- 2706 Okunma
- 23 Yorum
- 1 Beğeni
Sorularıma Cevap Arıyorum
Bir şeyler yazmak istiyorum ama nasıl ve ne şekilde başlayacağımı bilmiyorum giriş paragrafına. İçimde hissettiğim iki zıt duygunun tarifini mi yapsam diyorum kendi kendime. Bu zıt duygulardan biri mutluluk, diğeri ise hüzün. “Birbirine iki zıt duygu nasıl bir arada yaşayabilir?” diye sorarsanız, cevabım “bilmiyorum” olacak size.
Nedir benim için mutluluk? Bu duyguyu yaşamadım mı? Ya da yaşadım da, ne olduğunu bilmediğim için mi anlayamadım? Peki, şimdi biliyor muyum? Önce bu sorularla başlamak gerek galiba yazıların girişine.
Benim için ( yüzlerce anne aynı kelimeyi kullanacaktır eminim) mutluluk, çocuklarımın sağlıklı, sevgi, barış ve huzur dolu bir geleceğe, başarı ile yelken açması demektir. Yalnız sevgi ve mutluluğa ulaşamayacakları endişesi ise tam anlamı ile iç dünyamda büyük bir hüzne ve endişeye neden olmaktadır. İşte iki zıt duygu burada tutuşuyor savaşa.
Ben anneyim ve anne olarak çocuklarımın geleceği için var gücümle mücadele ediyorum. Bu mücadelem bireysellikten öteye gitmiyor. Yaşadığımız dönem ve toplumsal çöküş, her geçen gün umutlarımızı biraz daha yok ediyor ve biz ebeveynlerin gözleri yaşlı, yüreği buruk, çaresiz ve ellerimiz koynumuzda, yalnız kendi çocuklarımızı kurtarabilme telaşına düşüyoruz.
Sabahın ilk saatlerinde yatağımızdan kalkıp, çocuklarımızı eğitim, öğretim alması için büyük bir telaş ile okuluna gönderirken, içimizde yaşadığımız endişe, mutluluğumuza mani oluyor ve onlar okuldan çıkıp evlerine gelene kadar, her birimiz o endişe ile gün içinde yaşamaya çalışıyoruz.
İlk endişemiz, okulda yeteri kadar eğitim alabiliyorlar mı? Biliyoruz ki, kalabalık sınıflarda, öğretmen tek başına, teknoloji çağında yetişen çocuklarla, yeteri kadar ilgilenecek zamanı bulamıyor. Ya da yap-boz tahtası haline gelen eğitim sisteminin, çocuklarımıza ne getirip, ne götürebileceği kuşkusu içinde “Bu gün yine bir şeyler değişti mi acaba?” diye soruveriyoruz kendimize. Bir başka endişemiz, eğitim alıp alamadıklarının önüne geçiyor. “ Eğitim almasa da olur, yeter ki sağ salim evine gelebilsin” diye düşünmeye başlıyoruz. Yılda üç bin beş yüz gibi çok büyük oranda çocukların kayıp olması ve bir daha onlara ulaşılmaması, tecavüz ve tacizlerin bebeklik yaşına inmiş olması, bir başka korkumuzu gün yüzüne çıkartıveriyor. Hemen ardından “ ya şu uyuşturucu tacirleri okulların kapılarında zulaya yatmışlarsa ve çocuklarımıza bilmedikleri esrar, eroin, hap gibi uyuşturucu tuzağına düşürürlerse ne yaparız” soruları korkularımızın bin kat artmasını sağlarken, bir başka korku çıkıveriyor ortaya “ Ya magandanın birisi, elinde bıçağı ile beliriverirse çocuğumuzun önünde, nasıl kendini koruyabilir?” diyen sorular üşüşüyor beynimize ve bir de bakıyoruz ki, kendi gölgemizden bile korkar olmuş, ne biz mutlu olabilmeyi, ne çocuklarımızı mutlu edebilmeyi öğrenmişiz.
O zaman ben/biz, çocuklarım/ çocuklarımız mutlu olabilecek mi böylesine korkuları içlerinde/ içimizde yaşatırken? Sonra düşünüyorum. Biz diyorum, biz onların elinden bir avuç mutluluklarını bile çaldık. Atalarımızdan miras aldığımız bu dünyayı, çocuklarımıza miras olarak bırakmamak için var gücümüzle çabaladık ve bu gün bu çabamızın mükâfatını en kötü şekilde aldık ve alıyoruz, almaya da devam edeceğiz. Hepimiz suçu kendi üstümüzden atmak istiyor, hep başkalarını suçlu görmeye çalışıyoruz. Oysa dünyayı yaşanmayacak hale getiren ve bu yok oluşa dur demeyen bizleriz. Bu gün kendi yarattığımız canavarlardan kendimiz korkar olduk. Ne kapımızı açıp, komşumuza gidebiliyoruz, ne çocuğumuzu kapının önünde oynatabiliyoruz, ne bir bardak su isteyene su verebiliyor, ne de biz onların elinden bir bardak su içebiliyoruz.
“Gençlerimiz, düşünmüyor, sorgulamıyor, okumuyor, algılamıyor ve isyan etmiyor, böyle bir gençlik olmaz” diye şikâyet ediyoruz, girdiğimiz her alanda, bulunduğumuz her platformda. Ama düşünen, hak arayan, hak arayana destek vermeye çalışan, sesini çıkartan gençliği gördüğümüzde, önce okullarımız cezalandırıyor, sonra aileler, sonra toplum “ ben seni okuman için gönderdim, ne işin var senin bilmem kimin hakkını arayan insanların yanında” diye hemen kendi içimizde mahkemeyi kurup cezayı kesiyor, sonra da yine utanmadan onları suçluyoruz, kendi yaptığımız hatalara bakmadan
Her kurulan hükümetlerden medet umuyoruz. Ama umutlarımızı, oy vererek, Meclise gönderdiğimiz vekillerin, kendi kasalarını doldurma ve kendi yakınlarına rant sağlamak telaşına, ya da kişiye göre yasa çıkartma isteği içine girdiklerini gördükçe hepten kararıyor dünyamız. Başımıza bir şey geldiğinde, sığınacağımız yer polis diyoruz, ama polise gittiğimizde, bir daha oradan sağlam çıkıp çıkamayacağımızı bilmediğimiz, ya da üstümüze her hangi bir suç yapışıverir mi diye korktuğumuz için, emniyetimizden sorumlu kurumlara gidemiyoruz..
Haksızlıklar karşısında, hukuk var bu ülkede deyip, yasal yollara gidiyoruz. Ama adaletin çarkına siyasetin el attığını, adaletin geç tecelli ettiğini ve suçluların tam anlamı ile cezasını almadığını gördüğümüzde, hukuka olan güvenimizi bitiriyor, kendi adaletimizi kendimiz uyguluyor, elimize silahı, bıçağı, testereyi alıp, önümüze gelene kurşun sıkıp, bıçak çekip boğazını kesip, testerelerle parçalara ayırıp, çöplüklere ya da kör kuyulara atıyoruz bir daha bulunmasın, kimse kimseden hesap sormasın diye.
Ulu önder ATATÜRK’ÜN tüm izleri silinmeye çalışılırken ülkemden, yine susuyor, büstlerinin kırılmasına, resimlerinin kaldırılıp yırtılmasına, kendini aydın sananların hakaretlerine, milletine bıraktığı mirasının yavaş yavaş yıkılmaya çalışılmasına ses çıkartmıyor, “ Dibe vurulmadan yüzeye çıkılmaz “ diyerek “bekle gör” mantığını işletip yalnızca izliyoruz.
Neler oluyor bize? Neden bu kadar vahşet? Neden, bu kadar duyarsız ve vurdumduymaz olduk? Neden “ bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığını ön plana aldık? Neden, oylarımız ile başa getirdiklerimizden olanların hesabını soramıyor ve bu kadar korkuların hücrelerimizi yemesine izin veriyoruz? Bu sorular o kadar fazla ki. Ben, çocuklarım ve gelecek adına bu sorularıma cevap arıyorum. Umarım bir gün sorduğum soruların cevaplarını bulabilirim/bulabiliriz
Saygı ve sevgiler
Türkan DİNÇER
YORUMLAR
Neler oluyor bize? Neden bu kadar vahşet? Neden, bu kadar duyarsız ve vurdumduymaz olduk? Neden “ bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığını ön plana aldık? Neden, oylarımız ile başa getirdiklerimizden olanların hesabını soramıyor ve bu kadar korkuların hücrelerimizi yemesine izin veriyoruz? Bu sorular o kadar fazla ki. Ben, çocuklarım ve gelecek adına bu sorularıma cevap arıyorum. Umarım bir gün sorduğum soruların cevaplarını bulabilirim/bulabiliriz
Cevap yazmaya sayfalar ve kalemlerimiz yetmez ki,emeğe saygıyla eğiliyorum tebriklerimle Türkan hanım...
Sevgili Türkan Hanım,
Yazınızın içeriğine tamamen katılıyorum..Bir ülkenin devlet okulu cemaat okullarından geri ise bir sorun var demektir.Dvelet biliçli olarak öğrecileri cemaat yurtlarına yönlendiriyorsa biliçli bir sorun var demektir.Yılarımız okul yollarında geçti,sevdik,sevildik,üzldük,çaresizlikleri yaşadık.Atayı,aydınlığı aşılamaya çalışırken birileri köy köy dolaşarak zeki öğrecilerimizi fakir velilerin elinden alarak kendi okullarında,kendi felsefeleri doğrultusunda eğittiler.Bu gün yaşadığımız sıkıntıların özü burada..
12 Eylül darbesiyle okuyan,düşünen yargılayan geçlik susturuldu.Tüketen batı taklitçisi,özünden kopuk geçler yetiştirilmeye onay verildi..Bu biliçli bir kuşatmadır.Eğitimde yapılan hataları bir günde,bir yılda göremeyiz.Eğitimde yapılan hataların faturası yıllar sonra önümüze gelir...İşte bu gün yaşadığımız sorunların kaynağı,yııllarca iğneyle kuyu kazanların başımıza ördükleri eğitim hatalarıdır....
...Yazı yazmayı pek sevmediğimden uzatmayacağım...Yazımın gidişinden ne söylemek istediğimi anlayacağınızı biliyorum....
Bu güzel çalışmalrınızdan dolayı sizleri kutluyorum...Saygım sonsuz.....
sevgili arkadaşım o kadar yazılacak cevaplar varki, yzmak için insanın günleri yetmez. bu gün gazetelerde bir haber vardıki utandım ? bir ülkenin başbakanı ülkesinde camiye namaz kılmaya gidiyor, yani allahın huzuruna, allahın evine inançlarından dolayı. ama işin ilginç yanı allahın huzurun, evine giderken 25 korumayla giriyor camiye, dışarıdaki binlerce koruma hariç...
demek istediğim, halimize çok çok şükredelim. tamam dertlerimiz, sıkıntılarımız, sorunlarımız var ama ? en azından özgür ve doğal bir yaşamımız var. düşünün bir kere başbakanı yatak odasında, mutfakta, tuvalette her tarafta koruma,yaşamakmı bu.? asıl kendisini sorması ve sorgulaması gereken, tuvalete dahi korumasız gidemeyenler. şükür ki, günlük yaşantımızı gayet doğal olarak yaşıyoruz, kendimizden emin olarak. en azından insan gibi yaşıyoruz, onlar gibi ..?..?..?..?..?..?..?..? sevgi dolu duyarlı yüreğine sağlık, sevgi ve saygılar sunarım.
yazıda, son dört paragarafa kadar, duyarlı ve gerçekten içten bir hisle duygularınızı dile getirmişsinz..
toplusal bir sorun olan ve dünya genelinde sürekli kanayan bu yaraya çözüm yolu ararken, ne yazık ki konuyu döndürüp dolandırıp yine siyasete iliştirmişsiniz....
Türkan Hanım;siyaset duyguların katilidir. Helede yıllarca duygusuz siyasetçillerin çarkında evrilip çevrilmişse devlet ve bütün devletler.
Çocuklar; onlar hep aynı merhamete muhtaç ve aynı günahsızlığı ve masumiyeti iç dünyalarında barındıran, şefkate merhamete aç varlıklardır. Bu yalnızca bizim ülkemizin bir gerçeği değil, tüm dünya genelinde böyledir.
inanıyorum ki, siz bu yazıyı yazarken, zihninizin bir diğer köşesinde de dünyada ki cellatların hükmü altına ezilip ızdırapla inleyen ve yaşamayı bilmeden tükenen yavruların acısını hisstemişsinizir muhakkak...
yazacağım bir makaleye eklemeyi düşündüğüm bir notu,nasip ya sizin sayfanıza paylaşmak geldi içimden.... onlar ülkelerinde en ağır haksızılığa uğramış ve yurdunda en acı işkencelere insan dışı muamele ler görmüş Bosna çocukları...
BM barış gücü birliğinde görevli hollandalı askerler,kendi hayatlarını tehlikeye atmaktan çekinip mayınlı tüm bölgelere şekerleme ve çikolatlar atıp, hiçbir şeyden habersiz masum o Bosna çocuklarını o bölgere sürüp,zalimce katledip bir şekere bir can kurban ediyorlardı.
ben inanıyorum ki şu an yüreğiniz kızgın bir yağın teni yakması gibi,bu cümlede sizin içinizi yakmıştır.
burada şunuda ifade etmeden geçemiyeceğim...Ben İstanbul"........."ilçesi belediye başkanının hanımı ile bir kaç yıl sosyal hizmetlerde koşturdum..özellikle şunu açık ve dürüst bir şekilde ve gururla yazabilirim ki,devlet bu milleti gerçekten mağduriyetten kurtarıyor...ama bazı bir kesim millet tüm mal varlığına rağmen ısrarla bu devleti dolandırıyor....ne yazık ki...acı ama gerçek bu...
bir kaç daire veya bir kaç kat evi olan insanlar, gelip belediyenin tüm hizmetinden yaralanıp istifada ediyorlar...
bir beldede 10-20-30 bin ve üstü insan var...ve tek bir tanede belediye var....gidip yerinde tesbit etmediğmiz sürece kimin hangi mağdiriyetle mücadele ettiğini anlamak gerçekten mümkün değil....
insanlarımızın karnı değil maalesef çoğunlukla gözleri aç....bunu artık hepmiz kabul etmeliyiz....ve görevimiz birbirimizin ayıp ve kusurlarını araştırmak olmamalı...bunun yerine yanlışları sıfıra indirecek çözümler üretmek olmalı...
buda kopuk kopuk, parça parça düşünüp, öfkeye sarılak olmuyor...beraber hep beraber olmalıyız....
son dört paragraf hariç yazıyı onaylıyor ve sevgi ve sevgiler sunuyorum....
Son iki paragrafa kadar genel şikayetler üzerine seyretmiş yazınız.
Oraya kadar mütabıkız. Tüm yazı için güzel planlanmış olduğunu söyleyebilirim.
Son iki paragraf alakasızca yazıya monte edilmiş. Siyasi fikrinizin yansımasıdır, katılmasam da anlayış gösteririm.
Kendinize ve bizlere sorduğunuz siyasi sorulara, yazı sizin olduğu için doğruları ile cevap vermeliydiniz. Karalama gibi sırıtmış.
Öğrenciler eğitimi bırakıp grevcilere katılsın, Çocuklar ve halk polisle çatışsın, herkes vazifesi olmadığı islere burun soksun mu diyorsunuz?
Halk seçimden seçime görev yapmalı ve sosyal hak ile ödevlerini bilmeli. Bir de ne yapmalı?
Darbe aşıklılarının bunca olduğu ülkede hakın ruhuna sinmiş dipçik korkusu.
Yavaş yavaş atılacak İnşallah.
Selamlar.
Engin Tatlıtürk tarafından 3/27/2010 1:27:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
onurumsun
Evet, çocuklarımız siyasete girmeli, Hemde siyasetin en temel yerinde yer almalı. Siyasi bilinci ve düşüncesi olmayan hiç bir gençlik gelecek için hazır hale gelemez. Ve bizler bu gün geneçlerimizi siyasetten. güncel konulardan, tartışmalardan, diyaloğlardan uzak yetiştirdiğimiz için bu gün bu durumdayız.
Mutlaka ama mutlaka gençliğe siyasi bilinç verilmeli. Gerçek yaşam, siyasetle ilgilenmek inanın bana , Pc başında oturup, saatlerce ne olduklarını bilmedikleri alanlarda gezmelerinden çok daha tehlikesiz ve eminim siz de bunu biliyorsunuz.
Engin Tatlıtürk
Atatürk de Cumhuriyeti gençliğe emanet etti.
Hele sorularınızı cevaplayın. Öyle sanıyorum ki yazılarınızın devamı gelecek.
Sayın tezal gibi sadece kanaat değil, tesbit, teşhis ve çarelerde görürüz inşallah. Sadece her şeyden şikayet edip geçmek bir şeyleri çözmüyor ya da katkı sağlamıyor.
Sağlıcakla kalın.
***
"Ulu önder ATATÜRK’ÜN tüm izleri silinmeye çalışılırken ülkemden, yine susuyor, büstlerinin kırılmasına, resimlerinin kaldırılıp yırtılmasına, kendini aydın sananların hakaretlerine, milletine bıraktığı mirasının yavaş yavaş yıkılmaya çalışılmasına ses çıkartmıyor, “ Dibe vurulmadan yüzeye çıkılmaz “ diyerek “bekle gör” mantığını işletip yalnızca izliyoruz.
Neler oluyor bize? Neden bu kadar vahşet? Neden, bu kadar duyarsız ve vurdumduymaz olduk? Neden “ bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığını ön plana aldık? "
***
Sorularınızın cevabı,sorunuzda saklı Türkan hanım.
Sitemli ,kaygılı,özeleştirisini de taşıyan yazınız,
Grup Yorum'un "Büyüde büyü" parçasını hatırlattı.
***
Büyüde baban sana
Büyüde büyü
Acılar alacak,yokluklar alacak
Büyüde baban sana
Baskılar işkenceler,kelepçeler gözaltılar
İdamlar alacak
Büyü de baban sana...
***
Varolun hep.Selam,saygı.
kurtoviç tarafından 3/27/2010 12:01:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Benim yirmi dört yaşında engelli bir oğlum var. Onun geleceği için çabalıyor, engelli çocuğu olmayan anne ve babaların ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordum ilk yıllarda. Bizler çocuklarımızın gelişimi için çabalarken, engelli çocuğu olmayan aileler çocuklarının sağ salim eve gelip gelemeyeceği endişesi içinde bizlerden çok daha fazla endişede olduğunu görmenin üzüntüsünü yaşıyorum sevgili arkadaşım.
Toplum olarak ne yapmamız gerektiğini biliyor ama hiç br şey yapmadan yine oturduğumuz yerden izliyoruz olup bitenleri senin de dediğin gibi.
Yine güncel konuları getirmişsin gündeme. Öpüyorum seni.
Türkan kardeşim,yazınızda bir çok önemli noktalara değinmişsiniz.Çok doğru tesbitler.Zaman zaman yazılarımda da değindiğim gibi,her insan kendinin polisi olmazsa;yarın yaptığım kötülüklerin,üzerime aldığım kul haklarının hesabını huzuru İlahide vereceğim diye kendini sorgulamazsa,tabii ki toplumda ahlak çöküntüsü,saydığınız bütün kötü hasletler cirit atar.
Bir insan yalnızken bile, yalnız olmadığını,yapacağı her iyiliğin mükafatlandırılacağını,insana dolayısıyla topluma her zarar verişinin,yarın Hakkın dergahında karşılığını bulacağına inansa ,bence kötülüklerin önü alınır.
İşin başı Hak sevgisi, insan sevgisi, vatan sevgisi.Çocuklarımıza fertler olarak en güzel verebileceğimiz, manevi değerlerimizin yanında vatan,millet insan sevgisi..İnsan sevdiğine zarar vermez.
Mevlana ne güzel söylemiş:
Yaratılanı severim, yaratandan ötürü.
Hala, ülkemizin güzel günlere kavuşacağını,her şeyin düzeleceğini düşünüp,ümit ediyorum .
Bu vatanın evlatları,yüzbinlerce şehit kanıyla sulanmış bu ülkeye kıymazlar diye düşünüp ümit etmeye devam ediyorum,yazınız güne düşmeyi hak eden bir yazı,sevgi ve saygılarımla.
evet sevgili türkan hanım;Malesef türkiyenin hali bu biz buraya nerden nerelerden geldik.bunu görmek iyi irdelemek lazım duyarsız toplum vurdum duymaz bir gençlik daha doğrusu örgütlü tolum olmaktan bizi çıkarmaya çalışıyorlar.yukardada zaten yazının içeriğinde çok geniş anlatmışsın aslında sayfalarca yazsan bitmez.bunları okumak lazım okumadıkça da biryere varamayız.Harika değinmişsin tebrik ederim.
Sevgili ablacığım ben henüz onsekiz yaşımdayım. liseyi bu yıl bitiriyorum ve sınavlara hazırlanıyorum. İlk öğretimi bitirip liseye başladığım yıl babam endişe içinde okula gönderip göndermeme tereddütü yaşamış, annem " okuyacaksın kızım, herşeye rağmen okuyacak yalnız kendini değil, çevrende olanları da kurtaracaksın. Sen kimseden korkma, onlar senden korksun. Ben her zaman arkandayım" dedi. Ama okulda yaşadıklarımı sizlere anlatsam sayfalar yetmez.
Buraya sıklıkla gelemiyorum sınavlara hazırlandığım için. Arada hikayenin devamını beklediğim için geliyorum. Bu gün hikaye değil ama bizim gerçeğimizi okudum.
Bizim geleceğimiz gerçekten karanlık, Benim bir genç olarak hiç umudum yok. Annem bana gençilkte neler yaptıklarını anlatıyor haksızlıklar karşısınsa ben onu masal dinliyormuşum gibi dinliyorum. Çünkü görmedim ve bilmiyorum annemlerin zamanındaki mücadele, güven ve sevgiyi.
Teşekkür ederim ablacığım. Ellerinden sevgi ve saygı ile öpüyorum.
Toplumumuzun hastalıklarını, dertlerini, ülkemizin ve insanlığın içinde bulunduğu çöküntüyü, iyi bir dille anlatıyor yazı. Öyle ki, üzerine alınmaları gereken birileri seslerini bile çıkartamıyorlar. Bu konuda iyi yazan, güçlü bir kalem Türkân Hanım. Her türlü takdiri hak ediyor.
GÜNÜN YAZISI OLMAYA ADAY YAZILARDAN BİRİ..
Fikret TEZAL tarafından 3/27/2010 9:14:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mehtap Yıldız
canım sın canım
öyle güzel anlatmışsın ki kutlarım seni
cevaba gelince malesef imanlar o kadar zayıfki ne saygı ne insanlık kaldı bir çıkar dünyasında yaşıyoruz yaşamaksa
evet çocuklar küçükken ayrı üzüntü sıkıntıları büyüdükçe ayrı dertleri öyle bir zamanki sevmeyi sevgiyi bilmiyorlar anlatsan dinlemiyorlar hangi çağdayız diye isyan ediyorlar
evlendiriyorsun dertleri bir kat daha artıyor geçinmek mutlu olmak paraya dayanıyor gezmek yemek hür olmak iyide olmayınca hemen boşanmaya gidiyorlar çocuklar perişan olacakmış düşünmüyorlar
zavallı yavru cuklar parçalanmış bir ailede büyümek zorunda bu çocuklar nasıl mutlu olur
tatmamış ana baba sevgisini büyümemiş mutlu bir yuvada ne bilsin sevgiyi sevilmeyi
işte yeni yetişen nesil çok üzgünüm bıraktığımız bir dünya işte kardeşim
sonu ne olur böyle bilmiyorrum sadece çok üzülüyorum saygım sevgim dualarımla
çok çok haklısınız bende aynı düşüncedeyim halkın oylarıyla başa gelenlere gene halk neden ? neden ? diye soramıyor yaptıklarınız yanlış dediklerinde niye hemen ceza veriliyor hapse atılıyor ? herkes ama herkes lütfen vatanını düşünsün en üst kademeden tutun tüm halk olarak çünkü hepimiz endişeliyiz gerçek bu yolumuzu göremiyoruz meçhul bu anlamlı yazınızı içten düşüncelerinizi gönülden kutlarım sevgilerimle
kalem büyük olunca ...haksızlığı sevmiyor.... yürek cesur olunca köleliği sevmiyor.... nereye gidiştir bu babam bana ben oğluma oğlum oğluna aynı şeyi söylüyor.... düzelecek.....DAHADA BETERE DOĞRU GİDİYORUZ...... satılmış ruhlar kaybedilmiş umutlar.... korku dolu yarınlar var gecenin bu saatında bizi çok düşündürüyorsun bilinçli kalem..... saygılar kalemine saygılar korkusuz yüreğine
Değerli yazın Arkadaşım,
Yazınızdaki her açıklamaya ve endişe içindeki sorularınıza,tamamiyle katılıyorum.
Nerede eski eğitimciler ve onların verdiği eğitim,öğretim?
Dershaneler pervane olmuş,almışlar çarklarına çocuklarmızı,döndürüp duruyorlar.
Dershaneler ön planda, okul atılmış geriye.Sınavlar zaten ,okulda verilen öğretime göre yapılmayınca da
Öğretmenler çaresizlik içinde...Ne demek, okul döneminin son ayında öğrencilerin raporlu, özel izinli sayılması.?
Var mıydı önceleri böyle izin?
Neymiş, öğrenci ,hazırlanamıyormuş Dershane tuzağına.Ve Milli Eğitim de bu çark içinde çürüyüp gitmedi mi?
Dershaneleri uyduramadı okullar kendilerine, Dershaneler aldı okulların yerini..Ya okullar*
Çok acı ama yürek sızlatan gerçekler...Ata'mızın değeri biline..Saygılarımla!
Baştan sona katıldığım, altına aynen imzamı atabileceğim bir yazı. Eksik bile sayılabilir bugünkü olan biten karşısında. Tam bir paranoya toplumu olmuşuz. Herkes birbirinden çekiniyor. Kimse elini taşın altına koymuyor, koyamıyor. Korkuyor. Haklılık payı yok mu? Var elbette. Hem de çok.
Çocuklarımızın geleceğinden de endişe ediyoruz, bugünlerinden de. Yapacağımız bir çok şeyi onlara zarar gelmesin diye yapıyor ya da yapamıyoruz. Düzelir mi? Bu gidişle ve bu anlayışla zor. Teselli payı: "Denizler dalgalanmadan durulmaz." diyorum. Kişilerin yaşayacaklarının nasıl önüne geçilemiyorsa,kader diyorsak; toplumların da yaşayacakları, göreceklerigünler, badireler veya güzellikler de var diyerek avutup duruyoruz kendimizi.
İnşallah düzelir diyorum. Korkular bir gün son bulur.
Kutluyorum sevgili Türkan Hanım.
Saygıyla selamlar yüreğinize, kaleminize.
evet efendim her dönem maalesef seçtiklerimiz ceplerini dolduruyor
biz çocuklarımız adına endişelenirken, onlar paranın gücü ve ellerindeki yetkilerle
çocuklarının değil yed göbek ötelerini garantiye alıyorlar...
bilgi ve beceri para etmiyor artık, her şey yağdanlık yapmanın ucundan geçiyor...
işin en acısı da kanla canla edinilmiş bu ulsun değerleri bir bir yok ediliyor
ve biz susuyoruz her halde sıra bize gelene kadar da sesimiz çıkmayacak gibi...
yerli yerinde tespitleriyle gerçeği anlatan yazıyı ve yürekli yazarımı kutluyorum
her dem saygımla.