- 1290 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
YASAK AŞK (12)
Kayhan, Nalan’ın gidişini bir süre izledi. Cİp, ilerdeki trafik lambalarından sonra sola sinyal verip, trafiğin kalabalığında gözden kayboldu. Kayhan, yürüyerek Konya yoluna çıktı.Ulus istikametine doğru yavaş yavaş yürümeye başladı.Bir an minibüse binmeyi unuttu.Havanın hafif çiseli olmasına da aldırmadı.
Düşünceleri, sevgilisi üzerinde odaklaşmıştı. “Sevgilim” kelimesini mırıldandığında;
Nalan’ın yüzünün hafiften kızardığını, hatta içinin ürpererek, gizliden gizliye mutlu olduğunu bile sezinlemişti.
Küllenmeye yüz tutmuş olan lise aşkının tekrardan alevlendiğini ve bu alevin git gide daha da hızlanarak, bütün vücudunu sarmaya başladığını hissediyordu…Kaçınılmaz bir gerçekti.Aşk,bacayı bütün hızıyla sarmaya devam ediyordu.Aşkının sıcaklığı, yüreğinin bütün odacıklarında korkusuzca dolaşıyordu sanki… Birden bire neye uğradığını kendisi de anlayamadı. Nasıl bir duyguydu bu aşk.Yüreği alevler içerisinde yanıyor,mantıklı düşüncelerinden uzaklaştığının bile farkında değildi.Nalan’ın çekiciliğine kendini kaptırmış, onun yörüngesine kilitleniyordu adeta.…Duygularına parangalar vuruluyor,beyinsel işlevi bile onsuz olmuyordu.Son zamanlarda bir kitabta okuduğu cümleleri anımsadı; “Sevdiğini özgür bırak;döner gelirse senindir;dönmezse,zaten hiçbir zaman senin olmamıştır.”
İşte sevdiği,aşkı;dönüp gelmişti.Kendisinin olmak için de can atıyordu.
Bir taraftan da kendisini “yasak aşkın” kurbanı ve asılacak adamı olarak da değerlendiriyor;bir suç işliyormuş düşüncesi, içini kemirip duruyordu.Her ne kadar liseli yılları,kanının deli dolu aktığı yılları olsa da; o zamanki yaşamış oldukları aşk, daha farklıydı .Şimdi ise tehlikeli bir aşkın girdabına yakalanmıştı…Yıllar sonra tekrar karşılaşmaları,inkar edemedikleri ve unutamadıkları aşklarını küllerinden yaratmıştı adeta…Bu aşkı,kara denizin azgın dalgaları;kendisini de, bu dalgalarda rotasını kaybetmiş,sağa sola savrulan bir taka gibi düşünüyordu…
Acı bir korna sesiyle düşlerinden uyanıp irkildi. Taksi şoförü, pencereden kafasını uzatmış:
- Hemşerim,ölümüne mi susadın!..Biraz kendine gel!..
Hemen kaldırıma sıçradı. Arabalar, vızır vızır geçiyorlardı yanından. Dalmış olduğu hayal aleminde; az daha canından olacaktı. Dikkatini topladı, etrafına bakındı.Gazi hastanesine yanaşmıştı.O sırada ambülansın çıkarmış olduğu ses;etrafa yayılıyor, ivedi olarak yer açmaya çalışıyordu.Oldu olası bu sesi duyduğu zaman; yüreği “cııızz” eder;ürperir,vücudu tiken tiken olurdu.
Minibüse binmekle binmemek arasında kararsız kaldı. Yağmurun çiselemesi kesilmiş, ıslanan asfaltın tozu,yağmur sularının akışıyla kendisine yön bulmaya çalışıyordu…
Son günlerde; karısı, kendisine karşı pozitif olarak değişmiş, daha içten davranmaya başlamıştı…
İster istemez karısı ile Nalan’ı gözlerinin önüne getirdi. İkisini birbirleriyle mukayese eder gibi oldu, sonra vaz geçti.Yapacağı bu yorumu,zayıflık olarak düşündü bir an…
Bir tarafta yirmi yıllık karısı, diğer tarafta ise aşkı vardı. İlk aşkı…Tam bir çıkmaz içerisindeydi…Labirentler içerinde yönünü kaybetmişti adeta…İlk aşkı ve yirmi yıllık iki çocuk annesi olan karısı…Acı ve tatlı günlerinde her zaman yanında olan karısı…Karısının zaman zaman absürt davranışları olmuyor değildi.İşte o zamanlar,çekilmez oluyordu.Kendisi de; sözlü münakaşalara girmektense, sessizliği yeğliyordu…
Her insanın zayıf tarafları olduğu gibi karısının da vardı. Bu, bir gerçekti…Birkaç kez uyarmış olmasına rağmen;kendisini değiştirmeyince, o da işi oluruna bırakmıştı…İnat etmenin,üzerine üzerine gitmenin hiçbir anlamı yoktu.Onu da öyle kabul edecekti artık…
Garsonluk dahi olsa eve para getiriyor olmasından dolayı, karısının yüzü az da olsa gülüyordu…
Yıllar böyle geçip gittikçe içinde dolduramadığı boşluk, her zaman yüreğinde ince bir sızı olarak varlığını sürdürdü…Taa ki lise aşkı Nalan,ortaya çıkana dek…
Belleği, darmadağınıktı. Arkadaşı Halil’in yanına gitmeli, biraz dertleşmeliydi. Belki de birahanelerin birinde iki tek atmayı düşündü. Canı çok sıkkındı çünkü…
Minibüse el edip bindi. Çok geçmeden Ulus’a geldi. Halil’in nalburiyeci dükkanına girdiğinde; arkadaşı da dükkanı kapatmanın hazırlığındaydı…
- Hoş gelsin Kayhan.Canın sıkkın gibi.Halbuki sevgilinin yanından geliyorsun,daha neşeli olman gerekmez mi?...diye muziplik yaptı.
- Sorma Halil ya!.. Ben de anlamış değilim doğrusu. Bir ikilem içerisindeyim. Sevinç ve keder!..Hangisinde karar kılacağımı bilemiyorum doğrusu…İkisi de yakama yapışmış durumda…
Halil, Kayhan’ın bir çıkmazda olduğunu sezinlemekte zorluk çekmedi. Bu hususlarda sezgisi oldukça güçlüydü. Birbirleriyle yıllardan beri süren dostlukları vardı.Her ne kadar sık sık görüşemezler ise de dostlukları hala canlılığını koruyordu.
Kayhan’ın,lise aşkı Nalan’ın yanından geldiğini biliyordu.Büyük ihtimalle arkadaşının sıkıntısı bu aşk üzerinde odaklaşmış olmalıydı diye içinden geçirdi.
Birlikte lokale çıkıp, boş bir masaya oturdular. Birer çay içtiler.Halil,Arkadaşının derdini açmasını beklemeden:
- Dışarıya çıkalım,yakındaki birahanelerin birine gidip, hafif çakır keyif olalım da sonra dertleşiriz olmaz mı?...
Halil, alkol kullanmasını severdi.Her gün olmasa da iki gün de bir kesinlikle alırdı.Bu alışkanlık, ona babasından miras kalmış gibiydi.Babası da, içki komasından ölüp gitmişti.Halil,her ne kadar bırakmaya denemiş olsa da başaramamış,hep hüsranla nihayetlenmişti,girişimleri…
- Ya sana da ayıp ediyoruz. Sözde lokalinde çalışıyoruz.
- Boş ver şimdi çalışmayı.Arkadaşımın ince sorunları varken,garsonluk yapmanın sırası mı?..Hadi kalk gidiyoruz…Biraz çakır keyif olalım,damarlarımız ısınsın,o zaman daha rahat bir şekilde kurtlarımızı dökeriz…
Sıra sıra dizili birahanelerinden birine girdiler. Akvaryuma yakın bir masaya oturdular…İçerisi;bir iki masa hariç doluydu.Genç kızlar,sigaralarını yakmış,ellerinde bira şişeleri,kösnül bakışlarla karşılarındaki sevgililerini süzüyorlardı…
Halil, garsona aparat bir şeyler getirmesini söyledi. Çok geçmeden çakır keyif oldular…Kanları ısınmış,damarları gevşemişti.İçerdeki müziğin nağmeleri,dinleyenleri alıp götürüyordu bilinmezlere doğru…Havadan sudan konuşuyorlardı.Halil, birden aklına ilk kez geliyormuşçasına:
- Evet,Kayhan.Mesele Nalan meselesi mi?...
Gizlemenin, saklamanın bir anlamı yoktu. Ne varsa, neler hissediyorsa alenen konuşmalıydı.Zaten tek güvenebileceği dostu vardı,o da Halil.Bütün sırlarını,ona rahatlıkla açıklayabiliyordu…Dostluk buydu işte;arkadaşlıktan da öte.Bir sürü arkadaşın olurdu ama;dosta gelince bir tane bile bulmak zordu…
- Halil, beynim allak bullak. Nalan’a olan aşkım,şimdi yeniden filizlendi.Sanki bir anda onun yörüngesine saplanmış gibiyim.Kendimi ondan bağımsız hissedemiyorum…
Halil, önündeki kuruyemişleri dişiyle çıtlatırken:
- Ya arkadaşım, sen de var ya bu yaşta lise öğrencilerini geçtin be…Senin ki;nasıl bir aşk,nasıl bir sevda anlamış değilim doğrusu…İki tane boyun kadar çocukların var, hovardalık peşindesin,pes doğrusu…
- Orası öyle de…Nalan, bir anda karşıma çıkıverince ondan uzak duramadım,varlığından kaçamadım.Bu,benim zayıflığım mıdır nedir,neye sayarsan say…Biliyorsun,biraz önce Armada’da birlikteydik…
- Ne güzel işte. İnsan, arkadaşıyla birlikte olamaz mı?Neler konuştunuz bakem?Yine lise yıllarının aşkından mı dem vurdunuz…
-Biraz öyle sayılır, biraz da iş hususunda…Aile özel şoförleri,emekli olup İstanbul’a çocuklarının yanına gidecekmiş.Beni de onun yerine almayı düşünüyor.Hatta kesin kararlı da bu hususta.Avans olarak para da verdi.Parayı öylesine,ihtiyaçlarını karşıla diye verdi ama kabul etmedim…İşte bu durumlar,inceden inceye beni düşündürüyor.Sanki onunla aramızdaki aşka ipotek geliyor gibi…Ya da satranç oyununda ona karşı mat oluyormuşum hissine kapılmaya başladım şimdiden… Aşkımızın özgürlüğü uçup gidiyor ve bütün ipler, onun eline geçiyormuş izlenimi veriyor bana…
Halil, elindeki kadehten bir yudum daha aldı.
- Anladığım kadarıyla zor bir dönemeçtesin. İş hususu, güzel.En azından ilerde şirketin içerisine bile girmen söz konusu,Nalan’ın dediğine göre…Yalnız,ben gönül işlerinden pek anlamam.Yani senin anlayacağın; hiç aşık olmadığım için sana aşk konusunda yorum getirmem çok zor.Ben, okulu bitirir bitirmez hemen evlendim ve işimin başına geçtim.Zaten okul yıllarında da kızlarla pek aram yoktu…Bana kalırsa biraz soğuk kanlı ol.Olaylara pozitif açıdan yaklaş…Nalan’ın gönlünü kırmadan,ipleri kendi eline geçirmeye çalış…İçinde bulunduğun aşk oyunu,seni farklı yerlere sürükleyebilir,ona göre…Çünkü;aşk,pamuk ipliğine bağlıdır,hemen kopabilir…
- İşte Halil’ciğim ben de ondan korkuyorum. Aşkıma yenik düşer miyim diye düşünmekteyim…
Birazdan birahaneden ayrıldıklarında ikisi de zom olmuştu. Şarkıcı kadının söylemiş olduğu şarkıyı mırıldanıyorlardı:
Sen uzaklarda değil, damarımda
Kanımsın!...
Ben sensiz yaşayamam, hayatımsın
Canımsın…
İste, kölen olayım,istersen öldür
Beni
Başkasını seversen, inan yaşatmam
Seni
Birazcık seviyorsan sözlerime
Darılma
Seni kıskanıyorum, beni yanından
Ayırma…
Halil, şarkı sözlerinin ardından:
- Ulan şeytan tüylü arkadaşım, beni de bu gidişle aşık edeceksin ha…Hımmm…Valla ben de o şarkıcı kadına aşık oldum, bakem…Ne olacak şimdi…
İkisi birlikte kol kola yalpalayarak, cadde boyu uzaklaştılar…
DEVAM EDECEK!...
YORUMLAR
Kayhan sanki bile, isteye ateşe atlar gibi. Mazeret arıyor ama...Karım, vs gibi...Nafile...Hani en amiyane şekli ile " yan cebime "...Nasıl hemen eşlere atarsınız suçu...Şuna dürüstçe " İstiyorum " diyen bir erkek yokmudur?
Bakalım neler olacak? Olacak belli ama Kalem siz de Ayhan bey..Belki yorumlarımız yönlendirecek olacakları?
Saygılar.
ayhansarıkaya
Ben de bilmiyorum gelecek günlerin neler göstereceğini...
Bakalım ,hep beraber göreceğiz...
Sevgilerimle can arkadaşım.
Aşk bile bile ateşte yanmak değil midir? Kayhan sanırım yüreğine söz geçiremeyecek ve ihanete varan birlikteliğe evet diyecek. Bir de Nalan'ın özel şöforu olduğunu düşününce bunun kaçınılmaz olduğu her hali ile belli oluyor Ayhan bey.
Umarım Kayhan mantığı ile karar verebilir ya da Nalan mantığını kullanıp Kayhan'dan uzak durabilir. Yine güzel bir bölümdü. Saygılar yüreğinize
Ayhan Bey, ben bu yazıya akşamdan beri 3. gelişim. Nasıl yorum yapacağımı bilemedim açıkçası. Şimdi bu yaşanmış bir öykü ise, aynen devam edecek. Yok kurgu ise, iş sana kalmış. Kayhan Nalan'ın özel şöförü olursa, sonuç kaçınılmaz. Arkasını tahmin etmek için kahin olmak gerekmiyor. Yok işi kabul etmez de, uzaktan uzağa görüşürlerse, belki başka bir sonuca varabilir. Uzun lafın kısası, ateş bacay sarmış durumda. Karar senin. Hangi yolu istersen o yolu seç.
Bu bölümde ki, izlenimlerimi soracak olursan; anlatımın çok gerçekçi. Kayhan'ın ruh halini güzel işlemişsin. Br de güvenebileceği bir arkadaşının olması çok güzel. Haydi kolay gelsin. Aynur'un sözlerini de yabana atma ha:)))
Tebrikler... sevgilerimle...
Ben bu yazıda -hiç kusura bakmasın ama- Kayhan'ndan yana olamayacağım. Sonuçta kılıfı ne olursa olsun, adı ihanet bunun. Ben boşuna demiyorum, insanoğlu Kalu Belada Rabbine söz verip, dünyada caydıysa, daima aldanmaya ve aldatmaya yatkındır...
Tebrik ediyorum seni bu bölüm için de...Saygılar...