- 1357 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Umre Yolunda
Uzun müddet karar verememişti. Rahatsızlığını öne sürüyor, başaramam diye çekiniyordu. Umreye, kutsal topraklara gitme durumu ortaya çıktığında önce sevinmiş, kısa süren sevincinin ardından; sanki çok yaşlı imiş gibi yaşını ve rahatsızlığını öne sürmüş, oradaki koşulların kendisine ağır gelebileceğini düşünerek neredeyse vazgeçecek duruma gelmişti. Üstelik büyük kızının kendisine rahatsızlığını hatırlatıp “zorlanırsın, başaramazsın” gibi moral bozucu sözler söylemesiyle, neredeyse umreye gitmekten vazgeçmişti.
Oysa oraya yalnız gitmeyecekti. Dünürü, dünürünün dünürü ve onun bir komşusu ile üç tanıdıkla beraber toplam yedi kişi olmuşlardı. Korkmasına hiç gerek yoktu.
Belki genç değildi ama çok da yaşlı sayılmazdı. Daha altmışbeş yaşında taze bir gelin, süper bir anne, dinç ve heyecanlı bir babaanne ve anneanne idi. Rahatsızlığı ise evlerden uzak olsun, ismi bile kötü; mücadele etmesi çok güç bir hastalıktı. Tedavisi sadece ilaçla bitmeyen, iman sahibi ve inanmış biri olmanın hastaya büyük moral kattığına inanılan bir hastalıktı bu.
Tahmin ettiniz gibi… Çağımızın en önemli hastalıklardan biri: Kanser… Göğüs kanseri…
Karadeniz’de neredeyse her iki kadından birinin yakalandığı amansız hastalık…
Nasıl da yıkılmıştı ilk duyduğunda. Hastaneye başka bir rahatsızlığı nedeniyle gitmiş, aynı gün doktorunun yaptırdığı tahliller ve biyopsi sonucu öğrenmişti kanser olduğunu.
Şaşırmıştı. Hem de çok şaşırmıştı… Beklemediği, ummadığı bir şeydi. Hem de beklenmeyen bir zamanda…Adeta yıkıldı. Üzüldü…Çok üzüldü…
Zaten daha yedi yıl evvel otuz yıllık hayat arkadaşını; kocasını bir kalp krizi sonucu genç yaşta kaybetmiş, hepsi evlenip iş güç sahibi olan dört çocuğu olmasına rağmen, tek başına, yapayalnız kalmıştı hayatta.
Doğur… besle… büyüt… okut… iş güç sahibi yap…evlendir. Sonra hepsi dağılıp gitsinler yurdun dört bir yanına ve tek başına kal…
Üzerine anne ve babayı da toprağın sıcak kollarına emanet bırak… Yetmezmiş gibi şimdi de kanser denen illet hastalığa yakalan… Olacak iş miydi?
Bütün olumsuzluklar onu mu bulacaktı?.. Hayatta iyi bir gün yüzü görmeyecek miydi ?.. Neden O’ydu?.. Neden bu hastalık ta onu bulmuştu?.. Bir türlü kabullenmek istemiyor, “neden ben?” diye söylenip duruyordu.
Çocuklarının hemen kendine kol kanat germesi, hastalığı boyunca bir an olsun yanından ayrılmayarak moral vermeleri, erken teşhis ve akabinde ilaç tedavisi ile hastalığı yenmiş, sıkıntılı günleri tam atlatmıştı ki yaklaşık altı yıl sonra vücudunu ikinci kez yoklayan akciğer metastazı ile yeniden sarsılıyor, adeta hayata küsüyordu.
Daha önce şaşkınlıkla ama sakince sorduğu “neden ben?” sorularını bu kez daha yüksek tonda, adeta Allah’a sitem ederek dile getiriyor, kaderine isyan ediyordu.
Hastalığının belli olması üzerine çocukları yine yanına koştular annelerinin… İkinci kez yapılan ameliyat… bitmek bilmeyen ızdırap dolu günler… dökülen saçlar…halsizleşen ve direncini yitiren, yardımsız yürüyemeyen vücut…
İlaçlar, kemoterapiler, moral takviyeleriyle ve tabi Allah’ın da yardımıyla ikinci kez kazanılan zafer…
Bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden acı ve ızdırap dolu gündüzler ve geceler…
Çok şükür hepsi geride kalmıştı. Son bir senedir de yalnız değildi. En büyük kız torunu da yanındaydı artık. Haftanın altı günü çalışsa da, sabahın yedisinde evden işe gidip akşam yedi, sekiz gibi eve gelse de yalnızlığını paylaştığı biri vardı artık yanında. Zaman zaman bazı rahatsızlıkları tekrarlasa da hayata direniyor, kendini toparlıyor, ve tutunuyordu.
Şimdi farklı bir heyecanı yaşıyor, haklı olarak biraz da çekiniyor ve korkuyordu. Birilerine yük olmaktan, ayak bağı olmaktan çok çekiniyordu. Hayatı boyunca kimseye yük olmamış, tam tersi birçok kişiyi sırtında taşımıştı.
Kolay değildi dört çocuğu büyütüp okutmak. Üstelik kocasının beş yıl boyunca Almanya’da çalıştığını, şehir merkezinde ikamet ettiği için de köyden kasabadan gelenin, okula gidenin de yanında kaldığını ve bunların da hizmetini karşıladığını düşünürsek…
Yaptığı iş hiç te kolay değildi. Çok şükür hepsinin üstesinden hakkıyla gelmişti.
Bunu da başarmaması için hiçbir sebep yoktu.
Çocuklarının, torunlarının ve diğer akraba ve komşuların da yüreklendirmesi ve teşvikiyle resmi işlemleri başlatmıştı. Giysilerini aldı. Götürülecek malzemeleri hazırladı. Birkaç yıl önce Almanya’ya, kız kardeşinin daveti üzerine gezmeye gittiği için pasaportu da hazırdı. Bir hafta içerisinde gidiş tarihi de belli olacaktı…
Nihayet tarihler belli olmuş, uçak biletleri alınmış, gidiş günü ve saatini beklemeye başlamıştı. Heyecanı, sevinci ve mutluluğu her halinden belli oluyor, adeta yerinde duramıyordu. Neredeyse hastalığını bile unutmuştu. Kendine güveni yeniden gelmişti.
Bir an önce kutsal topraklara gidip, görevini yerine getirmek istiyordu.
Ve beklenen gün gelip çattı. 26 Mart 2010 Cuma günü, Cuma namazından sonra Kutsal topraklara yolculuk başladı. Otobüsle komşu ilin havaalanına, oradan uçakla İstanbul üzerinden Arabistan’a uçtular…
Muhtemeldir ki şu saatlerde vardılar yerlerine.
Hayırlısıyla gidip dönerler inşallah.
Ne mutlu O’na ve yanındakilere…
Anlatmaya çalıştığım bu güçlü kadın kim miydi?..
Tahmin ettiğiniz gibi…
“Annem”di.
“Canım Annem”.
Günay ÖZDEMİR
YORUMLAR
KIYMETLİ HEMŞERİM YAZINIZI OKURKEN ÇOK DUYGULANDIM ÖNCELİKLE ANNENİZE BÜYÜK GEÇMİŞ OLSUN DİLER RABBİMDEN ACİL ŞİFALAR DİLERİM VE ALLAHIN İZNİ İLE KUTSAL TOPRAKLARDA N SAĞLIKLI OLARAK DÖNMESİNİ DİLERİM .ANNELERİN YERİ ASLA DOLDURULAMAZ ONLAR BİZLERİN EN BÜYÜK VARLIKLARI.RABBİM ANNENİZE NE BÜYÜK KUVVET VE SABIR VERMİŞ ANNENİNİZİN YAŞADIKLARINI HER İNSAN KALDIRAMAZ NE GÜZEL HİÇ BİR ZAMAN PES ETMEMEMİŞ SIKI SIKI SARILMIŞ TABİKİ SİZLERİN VERDİĞİ BÜYÜK SEVGİ SAYESİNDEDE ALLAHIM TÜM KUTSAL TOPRAKLARA GİTMEK İSTEYENLERE NASİP ETSİN GÜLE GÜLE KAVUŞUN ANNENİZE SAYGILARIMLA ALLAHA EMANET OLUN
Günay ÖZDEMİR
Bugün dönüş yolundalar. Belki birkaç saat sonra Sinop'ta olacaklar.
Ancak bir kişi eksik dönüyorlar maalesef. Yedi kişi gitmişlerdi. Yaşlı bir teyzemiz orada felç geçirdi ve vefat etti ne yazık ki. Biraz zor oldu annemler için. Yazgı deyip kabullenmek gerekiyor mecburen.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
ağla yüreğim
Günay ım yazını okumakta geç kaldım. Beni bağışla Ne güzel bir olay... Ve de ne güzel bir anlatım. Allah senden razı olsun.Anamız güle güle gitti. Güle gülede gelsin. Gelince benim yerime de avcunu öp. Usül öyleymiş. Kim hacının elini öperse Allah onada nasip eder diyorlar.Hacı annenin ellerinden onun efendiler efendisi oğlununda gözlerinden öperim...
Günay ÖZDEMİR
Fırsat buldukça ben de yazmaya çalışıyorum.
Verdiğin bilgi için ayrıca teşekkür ederim. Avucunun öpüleceğini bilmiyordum doğrusu. İnşAllah dönüşünde öpeceğim annemin ellerinden ve avuçlarından. Haziran 2009 dan beri göremedim anacığımı. Kısmetse temmuzda gideceğim yanına. Ve yine kısmet olursa eğer birlikte Hacca gitme sözünü dün akşam verdik birbirimize. Gittiğinden beri ilk kez konuşabildim annemle.Hürmetle ellerinizden öpüyorum Komutanım.
Günay bey, ilk girişte anlamıştım annenizden söz ettiğinizi. Çünkü az çok tahmin edebiliyorum, ancak bir evlat bu kadar güzel ve bu kadar içten anolatabilir yaşanmışlıkları.
Anneniziz ve anneniz gibi binlerce karadeniz kadını ne yazık ki aynı riskleri ta yüreğinin içinde taşıyor. Sol gögsümde iki tane kitle tesbit edildiğinde henüz otuz dört yaşımdaydım. Sinop'tan hemen Smasun'a gönderdiler memeogram çekilmesi için. Otuzbeş yaşın altında olduğum için önce ulturasyona aldılar, orada tesbit edilemedi memeograma almak zorunda kaldılar. Evet ikji tane kitle sol gögsümde ayna gibi görülüyordu. O güm biyopsi yapmak için parça aldılar ve beni Sinop'a gönderdiler. Bir hafta sonra sonucu almama gerekiyordu. Bir hafta sonra sonucu almak için gittiğimde tam bir şok yaşamıştım. Çünkü biyopsi sunucum bulunamıyordu. O gün tekrar yatırdılar parça almak için. Bir hafta tam bir kabus gibi geçmişti şimdi bir hafta daha bu kabusu yaşayacaktım. O gün ikinci defa verdim parçayı ve yine geldim. Bir haftanın daha geçmesi mümkün değildi sanki. Sonucu tekrar almaya gittiğimde iyi huylu olduğunu söyledikjlerinde dünyalar benim olmuştu. O gün bu gündür her yıl kontrollerim devam ediyor.
Her kadın çok dikkat etmeli özlelikle de Karadenizli ise. Çünkü 1986 yılı çernobilin izleri bedenimizin her yerine işledi.
Umarım en kısa zamöanda geri döner anneniz. Allah kabul etsin. Bir an önce kavuşmanız dileği ile saygı ve sevgiler yüreğinize
Günay ÖZDEMİR
Annemin sol göğsü alınmıştı o zaman. Çok zor günler geçirdik. Her aşaması ayrı bir yazı konusu olur.
Dualarınız için ayrıca teşekkür ederim.
Saygıyla selamlar gönderiyorum Mersin'den, size, ailenize ve güzel Sinop'uma.
Takdir ettim kardeşim.
Yazıda güzeldi sıcak duygularla yorumlayan yürek de.
Allah her isteyene nasip etsin.
Selam ve sevgiler.
Tam puan.
Günay ÖZDEMİR
güzel kalem..... gitmediğimiz yerlere gidiyormuş gibi bizi hazırladın....o yolculuğa bizi kattın...sanki....beraber uçaktaydık her yönüyle farklı olan o kadının annen olması ise bizi daha çok hayran bıraktı.....hayatıyla .....yaptıklarıyla....duruşuyla güzel bir evlat yetiştiren o...kadının....gözü arkada kalmaz.... eserleri.....ortada işte sen ve kardeşlerin gibi....bak torunda yanında.....gelince ellerini bir kendi yerine birde benim yerime öp.....saygılar yüreğine saygılar beni sabah sabah ağlatan kalemine....
Günay ÖZDEMİR
Hürmetle ellerinizden öperim.
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
içim titredi göz yaşlarımı tutamadım ne güzel anlatmışsınız annenizi saygıyla kutluyorum sizi
hele o güzelim yere gitmesi sanki kendim gittim gibi oldum ,ikiyıl önce o duyguları yaşadım bende
hacılığımız çıkmıştı ço k mutluydum ama bakmak zorunda kaldığım torunum baba anne bizi kime bırakıp gidicen deyince dünyam yıkılmıştı
gidip gelmek 47 gün sürdü yaşadığım o güzellikle dille anlatılmaz
ne mutlu annenizede yaşayacak o güzellikleri
sağ esen gidip gelsinler oraya hasta giden iyi olupta geliyor öyle manevi değeri yüksekki insan her şeyi unutuyor
yalnız o güzellikleri yaşıyor
saygılarım ve dualarımla anneniz gelince onunla sohbet ne güzel olur
Günay ÖZDEMİR
Umarım bize de bir gün nasip olur.
Saygıyla selamlar Mersin'den.