- 1855 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ESEN/GÜL
Yüzbaşılara düşmüştü bir gün Esengül’ün yolu. Sahilde bir tur atıp durdu, döndü bir de Değirmendere’de buldu kendini...Miş-miş büfeden bir paket sıgara aldı ve bir bank’a oturdu...Sanki zamanla hesaplara daldı gözleri oysa henüz yirmidört yaşlarındaydı...
Cebinden çıkardığı oğlunun resmini öptü kokladı, sandal yapıp dümensiz yol alsın, umutlarıyla mavilere açılsın der gibi bıraktı avuçlarından enginlere...Deniz dalgalıydı, yüzünü yalasın diye bir müddet öylece kalakaldı...
Düşünceleri kılıç gibi keskinleşirken, kirpikleri sanki kıpırdamıyordu, gecenin ayazını içine çekerken ya hissetmiyordu ya da hissetiklerinin hüznüyle bir şölen yaşıyordu kendi dünyasında...
Sıgaraları bitince sabah olduğunu farketmiş olacak ki, oturmuş olduğu bank’ın arkasında bir binanın ikinci katında<kiralık > yazısını okudu, gülümsedi. Heyecanla binaya yöneldi ev sahibini buldu. Birkaç gün önce sattığı birkaç altın zincirinin parasını hiç düşünmeksizin ev sahibine verdi. Ev sahibiyle bir kahve içtiler, biraz sohbet edip vedalaştılar...
Esengül bomboş evin kapısını açtı, balkona çıktı ve ilk sabah kahvaltısını çantasında dünden kalan simitle yaptı, kırıntılarını da balkona konan serçelere verdi...
Denizin tam karşısında ki İgdaş fabrikasının işçilerine el salladı, biliyordu sallanan eli görülmeyecekti. "İçinden ne zor şartlarla çaışıyorlardır diye düşünürken, kendisinin de bir hafta önce işinden ayrıldığı aklına geldi". Nasıl olsa bir iş bulurum diye mırıldandı, hüzünle tebessüm etti...
Sürekli yanında taşıdığı defterinin arasında ki kurumuş gülü alıp kokladı ve evden çıkıp binanın hemen önündeki sahile indi...Gül’ü denize attı, adını kısaltmak istercesine esen diye fısıldadı...Deniz onun için çocukluktan kalma bir tutkuydu. Her baktığında dibini görmek isterdi bazen yosunlara kızar, bazen sektiremediği taşlara, bazen de denizin üzerinde yürüyemediğine...
Gölcük adınla mı özleşmişti ki küçücük bir körfezdi diye düşünüp gülümsedi. O küçücük yer depremlerden oysa birçok can almış ve almaya da mahkum gibi heybetlice duruyordu sessiz sakin...Bir rivayete göre "deniz verdiklerini alırmış" sözü aklına geldi, başıyla sanki teyit eder gibi salladı. Topraktaki faylarda acaba yürekteki faylar gibimidir diye sorgulasa da biliyordu ki biri öldürüyor diğeri kamçılıyarak yaşatıyordu... Rüzgâr öyle bir esiyordu ki saçları yüzünü kaplamıştı ama o aldırmıyordu <es> der gibi akşam oturduğu banka oturdu. Esen/gül yumdu gözlerini, iyotu çekti derin derin içine ve birşeyler yazmak için defterini çıkardı, daldı düşlere...
ayşe yayman