bir siluet'in ardından
Nazım’dım ben veya yılmaz güney, ummadığın zamanlarda Ahmet Kaya…
Bir sürgünde yok etmişlerdi hayatımı. Bir sürgünle bitirmişlerdi benim can’a ve candan olan her şeye verdiğim değeri. Bir sürgünle başladı yılların bana miras bıraktığı yalnızlık.
Yalandı “dam”dan bana kalan ve talandı ömrüm. Bıraktığım ve yitirdiğim her şeye bir içki bardağından bakıyordum… Sarhoştu ömrüm ve yakıyordu içimi anason; bulandırırken midemi… Yüklendiğim ve yüklenmekten yoğunlaşıp bıraktığım bu şehre tüm yağmurlar; yalandı işte ve tek gerçek vardı. Ben diye bildiğiniz ne varsa, terk ediyordu bu diyarı.
Nazım gibi uzaktan sevemedim ben; mini minnacık bir kadını veya Ahmet Kaya olamadım Kürt kökenli Türk yüreklerde. Yılmaz güney’den geri kalmış bir artistlik tavrıyla geçemem bu tek perdelik oyunun içinden.
Ve, yok kalmış bir hayattı karşımda duran. Kalmışlık yoktu yüzünde. Silik bir geçmiş, sidikli bir çocuk ve sisler arasında göremediğim bir gelecek; üç porsiyon şeklinde duruyordu önümde. Ben hayata rejimdeydim ve vermeyi başaramadığım hayat her geçen gün bir kat daha yağlanıyordu. Yağsız olan ve yağlıların çalmadığı kapımda… Emperyalistik sonuçları gelmemişti kazık denen kurşunun. Ve kapitalist olamıyordu bir maraba… Ancak bir işçinin yüzüne doğan sosyalizm güneşi aş oluyordu yok zamanlarda, ekmek oluyordu aç kaldığında, biraz yağ, biraz pirinç ve kuru bir soğandı yaşamak…
O zamanlar satılmamıştı insan, geçmeyen paralara. İki delikli kuruştan değerliydi yaşamak. Yalanın a… koyan, satanın tepesine çıkan, isyanın mühim bir mesele olduğu vatan toprağım yok olmamıştı; ne yazık!!!
Şimdi ağlarken benim anam bir çeşme başında; evinde çamaşır makinesine güler Kars’ın insanı. Evinde suyu olmayan hemşerim benim… Ay yıldız yok olmadan devrim güneşi bir kez daha doğar benim ülkeme. Ve Atam bir siluetin ardından gülümser masmavi gök gözleriyle…
FMÜ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.