- 3147 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
KÖTÜ ANILAR
Kocaman evrende, küçücük evrelerimiz vardır. An da diyebiliriz buna. Şöyleki; "çok kısadır süresi ama bir ömre bedeldir hatırası" bu bazen güzeli bazen de çirkini anımsatır. Bazısı da devrelerimizi attırır.
Yaşantımız süresince ruhumuzda derin iz bırakan bazı şeyler olur; babamızdan duyduğumuz tokattan ağır gelen bir azar, bir öğretmenimizin sınıf önünde bizi rencide ettiği bir olay veya toplum içinde amirimiz tarafından küçük düşürülme durumuna maruz kalma gibi. Hepsi de can yakar ve derinden üzer.
Aylar, yıllar geçer ama o kendi küçük hafızamızda kapladığı alanı büyük yaşanmışlıklar bizimle yaşar, durur. Her anımsamamız bizi o günlere götürür.
Benim de böyle bir anım olmuştu. Orta okul ikinci sınıftaydım. Fen Dersi Öğretmenime bir belge vermem gerekiyordu. Fakat o gün kendisine ulaşamamıştım. O sırada okulun bahçesinde gördüğüm Beden Eğitimi Öğretmenine Fen Dersi Öğretmenimi sormuştum ama keşke sormaz olsaydım bana "Ben okulun muhtarı mıyım? nereden bileyim" diyerek elindeki dosyasını kafama geçirmişti. O an okulun başıma yıkıldığını zannetmiştim. O kadar utanmıştım ki, yerin dibine geçmiştim. Bütün herkesin bakışlarının üstümde olduğunu hissetmiştim. Bu olay beni okuldan bile soğutmuştu. Ertesi gün "Okula giden önlüğün içinde benim olmadığım bir öğrenciydi" sanki. Ağlamaktan gözlerim kan çanağına dönmüştü.
Bazı anılar hep taze kalır çünkü güzeldir. Unutmak istemezsiniz. Ama bazıları da keşke "insan vücudunda bir tuş olsa da bassam silsem" dersiniz. Tamamen yoketsem ama küçük bir kıvılcım sönmüş ateşi yeniden alevlendirir. Geçmişin karanlığında yine bir aydınlığa dönüşüverir. Aslında tamamen gömmektir amacınız ama öyle olmaz.
Her ne olursa olsun ister anne, ister baba olalım hiç kimsenin kendi çocuğuna dahi vurma hakkı yoktur. Değil ki emanet ettiğimiz okuldaki çocuklarımıza hiçkimseden bir fiske gelsin istemeyiz. Öyle dayak gibi bir lüksü de kimsenin yoktur. Konuşmak, olmuyorsa bir daha konuşmak yani insana insanca davranmak gerekir. Çünkü "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır" diye boşuna dememişler.
Çocuklarımıza da sevgi ve saygıyı, büyüklerine nasıl davranması gerektiğini çok iyi öğretmeliyiz ama başlarına gelen olumsuz bir şeyi de sineye çekmemeleri gerektiğini mutlaka büyüklerine haber vermelerinin şart olduğunu anlatmalıyız. Bizler eskiden çoğu şeyi içimizde saklardık. Söylenilmesi uygun düşmez sanardık ama belki söyleseydik bazı yaşadıklarımız yanımızda kalmazdı böyle.
Bence; iyi anıları hep taze tutmalıyız, çünkü bizi mutluluğa sevkeder ama kötü anılarımızı da mümkün olduğunca hatırlamamaya çalışmalıyız. O her nekadar ben buradayım dese de.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
An dediğimiz yaşadığımız bir zaman parçasıdır. Yaşadığımız şeyleri silip atmamız mümkün değil. İyi ya da kötü. Her biri geçmişimiz de , dünümüz de ayrı birer yere sahipler. Ve öyle de kalacaklar. İyi dediklerimizi tekrar yaşamayı dileyeceğiz. Kötü dediklerimizi ise bir daha yaşamamak için çabalayacağız.
Anılar bizim geçmişimiz. Ait oldukları yerde kalmak kaydı ile...çok da güzeller...
Sevgiler yüreğinize...
Aysel AKSÜMER
o mücadelede hep yenik düşüyoruz ne yazık ki...insan beyni olumlu olan şeyleri belki bir ihtimal unutabiliyor ama,olumsuz olanlar maalesef asla zihinden silinmiyor...
hatıraları çok olan ve ayrıca çok hatırlayan biri olarak,kutluyorum yazınızı ve sevgilerimi sunuyorum....
Aysel AKSÜMER
Bazı anılar hep taze kalır çünkü güzeldir. Unutmak istemezsiniz. Ama bazıları da keşke "insan vücudunda bir tuş olsa da bassam silsem" dersiniz. Tamamen yoketsem ama küçük bir kıvılcım sönmüş ateşi yeniden alevlendirir. Geçmişin karanlığında yine bir aydınlığa dönüşüverir. Aslında tamamen gömmektir amacınız ama öyle olmaz
ANILAR...ANILAR...UNUTAMADIĞIMIZ,HER ZAMAN GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE TAZELİĞİNİ KORUYAN ANILARIMIZ...
GÜZEL BİR KONUYA PARMAK BASMIŞSINIZ...KUTLARIM EFENDİM...SİZ YAZDIKÇA BİZLER MUTLU OLUYORUZ...DEVAM...
SELAM VE SAYGILARIMLA EFENDİM...
Aysel AKSÜMER
Aysel'ciğim int. de problem vardı,sabah okudum , yorum yazamamıştım.Yazın,biz büyükleri bir kez daha düşünmeye sevk edecek kadar manidar.Çocuktur diye,bazı düşüncesiz kişilerin sert çıkışları,çocukları ne kadar yaralar,bilirim.Bir bebek, daha anne karnında, annesiyle güzel iletişim kurarsa, doğumdan sonraki alışmaları daha kolay oluyor.Çocuklarımda da uyguladım,doğru sonuç verdi,şimdi torunlarıma da ayni taktiği uyguluyorum.Ne olursa olsun,küçük de olsalar,doğruyu anlayabileceği şekilde anlatıp,sevgi ile,
-ama şöyle yapabiliriz,gibi öneri sunmak.Korkutmak,kandırmak ve dövmek çözüm olmuyor.
Ne olurdu, soru sorduğun öğretmenin,sana yumuşak bir şekilde konuşsaydı da, sen de onu bu şekilde anmasaydın.
Çocuk yetiştirmek,seri yazılarımda da yazdığım gibi,sanattır.İncelik,anlayış ister.
Bu kişiler,ister anne baba, ister eğitimciler olsun,bu konuda kendilerini eğitmek zorundadır.
Öğretim görevlisi olacak kişilerden boşuna mı pedagojik formasyon almaları isteniyor.Bunu ciddiye alıp,o günkü kendi olumsuz ruh hallerini öğrenciye yansıtmamaları gerekir.
Keza,bir anne veya baba da, morali, başka şeye bozulduğu zaman, hırsını günahsız çocuklarından almamalı!
Çok uzattım,canım yazın okuyanı düşünmeye sevk ediyor,tam puan,sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
Sizin de görüşleriniz çok değerliydi teşekkür ederim. Sevgilerimle....
Zamanın bölünemeyen en küçük parçasına "lahza" denir. Öyle lahzalar vardır ki hayatımızda, bir ömrü tadı silinmez dimağımızdan. Ya da zehri...Ama ömür bu işte. İyisiyle kötüsüyle ne yaşadıysan biriktirir ruh ambarın. Mutlulukları, tekrar tekrar yad edip neşelenmek için, acıları da bundan sonraki ömrüne ibret olması için unutmaz, hatta çıkarıp çıkarıp anarsın.
İyisiyle kötüsüyle, ömrü bize verene hamd olsun...
Güzel, başarılı bir yazıydı.kutluyorum sizi.
Sevgiler.
Aysel AKSÜMER
Ben bu anınıza acı bir tebessüm ile gülümsedim.
İlkokul birinci sınıfa giderken çok değerli (!) öğretmenim "r" harfini söyleyemiyorum yerine ağzımdan "l" harfi çıkıyor diye yazı tahtasının önünde bana etmediği hakaret kalmamıştı. O kadar büyüdüğüm halde bi "r" diyemiyormuşum. Altı yaşındaki çocuğun o anda düştüğü durumu düşünün.
Öğretmenlik hakikaten kutsal bir meslek, fakat ne yazık ki bazı öğretmenler bunun farkında değil.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Bir öğretmen olarak çok üzüldüm öğretmenin görevi çocukları okuldan hayattan soğutmak değil tam tersine sevdirmek bağlamaktır ama maalesef psikolojiyi bilmeyen kendini yetiştiremeyen öğretmenlerimiz yok değil....okunası güzel ve anlamlı bir yazı kutlarım aysel hanım sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Size de yazımı okuduğunuz ve güzel yorumunuz için teşekkür ediyorum. Ayrıca öğretmenim saygılarımı sunuyorum. Sağılıcakla kalın....
Anlatacak çok anı var Aysel Hanım; ama bir yazımda da belirtmiştim, keşke "günlük tutma" alışkanlığımız, hevesimiz olsaydı. Yaşadıklarımız bir sis perdesi altında kalmazdı o zaman. Bir de anlattıklarımızın ana dilimizin, güzel Türkçemizim kurallarına uyarak aktarılması çok önemli. Siz bu titizliği gösteriyorsunuz.
Saygılarımla.