Kopya
İlkokulu bitirdiğim yıllarda bitirme sınavı yapılırdı ilkokul son sınıflarda. İlkokulu bitirebilmek için bu sınavda başarılı olmak gerekiyordu. Aksi takdirde son sınıfı tekrar etmek zorundaydık. Çalışkan bir öğrenciydim. Dolaysıyla bu sınavı başaracağımdan en ufak bir kuşkum yoktu. Arkadaşlarımın en çok korktuğu sınav matematik sınavıydı. Onların korkusuna karşılık benim de en başarılı, en çok sevdiğim dersti matematik. Matematik sınavının yapılacağı gün, sınav öncesinde okul bahçesinde dolaşırken Cıdıh Memet geldi yanıma. Beni kolumdan tutup bir kenara çekti.
-“Biliyorsun benim matematiğim iyi değil. Bu sınavı başarabileceğimden kuşkuluyum. Başarılı olamazsam sınıfta kalacağım ve babam bana çok kızacak” dedi.
-“Evet ama ben ne yapabilirim” dedim.
-“Bana yardım edeceksin” dedi. “Bana yardım edersen sana helalinden 75 kuruş veririm”
Yetmiş beş kuruşu duyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yetmiş beş kuruş iyi paraydı. Kaçırır mıyım bu fırsatı.
-“Tamam sana yardım ederim. Ama söz ver 75 kuruşu vereceğine...”
- Anam babam ölsün vereceğim” dedi
-“Sana yardım edebilmem için aynı masaya oturmamız lazım. Bunu nasıl yapacağız?”
-“Sınıfa birlikte gireriz. Ben seni takip ederim, sen hangi masaya oturursan bende aynı masaya otururum” dedi.
-“Tamam! Ama bu senin sorunun, aynı masaya oturamazsak sana yardım edemem”
-“Ben ayarlayacağım, sen onu ban bırak” dedi.
Cıdıh Memet, benden dört beş yaş büyüktü. Köyde aynı mahallenin çocuğuyduk. Aramızda hiçbir kavga olmamıştı. Yani hiç dayağını yememiştim. Ama sınavdan sonra söz verdiği 75 kuruşu vermezse o zaman dayağını yemeye adaydım.
Benden yardım isteyen sadece o değildi, başkaları da vardı. Kendine güvenemeyenler sınavda benden kopya çekebilmek için yalakalık ediyorlar, aynı masaya oturabilmek için beni yalnız bırakmıyorlardı. Ama Cıdıh Memet, aramızdaki anlaşmadan sonra beni markajına aldı, yanıma kimseyi yaklaştırmadı.
Aslında benim için büyük bir riskti Cıdıh Memet’e yardım etmek. Yakalanırsak yanardım. Sınıfta kalmama sebep olabilirdim. Zaten öğrenciliğim sırasında zar zor kitap, defter, kalem, silgi bulabiliyordum. Beşinci sınıfı tekrar etmek beni zor durumda bırakabilirdi. Ama yetmiş beş kuruş da reddedilecek bir para değildi. Sınav saati geldi, sınıfa almaya başladı öğretmen bizi. Cıdıh Memet’le sondan ikinci sıraya oturduk. Kalem ve silgimizi, sınav kağıdımızı hazırladık. Öğretmen soruları yazdırdı ve sınav başladı.
Beş matematik problemi sormuştu öğretmen. Bunları yapmak hiç zor olmadı benim için. Kısa sürede problemleri çözdüm. Sıra Cıdıh Memet’e yardım etmeye gelmişti. Öğretmen masalar arasında dolaşıyordu. Yanımdan geçerken soruları bitirdiğimi görmesin diye sınav kağıdını kapatıyordum. Soruları cevaplamayı bitirdiğimi görürse, neden kalkmadığımı merak eder ve beni kaldırabilirdi. Bu da yetmiş beş kuruşun uçup gitmesine sebep olabilirdi. Onun için yanıma yaklaştığında bir taraftan kağıdın tamamını görmesini engellerken, bir taraftan da yanlış yapmış da siliyormuşum gibi, kağıdın boş yerini siliyormuş gibi yapıyordum.
Öğretmen yanımızdan uzaklaştığında Cıdıh Memmet’in yapamadığı soruları çok alçak sesle söylüyor, yanımızda yaklaştığında susuyordum. Bu şekilde onun sorularını da cevaplamayı tamamladık. Ama yine de daha sınavın bitmesine çok vardı. Daha kimse kalkıp kağıdını teslim etmemişti. Benim erkenden kalkıp teslim etmem sorun olmazdı ama matematik konusundaki tembelliğini bilen öğretmen Cıdıh Memmed’in erkenden sınav kağıdını vermesinden şüphelenebilirdi. Hem de sorular tam olarak cevaplandırılmış şekilde...
-“Ben kalkıyorum” dedim çok alçak bir sesle. “Sen hemen kalkma, biraz oyalan, daha sonra kalk, tamam mı?
-“Tamam” dedi Cıdıh Memmet.
Yerimden kalktım, kalemimi silgimi ve sınav kağıdını da aldım, öğretmenin masasına bıraktım ve dışarı çıktım. Benden sonra birkaç öğrenci daha kalktı, kağıtlarını teslim edip çıktılar. Pencereden Cıdıh Memmed’i izlemeye başladım. Oyalanıyordu. Artık sınavın sonuna yaklaşılmıştı. Cıdıh Memmed kalkmak için hazırlanmaya başladı. Kalemini, silgisini ve sınav kağıdını aldı, öğretmene teslim etti kağıdı ve dışarı çıktı.
Gözlerinin içi gülüyordu Cıdıh Memmed’in. Çok mutlu görünüyordu. Hemen yanıma geldi gülerek. Bende bu işi kazasız belasız bitirmenin mutluluğu içindeydim. Ama benim ki buruk bir mutluluktu. Ya paramı vermezse kuşkusu içimi daha şimdiden kemirmeye başlamıştı. Vermezse yapacağım bir şey yoktu. Zorla alamazdım, kimseye şikayet edemezdim. Hem şikayet etsem kime, ne diye şikayet edecektim
Birkaç gün böyle yetmiş beş kuruşa sahip olacağımın hayaliyle ama ya vermezse korkusuyla geçirdim. Sınav sonuçları açıklandı. İkimizde geçmiştik. Artık yetmiş beş kuruşa bir adım daha yaklaşmıştım. Derken bir gün Cıdıh Memmed gilin evden tarafa bakarken evden dışarı çıktığını gördüm. Hemen koşar adım yanına gittim. Kendini takip etmemi işaret etti. Evlerinin arkasına gittik. Karşı karşıya durduk. Elleri pantolonunun cebindeydi. Sanki sıkı sıkı bir şey tutuyormuş gibiydi. Derken elini cebinden çıkardı. Yumuk avcını açtı. Üş tane yirmi beş kuruş pırıl pırıl parlıyordu avucunda.
“Al” dedi yavaşça.
İnanamadım. Yavaşça avucunun içindeki üç tane yirmi beş kuruşu aldım hemen cebime soktum.
“Aramızda kalsın, kimseye söyleme tamam mı? Söylersen karışmam sonra” diyerek tehdit etti beni.
“ Tamam, valla söylemem kimseye” dedim.
Söylemezdim tabi. Ne diye söyleyecektim ki... Ne menfaatim olurdu söylemekle. Ayrıldık. Eve doğru yürümeye başladım. Ama yürüyor muydum, uçuyor muydum, bilemiyorum. Ayaklarım yere basmıyordu. Cebimde, bu güne kadar bir arada görmediğim üç tane yirmi beş kuruş vardı. Eve geldim.
Benim için bir başka tehlike daha vardı. Cebimdeki bu parayı anam, babam, abim ve ablam görürse nereden aldığım konusunda beni sorguya çekerlerdi. Daha da kötüsü beni hırsızlıkla suçlayabilirlerdi. Cıdıh Memmed’de kopya vermek karşılığında aldığıma hem inanmazlardı, inansalar bile sözümde durmamış, Cıdıh Memmed’i ifşa etmiş olurdum. Mümkün olduğunca kimseye belli etmemeliydim bu kadar param olduğunu. Sanki para elimden uçacakmış gibi sıkıca sıkıyordum elimi. Elim terlemişti parayı sıkmaktan. Bakkala da gidemezdim gündüz gözüyle. Gidersem abimle karşılaşmam kuvvetle muhtemeldi. Mümkün olduğu kadar bakkalda kimsenin olmadığı bir zamanı seçmeliydim harcamak için. Bunun için en uygun zaman akşam yemek saatiydi. O zaman bakkalda kimse olmazdı. Bende gider ne alacaksam o zaman alırdım.
Yemekten sonra hemen kalktım sofradan. Yine elimi cebime soktum. Yirmi beşlikler kuzu kuzu yatıyordu cebimde. Ama biraz sonra içlerinden biri bakkalın olacak, kasasına girecekti. Bakkala vardım, kimsecikler yoktu. Cebimden yirmi beşliklerden birini çıkarıp bakkala uzattım.
-“Sorma şekeri” dedim.
Bakkal tartmaya bile gerek görmeden bir avuç sorma şekerini uzattı bana. Aldım ve cebime koydum. Hızla uzaklaştım oradan. Aşağıdaki harmana gittim. Harmanda, harman zamanı alet edevat koydukları bir kulübe vardı. Kapısı açıktı. İçeri girdim. Şekerleri birer birer yemeye başladım. Yaklaşık bir saat içinde bitirdim şekerleri. Eve geldim, soyundum ve yattım. Mutluydum. Cebimde daha elli kuruşum vardı. Yarına güvenle bakıyordum. Uyumuşum...