliyor aklıma ve bir kez daha isyankar cümlelerle kızıyorum Kader’ime ve yine günaha giriyorum bu saatte..
Yanlış anlamadığını umuyorum beni, belki biraz sitem etmiş gibiyim ama anla işte..30 yaşında ve ölüme doğru giderken 3. on yılını tamamlamış bir adamın içinde kalmış bir uhde olarak düşün. Belki asla özenle kurduğum hayallerdeki gibi olmadık ve hatta Sevgili bile olmadık, ben askerdeyken geride beni bekleyen Sen değildin, yada teninin kokusunu içime çektiğim, çocuklarımın “anne” dediği kadın ama yine bir nöbet gecesinde bana yazacak bişeyler vermiş olması gereken “ilk aşk” ta lazım değil mi insana.. Her şey gibi herkes gibi ben de “ilk aşkı” olan ama belki sadece bana özgü olarak “son aşkı” olmayacak olan biriyim işte. Sana bunları yazabilme cesaretini aldığım “yarım kelimelerimi tamamlayanım” dediğimle paylaşabilecek, güzel bi anı da lazım değil mi insana… Ya da uzun yıllar önceki hayalleri düşünüp tebessüm ettirtecek bişeyler…
Teşekkürler her şey için, benim hayallerimde bile olsa içimde huzur yüzümde tebessüm olduğun için, hala her ilkbaharda yeni açan bi fındık yaprağı gördüğümde aklıma düşen yeşil gözlerin olduğu için…