- 821 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İlençli Bir Aşk Çığlığıdır Yaşamak
Sızdıkça kendine dolan bir ömrün hüzünlü ağrısıdır hayat, dermanı aşktır
Şifasız ayrılıkların kentlerinden erken çekilir güneş, geceler çok yamandır
Kırgın gönüller paslı özlemlerin prangasını çözemez, sermayesi hicrandır
Mutluluk sularıyla yıkanır hep martılar, yaşamak ilençli bir aşkın çığlığıdır
Yollar ekeriz bıkmadan biz hayata, gönlümüzdeki çocuksu sevinçlerin adımlarını sevince boyamak için. Günler çekeriz dünlerden, yarınların meçhul adreslerine yürümek için. İki boyutlu bir film izleriz sahnede, birinde yaşam, diğerinde aşkı izlemek için. Aşk yaşama vurulur, yaşamın gongu çalmadan yüreğimizden akan sular bir meçhulde durulur. Susar mevsim, susar kelimeler ve aşk kendi yazgısını arayan bir dal gibi o kıymetini bilmediğimiz sarı denizlerin içinde kendini güneşe çıkaracak mevsimleri kucaklar durur.
Hep çoğul kavuşmaların kavimlerinden geçerek tükeniriz biz, yongalı bir ayrılığın hüzzam denizlerinde. Başımızın üzerinde uçan hüzün kuşlarını asırlardır yürüdüğümüz mutluluk seferlerinde görmezden gelsek de, içimizin hüzzam kırıklıklarını bıkmadan atarız aynı denizlere, gözlerimize yaşını düşürür martılar ve içten içe ağlarız. İlençli bir aşk çığlığıdır söyledikleri, dudaklarımız şarkılara en çok içimizde susar, sustukça tırnaklarımızdan sızan acılarla kendi içimizde aşk olup çağlarız.
Biliriz ki, argın bir zaman düşünüşünün içindeki kuralsız hesaplaşmaların tümceleriyle kırıp parmaklarımızın kırıklıklarını her mevsim sorgulu günler ekeriz takvim yapraklarına, ellerimizdeki kelepçelerin zindanlarıyla boyarız gökyüzünü, üşür şiirler, gülüşür çiçekler ve ömrümüzün kara duraklarında yağmur içeriz oluklardan. Sevda deriz yine de gökyüzüne uzattığımız avuçlarımıza ve dua oluruz dudakta, içsel travmaların nidalarıyla ezeriz ömrü, çığlıklarla yuvarlanırken biz aşkın kayalıklarından.
Ilık bir rüzgâr beklentisinden yorulunca yürek, içli bir sızının yosunlu kovalarını çeker derinlerden, an düşünüş olur. Muammalar süreriz her gece yorgun gözkapaklarımıza, umarsız düşünüşlerin şafaklarında gülüşün adı umut olur. Kıyım sözcükler dökülür dilimizden, hayat labirentlerinde ruhumuzdaki şiirler yoldaşımız olur. Adı dağlara verilen ve bir ömür gibi içinden gelip geçilen ovaların dili olsa söyler miydi içimizin yoksul düşlerini. Bir yaşam resitalinden sızan hüzün boyaları gibi asil ve dingin girdaplarda o kaygılı düşüncelerimiz şiir olur, oldukça da yine döner dolaşır ve gelir bizi bulur.
Gergin bir zaman düşüşünün öpüşlerine uzatırız yorgun avuçlarımızı, gönlümüzü karşılar umarsız ayrılıklar. Defolu aşkların niteliksiz üzünçlerine yağmur taneciği düşer, güneşi emzirirken kayalıklar. Onlarca kez doğmuş, yüzlerce kez ağlamış bir yaşamın en son kertesinde hicazkâr nağmeler gizlenir, gül düşünüşlerimizle örselenirken yarınlar. Her gün yeni bir sunudur aslında, umutların terkisinden el sallarız, doludizgin akarken yıllar biz mutluluğa.
Gönlümüzde derin izler bırakan yaşamın içindeki özlem şarkılarıyla nice günler, nice geceler deviririz. Her cümlede derin yaşanmışlık fallarıyla biz ömrümüzün raylarında hicazkâr bir şarkı gibi yürümeyi seçeriz. Bütün istasyonların kapılarında hüzün asılıdır, bu gidiş ve gelişlerde kendi yürek sesimizi derinden dinleriz. Ömrümüzün ıssız limanlarından bir yol düşer aşka, dağ yalnızlığımızın eşkâllerini düşler sarar. Yorgun bir aşkın köprülerini geçer usumuz, anılarımızı beyaz bir hüznün tabakası kucaklar. İhtimaller savururuz inatla göklere, sevda sözcükleriyle törpülenen dilimizde buruk bir bekleyişin sabrı kekrer.
Yaşamla sobeleştiğimiz anlardan geriye kalan bazen elim/sende, bazen de kör/ebedir. Her yakalanış aşktır ve her ayrılık sevdaya el sallamaktır. Gönül dumurlandıkça ve yürek içten içe kanadıkça delirir şiirler, söz dinlemez olur içimizdeki kelimeler. Susar kimi an, kırılır damarda ar ve tükenir ahir güneşlerle ısınan insan. Sızılarla örülü bir ömrün orta yerinde halaylar çekeriz sevdaya, aşkın çığırtkanlığını yapmak için. İçimizin figanlarına yağmur düşer, kaybolmuş bir miadın sevilerine içli bir yaprakça dökülürken mevsimler. Avuçlarımıza kınalar yakar aşk, biz kırmızı bir şafakta düşlerin kayıplarını günlüklerden siler iken.
Bu ömür sularında yürüdükçe ıslanan ayaklarımız bir meçhule taşır sevdalı göğsümüzü, an içten içe üşür. Sokaklarda pembe resimler asılıdır oysa kendi krallığımızı ararken biz, kentlerimiz yağmalarla bölüşülür. Unutuluşa kurulu saatlerin tiktaklarına düşünce ruhumuzun gölgesi, an hicranlı bir nehir gibi üzerimize devrilir. Hercai gülümsemeler ekeriz yine de yaşamın kıraç odalarına, gönlümüzdeki isyanlar ve aldanışlar yüreğimizdeki şiirlerle demlenir.
Örülmeyi ve öpülmeyi bekleyen yüreğimizin sevgi imparatorluklarında bir yabanıl türküdür dilimizdeki, duvarlara vurup içimize geri dönen. Derin denizlerin girdaplarına şiirler savururuz geceleri, geri gelmez mutlulukların sağrısındaki bedeli göğsümüze yüklemek için. Uçurum boylarına ektiğimiz göçebe çiçekleri rüzgâr sular, derin boşluklara sarılarak gün yüzüne çıkardığımız düşler tarlasına yağmurlar geciktikçe. Kıyım hasretlerin coğrafyasında mevsimler hep zemheridir, gözyaşlarımız bedenimizden inerek tuzlara karıştıkça.
Gövermiş acıların gölgesinde bir hüzün dumanını eşeler sevda, aşkın gürül gürül sularını izlerken. Mevsimler süreriz yanık tenimize, avuçlarımızdaki kayboluş çizgilerini kendimizden gizler iken. Savruluruz yelin peşinden ve öfkenin tetiğini çekeriz yürekten. Sızılar dallara tüner, bekleyişler bendini aşarak gönüllere girer, her damarda sürgün olur seviler. Dokundukça titrer ruhumuzun yorgun duvarları ve gün gelir içten içe çöker.
Hikâyesi: Sağanak yağmurların göllere düştüğü, sonra toprağı sulayarak denizlerle buluştuğu bir mevsim göçüdür sevda, geceleri gökyüzünde görünen en parlak yıldızın koynundaki aşk gibidir. Cennet lokmalarını sindirmek istedikçe bizler, kendi hicran denizlerimizi aşmak için günler kovalarız, o yaşayamadığımız sevdaları kucaklamak adına. Bütün döngüler sona erince ve takvimlerdeki tüm yapraklar o yağmur damlaları gibi göllere düşünce dolacak aşk denizlerimiz, ruhumuzdaki varsıl insana ‘seni seviyorum’ diyene kadar.
YORUMLAR
Hep çoğul kavuşmaların kavimlerinden geçerek tükeniriz biz, yongalı bir ayrılığın hüzzam denizlerinde. Başımızın üzerinde uçan hüzün kuşlarını asırlardır yürüdüğümüz mutluluk seferlerinde görmezden gelsek de, içimizin hüzzam kırıklıklarını bıkmadan atarız aynı denizlere, gözlerimize yaşını düşürür martılar ve içten içe ağlarız. İlençli bir aşk çığlığıdır söyledikleri, dudaklarımız şarkılara en çok içimizde susar, sustukça tırnaklarımızdan sızan acılarla kendi içimizde aşk olup çağlarız.
.............
güzel ifadelerle süslenmiş güzel bir yazı okudum tebrik ediyorum.