- 1118 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞANMIŞ ÇIĞLIKLAR
Bir otuz Mart sabahının akşam vakitleriydi…
Gün; geceye bürünmüş, sessizliğin çığlıkları donanmıştı yeryüzünde. Hayat durgun ve yorgun hal bihal içerisindeydi. Suskunluk hâkimdi herkesin yüreğinde. Per-perişan gibiydiler, ne yapacakları belirsiz bir gecede. Sadece kurşun sesleri konuşuyordu sessizliğin hâkim olduğu gecede. Kurşuna hedef ise üç delikanlı genç vardı. Aile kurmuşlar, yuvasının erkeği, çocuklarının ise babalarıydılar. Hainlerin yalancı dostluklarının kurbanı olup göç ettiler hayattan. Yalandan dost olup, sonrasında ise üç delikanlının canlarına kıydılar hain köpekler. Yıktılar üç kapının kilidini. Dağıttılar yuvalarını. Yok, etme peşindeydiler nereden geldikleri belli olmayan hain soyluları. Çoluk çocuk demeden, hepsini yok etmek istemişlerdi insan vampirleri. Yazık günah demediler yaktılar yuvaları. Yargılanmak için ise adaletin karşısına çıktılar kanı bozuk soysuzlar. Olaydan bir yıl sonra bir hafta içerisinde yakalandılar. Fakat adalet; varlığını yitirmiş, ekmek teknesinin bağımsızlığını, özgürlüğünü istemekte. Yakalatmamak için elinden gelen çabayı sarf etmekte adalet. Güvenini büsbütün yerlere sermekle meşgul ve güvensizliğini ise var gücüyle belirtmek için uğraşmakta adalet. Vurulanları toprak altından diriltip, yargılayıp yakalama uğraşında adalet. Sanki vurulanlar, toprağa mahkûm üç genç ve yaralı olup da ilerde sakat kalacak kişilerde suç. Vuran hainler yakalandıktan sadece bir hafta sonra bazıları tekrar serbest bırakılmıştı. Üstelik hiçbir şey yokmuş gibi… İşte böyle bir ülkede yaşayan sözde halkıyız. Her kapının anahtarı paraymış meğer. Bunu bir sefer daha kanıtlamış oluyor. Paran varsa yedireceksin bol keseden. Sende oturduğun yerden sadece seyredip, rahatına bakacaksın. Yorulmayacaksın. İncitmeyeceksin kendini. Biz; adaletin paralı olduğu bir ülke hudutları içerisinde yaşıyor muşuz? Farkındayız fakat farkına varmıyoruz sadece? Böyle gelmiş böyle geçecek gibi her zaman. Düzelmeyecek, düzen tutmayacak beklide… İnsanının değeri kalmamış, değer verilmeyen bir halk durumu içerisindeyiz. Elimiz kolumuz bağlı vaziyette oturuyoruz bir köşede, susuyoruz, ses çıkaramıyoruz. Hakkımızı savunmaktan, kendimizi savunmaktan mahrum bir durumda bekletiliyoruz. Yüreğimiz hop çarpmakta, kalbimiz duracak bir saat misali hep tehlike içerisindeymiş gibi bakınıyoruz. Suskunluğumuz sessizliğimizden ibaret bir haldeyiz. Yaşayamıyoruz, tadamıyoruz, lokmalarımız izlenip sayılmakta gibi, çekiniyoruz korkumuzdan. Bir şeyler doğacak gibi, korkuların mahkûmu olarak hissediyoruz kendimizi. Hayatın vazgeçilmez kuralı ve yönü böyledir işte. Para ve güçlü olanlar kazanmakta. Bir gün olsun fakir yüzü gülmemekte. Mazlum ve mazlum durumunda olanlar ise hep ezilmekte. Sadece Allah (c.c)’a sığınarak çekilmiş köşesinde dualar etmekte. Ve böyle gelecek ve böyle de geçip sürecek sonsuzluğun kerametine kadar. Hakkımız olanı isteyerek hak peşinde koşuşturuyoruz. Fazlasını istemiyoruz. Kazanılır fazlası, alınır, sahip olunur velhasıl ötekisi. Sadece adaletli olunması, fakirin ise bir an olsun yüzü gülsün istiyoruz yeryüzünün cefalı zamanında. Hak, hukuk, adalet olsun istiyoruz. Parayla satın alınıp yönelmesini ise asla istemiyoruz.
19.03.2010
~~ Mehmet Taş ~~
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.