- 7741 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
MUHAMMED'ÜL-EMİN
Allah’u Teâlâ, Hz. Âdem’in yaratılmasından Hz. Muhammed’in (sav) yaratılmasına kadar çok sayıda peygamber göndermiştir. Bu peygamberlere de, bir takım görevler vermiştir. İnsanları uyarmak ve ilahi mesaja teslim olmak gibi. Peygamberlerde bulunması gereken sıfatlar vardır. Sıdk, adalet, ismet, tebliğ ve emanet. Bu sıfatlar onların peygamberlik özelliğidir.
Hz. Muhammed (sav), her yönden insanların güvenini kazanmıştır. İnsanlar, Ona peygamberlik gelmeden önce de güveniyorlardı. Onun üstünlüğünü her zaman kabul etmişlerdi. Ne zaman ki O, yüce Allah’tan ilahi mesaj aldığını insanlara söyledi; menfaatleri ters dönenler, ondan hemen yüz çevirdiler. Kendilerine göre o, peygamber olamazdı. Çünkü onlar, Peygamberin kendi kabilelerinden gelmelerini bekliyorlardı. Yahudiler de, yine son peygamberin kendi soylarından gelmelerini bekleyenlerdendi. Bu yüzden Hz. Muhammed (sav), peygamberlikle görevlendirilince hemen onun peygamberliğini inkâr ettiler.
Sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kişidir. (1) Hz. Muhammed (sav), peygamberliğinden önce de, sonra da asla yalan söylemezdi. Bu yüzden Mekkeliler ona, Muhammed’ül-Emin (Güvenilir Muhammed) diyorlardı. Onun her yönden insanlığa örnek olduğu Kur’ân’ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (2)
Kâbe, Mekkelilerin kutsal kabul ettikleri bir yerdi. Peygamberimiz otuz beş yaşlarındayken bir gün Mekke’de şiddetli bir fırtına olmuş, Kâbe’yi sel basmış ve Kâbe büyük hasar görmüştü. Kâbe onarılırken, sıra Mekkelilerce kutsal sayılan "Hacerülesvet” adı verilen taşın yerine konulmasına gelmişti. Her kabile bu onurun kendilerine ait olmasını istiyordu. Neredeyse bu yüzden kavga çıkacak ve kabileler arasında savaş başlayacaktı. Sonunda Kâbe’ye girecek ilk kişinin hakemliğine başvurma kararı alındı. Kâbe’ye ilk gelen kişi Hz. Muhammed (sav) idi. Herkes bu durumdan memnun oldu. Çünkü onun hakkı gözeten, adaletten ayrılmayan emin bir kişi olduğu biliniyordu. Bu olayı da adalete uygun bir şekilde çözeceğine herkes inanıyordu. Peygamberimiz bir yaygı üzerine taşı koyarak, her kabileden bir kişinin bunun ucundan tutmasını istedi. Taş konulacağı yere bu şekilde getirildi. Sonra Hz. Muhammed (sav), eliyle taşı alıp yerine koydu. Böylece çıkması olası bir çatışma Hz. Muhammed’in (sav) güvenilirliği ve adaleti sayesinde önlenmiş oldu.(3)
Hz. Muhammed’e (sav) peygamberlik geldikten sonra ona karşı çıktılar. Ona kâhin, sihirbaz dediler, ancak yalancı asla diyemediler. Her ne kadar Mekkeliler, onun Risâlet’ine karşı çıksalar da, onun dürüstlüğüne ve güvenirliğine asla karşı çıkmamışlardır.
Hz. Muhammed (sav) buyurur ki: “Sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır.” (4) Mekkeliler, Hz. Muhammed (sav), güvenilir biri olduğu için Müslüman olmamalarına rağmen, değerli eşyalarını ona emanet ediyorlardı. Hz. Muhammed de (sav) kendisine emanet edilenleri, özenle korur ve daha sonra sahiplerine iade ederdi. Hz. Muhammed (sav), Mekke’den Medine’ye hicret ederken kendisinde bulunan emanetleri Hz. Ali’ye teslim etmiş ve sabah olunca da, Hz. Ali’den bu emanetleri sahiplerine teslim etmesini söylemiştir.
Hz Muhammed (sav), gençliğinde ticaretle uğraşıyordu. Onun adaletli, emin biri olduğunu öğrenen Hz. Hatice; ondan kendi adına çalışmasını istemiştir. Hz. Hatice ona: “Ey Muhammed, sen halkın gözünde iyi tanınıyorsun, doğru güvenilir ve güzel ahlaklısın.” (5) sözleriyle, onun ne kadar güvenilir ve emin olduğunu dile getirmiştir.
Hz. Muhammed (sav), yalanı, hileyi başkalarını aldatmayı hoş görmemiştir. Bir gün, Medine çarşısında gezerken, buğday dükkânın birinde buğday çuvalına elini daldırmış ve altının nemli, üstünün ise kuru olduğunu görmüştür. Bunun nedenini sorduğunda; buğday satıcısı bu durumun yağan yağmurdan kaynaklandığını söylemiştir. Bunun üzerine Hz. Muhammed (sav): “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurmuştur. (6)
Sosyal, ekonomik ve fizikî yönden güçsüzler de bu “Emin” kavramına kendilerine uygun gelecek bir mana veriyorlardı. Fakirler kendi hallerine ve şartlarına göre, bu kavrama daha değişik boyutlar getirmişlerdi. Bu insanlar malî yardım ve diğer ihtiyaçları için Hz. Muhammed’e (sav) geldiklerinde onun kendilerine bütün imkânlarıyla yardımcı olacağına, hatta kefaletiyle dostlarından onlar için yardım talep edeceğine inandıklarını, bu hususta endişe taşımadıklarını göstermek istiyorlardı. Acizler bu kavrama duçar oldukları acizlikleri ve çaresizlikleri açısından bakıyorlardı. Bu insanlar, ona “Emin” demekle zulme uğradıkları zaman zalim kim olursa olsun her türlü şarta rağmen Hz. Muhammed’in (sav) kendi haklarını koruyacağından emin olduklarını, buna inandıklarını anlatmak istiyorlardı. Kimsesizler, himayesine sığındıkları takdirde, onun bir kardeş, bir ağabey, bir baba gibi kendilerine kol kanat gereceğinden emin olduklarını, onun sayesinde her türlü korkudan uzak yaşayacaklarını anlatmak istiyorlardı. Köleler bu kavramla, herkesin kendilerini dövdüğü, sövdüğü, hor gördüğü bir dünyada onun kendilerini dövmeyeceğini, sövmeyeceğini, hor görmeyeceğini, kötü söylemeyeceğini anlıyorlardı. Hiç kimsenin kendilerini insan yerine koymadığı bir cemiyette onun kendilerini şerefli birer insan görüp, ona göre kendilerine muamele edeceğinden emin olduklarını, buna inandıklarını anlatmak istiyorlardı. (7)
Bütün insanlara karşı güvenilir olan Hz. Muhammed (sav), bizlerden de güvenilir olmamızı istemiştir. Bu konuda şöyle buyurmuştur: “Mü’min, insanların canları ve malları hakkında kendisine güvendiği kimsedir.” (8) O halde bizler, onu örnek alarak, verdiğimiz sözlerde duralım ve insanlarla olan ilişkilerimizde dürüst olalım.
Sevgili peygamberimiz, veda hutbesinde şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübârek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.”
"Mü’minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.”
"Ashabım!
Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.”
“Ey insanlar!
Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sımsıkı sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. O da Allah’ın kitabıdır ve Resûlünün sünnetidir.” (9)
Dip Notlar:
(1) Müslim, İman, 164. Hadis.
(2) Ahzâb Suresi, 21. Ayet.
(3) Örneklerle Hz. Muhammed, Abdurrahman ÇETİN
(4) Suyûti Camiü’s-Sağir, c. 2, s. 9.
(5) Afzalu’r-Rahman, Siret Ansiklopedisi, c. 1, s. 69.
(6) Müslim, İman, 43. Hadis.
(7) Prof. Dr. Ali Murat Daryal.
(8) Tirmizî, İman, 12. Hadis
(9) Hz. Muhammed ve Hayatı.
(Hatemü’l Enbiya) Diyanet İşleri Başkanlığı
30.03.2010
Akdağmadeni
YORUMLAR
"Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
"Mü’minler!
"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz--------------------
Rabbım razı olsun, bu cuma gecesi en güzel oldu okumak-----
İDRİS ÇETİN
Allah razı olsun.
Bizler öyle bir peygamberin ümmetiyiz ki eğer RABBE hakkıyla bir kul sevgili habibinin de yılmaz izcisi olursak bu dünya hayatının her türlü eza ve cefası bize yenilgi değil,bu yolun canı gönülden yılmaz neferleri oluruz.Allah sizden razı olsun bu güzel paylaşım için.ELİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK .
İDRİS ÇETİN
Allah razı olsun.
Bilmediğimizi bir defa, bildiğimizi iki defa okumalıyız.
Adı güzel sultanımıza selam olsun.
eğitici bir yazıydı.
Kutlarım.
Allah'ın selamı üzerinize olsun.
10 Numara
Selamlar.
İDRİS ÇETİN
Allah razı olsun.