- 733 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
YASAK AŞK(13)
Nalan, villanın altındaki arabasının garaj yerine;otomatik kapıları, uzaktan kumanda düğmesine basarak açıp,girdi.Cip’i stop etti.Garajın giriş kısmından çıktı.Elindeki kumandanın “off” tuşuna basarak kapının yavaş yavaş kapanmasını sağladı.Şimdi villanın önündeki bahçenin içerisindeydi.Bahçenin muhteşem havasını ciğerlerine doldurmaya çalışırken kafasındaki karışık düşünceler dağılır gibiydi.
“Off be!..Sanki yalancı cennetteyim.Bahçemin güzelliğine doyum olmuyor doğrusu…”diye düşündü.Stresli olduğu,kendisini ruhen depresyonda hissettiği zamanlarda villasının bahçesinde huzur bulmaya çalışırdı.Süs bitkileriyle,çiçeklerle,güllerle sevgiliyle konuşur gibi ayrı ayrı konuşur,onlarla adeta dertleşirdi.Bazen bahçenin işlerine kendisini öyle kaptırırdı ki; neredeyse bahçıvana iş kalmazdı.
Mevsimlik çiçeklerin tohumlarının ekiminden tut da fidelerinin nereler dikileceğine kadar tek tek ilgilenirdi…
Ankara’ya taşınmalarının üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bahçedeki güllerinin tamamını değiştirmişti. Hepsi de yaşlanmış; açtıkları zaman, çanak ve taç yaprakları hemen dökülüyorlardı… Kendisi ilgili yerlere telefonla ulaşarak bahçıvanı gönderip temin etmişti. Böylece bahçenin peyzajını kafasına göre şekillendirmiş oldu.
Kasımpatı, nergis, menekşeleri ayrı ayrı sevip okşadı.Gülleri tek tek kokladı.Renklerinin çeşitliliği karşısında büyük bir haz duyuyordu.Güllerin yapraklarının arkasındaki bitleri görünce:
“ Bahçıvana talimat vermeli, zirai ilaç atıp yok ettirmeli bu mel’unları…Nasıl olur da bahçıvanın dikkatinden kaçmış bu zararlılar” diye düşündü…
Villanın giriş kısmına yanaştığında kulübesinin dışında bekleyen köpeğinin kuyruk sallaması karşısında: “Selam Dudi “ diye sevgiyle parmaklarını şaplattı. Köpek, kendisine gösterilen ilgiye kayıtsız kalmayıp, sahibinin yanına doğru koşarak ön ayaklarıyla üzerine sıçramaya çalıştı…Nalan kendisini geriye doğru çekerek:
- Sana kaç defa söyledim, canım; patilerinle üzerime sıçrama diye. Kirletiyorsun elbiselerimi…Yaramaz çocuk seni… tatlı sert azarladı.
-
- Köpek,sahibin ses tonundan suç işlediğini algılayıp, boynunu aşağıya doğru indirip af diledi…Köpek,Nalan’ın üçüncü bir çocuğu gibiydi sanki…Taa gençlik yıllarından beri köpeğinin olmasını çok istemişti.”Evlendikten sonra da eğer bahçeli bir eve taşınırsam; güzel bir köpeğimin olmasını çok isterim” diye de hayalini kurmuştu.İlk aklına gelen yavru bir köpeği alıp,onu eğiterek büyütmekti.Oturduğu sempteki veterinere giderek köpek cinsleri hakkında bilgi almış,Sibirya kurdu üzerinde karar kılmıştı..Onu kendi çocuğu gibi bakıp büyütmüştü neredeyse…Bahçede onun için ayrı bir kulübe yaptırarak, ayrılmayan birer aile ferdi olmuşlardı adeta…Hayvanları ne kadar sevse de evin içerisinde olmasından;kıllarının, koltuklarının üzerine yapışmasından hoşlanmazdı.”Köpek dediğin,eşikten içeri girmemeli” diye düşünürdü.
Günün yorgunluğunu üzerinden atmışçasına zamanın bir saatini, bahçede geçirdikten sonra içeriye girdi. Hizmetçi bayan içerde bir şeylerle meşguldü.Nalan’ın içeriye girdiğini ayak seslerinden anlayınca elindeki işi bırakıp,koşarak onu karşıladı.
- Hoş geldin efendim…
- Hoş bulduk Angile…
Angile, Rusya’dan bağımsızlığını alan ülkelerden Ukrayna’dan dünyanın dört bir tarafına dağılan; ekmek parası için uğraşıp didinen genç kızlardan biriydi. Kendisinin akıbeti,bazı arkadaşları gibi kötü olmamış,şansı yaver gitmiştii…Bildiği ve duyduğu kadarıyla; arkadaşlarından fuhuş batağı içerisinde kaybolup gidenler çoğunluktaydı...İş bulma umuduyla korsan ajansların tuzağına düşerek; acımasızca para karşılığında satılmışlardı.Böylece dönüşü olmayan karanlık yolda; yaşamını sürdüreceklerdi…
Angile’nin durumu, diğerlerinden farklıydı. Nalan’ın kocasının çalıştığı şirketin Ukrayna’da iş ihalesi almasıyla ve de kocasının tesadüfen kendisini fark etmesiyle Angile için her şey değişmişti.İlk zamanlar,ailesinden ayrı kalması, biraz zor gelmesine rağmen,daha gelir gelmez Nalan’ların aile ortamına rahatlıkla uyum sağlamayı başarmıştı.Ne kadar, ülkesinde; geride bıraktığı anılarına özlem duysa da yeni ve farklı ortamından memnun olmaya başlamış,mutluluktan uçuyordu adeta…
Nalan:
- Angile kızım, hadi bana bol köpüklü sade bir kahve yap da yorgunluğum gitsin bakalım…
Angile:
- Hemen efendim…
Angile’nin bu üçüncü yılıydı, Türkiye’de. Türkçeyi kısa zamanda sökmüştü.Şimdi her konuşulanları rahatlıkla anlıyor ve konuşuyordu.
Nalan, salona geçip oturdu. Ayaklarını da yandaki sehpayı çekip üzerine uzattı. Birazdan hizmetçi kızın getirmiş olduğu köpüklü kahveyi höpürdeterek içmeye başladı.Stres atmaya çalışıyordu.Bir ara Angile ile göz göze geldiler.
- Sen, beni bekleme işine bak kızım.
Canı sigara çekti. Kahveyle nasıl da uyum içerisinde gidecekti. Bir tane yaksaydı, ciğerleri bayram edecekti. Kahvede otururken Kayhan’ın sigara paketini aniden elinden çekip alışına sessiz kalmış,ona yalvarıp da sigara paketini geri isteyememişti.Halbuki sigarasız yarım saat bile duramıyordu…
Vaz geçmeyi bile aklının köşesinden geçirmediği adeta esir olduğu bu tutkusundan bir anda kopmasına Kayhan’ın tılsımı etkili olmuştu sanki. Şimdi kahveyi içerken dudaklarının yanıp kavrulduğunu hissetti. Dudaklarının arasına bir sigara kondursaydı kafasının sarhoşluğu ve dudaklarının yanıp kavrulmasının bir anda geçeceğine inanıyordu.Bunu,adının Nalan olması gibi biliyordu.
Beyni, gelgitler arasında debelenip durmaya çoktan başlamıştı bile.Angile’yi karşıdaki markete gönderip sigara aldırması o kadar zor bir durum değildi.Ama yapmadı.Kayhan’ı gözlerinin önüne getirdi. Bir de kocasını düşündü. Kocası, ağzından çıkan sözü hemen yerine getirirdi. Ama Kayhan,öyle değildi.Kendi isteklerine tavır koyup karşı gelmişti.Her ne kadar kocasını sevdiğini sansa da Kayhan’ın sert çıkışları karşısında güçlü bir erkeğin varlığını kanıksamışçasına hoşuna gidiyordu.Onun karşısında, kadınlığını, tekrar anımsadı.Rüzgarsız,fırtınasız bir denizde yelkenini indirmiş bir kotra gibi hissediyordu, onunla birlikte olduğu zaman.
Kahvesinden son yudumunu da alırken :
“İşte nihayet yıllardır hasretini çektiğim erkeğimi buldum.” Diye mırıldandı.
Bu sezgisinde; yitirmiş olduğu değerli bir varlığı, yıllar sonra tekrar ele geçirişinden dolayı içinde hissettiği gizli bir sevincin, sessizce yansıması yatıyordu…
Bir an geride bıraktığı yıllarını düşündü. Kocasını seviyordu ama mutlu olup olmadığını sorguladı içsel dünyasında…Bu zamana dek maddi bir sıkıntısı olmamış,her istediğine kavuşmuştu.Kocasının uzak diyarlarda olması,senede iki üç ay birliktelik,içindeki boşluğu doldurmasına yetmiyordu…Kadınsı ihtiraslarına yenik düştüğünü kabulleniyor,bir erkeğin yeri karısının yanıdır diye hayıflandığı oluyordu çoğu zaman…Erkeği ile bütünlük içerisinde hayat sürmesinin özlemini çekmiş ve çekiyordu…Geçen zamanın kendi aleyhine işlediğini düşünüyor,talihsizliğine yanıyordu…Para ile mutluluk yan yana olmuyordu işte…Olmuyordu…Yüreğinin derinliklerine özlemini çektiği gizemli erkeksi gücün de olması gerekliydi…Yıllarca preslenmiş cinsel isterik dolu duygular,artık özgür olmalıydı…Vücudun isteklerine gem vurmak,doğanın yasalarına ters düşmez miydi…Güdük bırakılmış cinsel arzular,zamanını ve ortamını bulduğunda bir yerlerden illaki patlak verecekti…Nihayet öyle de oldu…
Bu düşünceler yumağında kendinden geçmişti adeta…Gözleri, salondaki mini barın içerisindeki viski şişesine gözleri takıldı.
Bir tek atarsam belki sağlıklı düşünmeye başlar, düşüncelerimi tek noktada odaklandırırım diye koltuğundan ileriye doğru hamle yaptı.
Kadehini yavaş yavaş yudumlarken:
-Kayhan… Şeytan tüylü erkek…Tam kendimden geçmişken,nereden çıktın karşıma…Bu gidişle pek yakında ikimizde cehenneme gideceğiz…Kollarında ölüme gitmek cehennemde olsa hiçbir şey fark etmez… diye iç geçirdi.…
Sonra kocası Soner, gözlerinin önüne geldi.
-Şimdi hangi sürtüğün kollarında acaba…Benim karnımı doyurmakla,her şeyi hallettiğini sanıyor zavallı…Zavallı…
Bir kadeh derken viski şişesini yarılamıştı…Düşünceleri tek bir isim üzerinde odaklanıyordu artık:
“Kayhan!..”
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Yazına, edebi diline hiç söyleyecek bir şey yok abi can. Fakat, günümüzde ilişkilerin ne denli kirlendiğine, nefs denen duygunun, sadakatin önüne geçtiği dönemimize üzüntüyle bakıyorum. Bu senin yazdığın yazının aynısını bir çk kişi yaşayor olmalı. İlk aşk unutulmaz derler. Doğrudur. Ona sözüm yok. Ama yıllar sonra yine aynı şiddette olabilir mi onu bilemiyorum. Güzeldi. Tebrik ediyorum abi can.
Çağımızda, ruha önem veren, psikoloji diye bir şeyin de var olduğunu düşünebilen birey sayısı çok az. Karnın tok, başında çatı, yediğin önünde yemediğin ardında, daha ne istiyorsun lafları havada uçuşuyor. Oysa bir kalp ve ruh var. Onlardaki boşluk mide boşluğuna benzer mi? Şu da ispatlı bir fizik kuralıdır ki, tüm boşluklar bir şekilde dolmaya mecburdur...
Rabbim, hepimizi hatalardan korusun...
Tebrik ediyorum Ayhan abi. İyi gidiyorsun, zamanla çok daha iyi olacaksın inşallah...Selamlar sana..