- 776 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sahte Sevgili
Bir zamanlar havasının, suyunun, ağaçlarının, çiçeklerinin, çimenliklerinin, hayvanlarının ve insanlarının güzelliğiyle meşhur bir ülkede yaşayan çirkin bir adam vardı. Sadece çirkin olmakla kalsa iyi, aynı zamanda kötü kalpli biriydi. Ancak, nasıl fiziksel çirkinlerini bir şekilde örtmeye çalışıyorsa, ruhsal kötülüklerini de aynı şekilde örtmeye çalışırdı, onun çirkin ve kötü olduğunu anlamak çok zordu. Kendisi kötü olduğu gibi başka insanları da sürekli kötülük yapmaya teşvik ederdi.
Hele hele bozgunculuk ve fitne çıkarmak, insanları birbirine kırdırmak en sevdiği şeydi. Yalan, iftira ve dedikolarıyla sevenleri ayırır, kardeşi kardeşe düşman ederdi. Bu işte o kadar başarılı oldu ki memlekette taş taş üstünde kalmadı, birbirini en çok seven insanlar birbirlerini vurdular, kırdılar, herkes birbirine düşman oldu. Dışardan gelen bir düşman onlara bu zararı veremezdi, ama bu içlerindeki çirkin ve kötü adam onları o kadar iyi tanıyordu ki.
Bu kargaşadan sadece bir kişi sağ kurtulabildi. Erkekliğe daha yeni adım atmış, saf, temiz, masum, güzel yüzlü, güzel huylu bir delikanlıydı. Onu harcamak o kadar kolaydı ki çirkin ve kötü adam için, ama onu harcayacak kimse kalmamıştı. Çirkin ve kötü adam günlerce memleketi bir uçtan bir uca dolaştı, ama hiç kimseyi bulamadı. Fitneyi uyandırmak için mutlaka birini bulmalıydı, ancak elinden birşey gelmiyordu, çünkü ülkede kendisiyle, o saf gençten başka kimse kalmamıştı. Düşündü, taşındı, sonunda baktı ki başka bir yolu yok, fitneyi kendisi çıkarmaya karar verdi.
Onu direk öldürürse bu o kadar hoşuna gitmezdi, daha çok ızdırap verecek bir yol bulmalıydı, mesela genci intihara sürükleyebilirdi. Kadın kılığına girip onu kendine aşık edebilirse eğer bu mümkün olabilirdi.
Sabah erkenden kalkarak hazırlanmaya başladı. Çok güzel olmalıydı, bir taraftan kendini kadına benzetirken diğer taraftan kafasında binbir türlü plan kuruyordu. Hazırlıklarını tamamlayarak planlarını uygulamak üzere evinden çıktı, hiç acele etmeden yavaş yavaş yürüyerek gencin yaşadığı yere vardı. Kendini tam manasıyla bir kadına benzetmişti. Takma saçları, cicili elbiseleriyle, sinekkaydı traşı, kadınsı tavırlarıyla ona kanmamanın imkanı yoktu. Hele uzaktan bakıldığında onun bayağı güzel olduğunu söylemek mümkündü.
Sabahtan akşama kadar gencin muhitinde dolaşmasına rağmen gence rastlayamadı, akşam olunca evine geri döndü.
Halbuki güzel yüzlü genç onu görmüş, görür görmez de yanakları pembe pembe olmuştu, ama utancından hemen yüzünü çevirmiş ve oradan uzaklaşmıştı.
Kadın kılığına girmiş kötü ve çirkin adam artık hergün iyi ve güzel gencin semtinde dolaşıyor ve onu göremeden geri dönüyor, güzel yüzlü, iyi kalpli genç te aşık olduğu güzel kadını çok uzaklardan seyrederek hayallere dalıyordu.
Birgün tesadüfen karşılaştılar, kadın kılığına girmiş adam tanınmamak için hemen yüzünü çevirerek ama kadınsı tavırlarında en ufak bir değişiklik bile olmadan yavaş adımlarla oradan uzaklaşırken, toy genç onun arkasından daha bir cesaretle bakabildi. Sonraki günler daha sık karşılaşmaya birbirlerine daha uzun bakmaya, bir müddet daha geçtikten sonra da kısa cümlelerle konuşmaya başladılar. Yavaş yavaş cümleler uzadı, muhabbet koyulaştı. Güzel yüzlü, iyi huylu genç aşık olduğu kadına kalbini açmaya, aşkını fısıldamaya başladı. Kadın kılığına girmiş kötü kalpli, çirkin yüzlü adam onu dinlerken sanki utanıyormuş gibi yüzünü örtüyor, binbir nazla genci daha da coşturuyor, istediği sonucu alır almaz da bir bahane uydurarak genci o halde, orada bırakıp kayıplara karışıyordu.
Gel zaman git zaman bu buluşmalar güzel yüzlü gence yetmemeye başladı, o, tam bir kavuşma istiyordu, aşık olduğu kadına evlenme teklif etti. Kadın kılığına girmiş kötü ve çirkin adam onun evlenme teklifini elbette kabul edemezdi, ancak hayır da demedi, genci bunalıma sokana kadar işi muallakta bıraktı.
Sonunda amacına ulaşan kötü kalpli, çirkin yüzlü adam, iyi kalpli güzel yüzlü genci akılsızlıkla itham edip ona yüz vermemeye başladı. Ama ona görünmeyi de ihmal etmedi. Hergün onunla karşılaşabileceği yerlere gidiyor, gence kendini gösteriyor, ancak onunla konuşmuyor, onun yüzüne dahi bakmıyordu. Amacı genci daha da bunalıma sokmaktı.
Güzel yüzlü genç artık tamamen kendinden geçmiş, bir nevi sarhoşluk içinde yaşıyordu. Gece gündüz sevgilisini düşünüyor, onun aşkıyla yanıyor, onun uğrunda gözyaşları döküyor, halinden de hiç şikayet etmiyordu. Artık sevgilisiyle de konuşmuyor, sadece hep onunla birlikte olmak istiyordu, tek dileği buydu, başka bir isteği yoktu.
Gündüzleri sevgilisini görebildiği için biraz sakinleşiyor ama geceleri iyice coşuyordu. Yine böyle bir gece dayanamayıp sevgilisini aramak üzere yola çıktı. Sevgilisini bulmaktan pek fazla ümidi olmamasına rağmen ona hiç olmazsa biraz daha yakın olurum bari diyerek yola çıktı. Karanlıkta epey bir yol aldı, derken seher vakti uzaklarda eve benzer bir karaltının içinde yanan ışığı farketti. Sevgilim orda olabilir diye ümit ederek adımlarını sıklaştırdı. Eve yaklaştığında ise ya başka biri varsa içerde diye düşünerek iyice yavaşladı. Usulca pencereye doğru yaklaşarak içeri bakmaya başladı.
İçeride çirkin mi çirkin, asık suratlı bir adam çıplak bedenine kadın elbiseleri giyiyordu. Genç karanlıkta gizlenerek içeride olanları dikkatlice seyretmeye başladı.
Kötü kalpli, çirkin yüzlü adamın giyinmesi bitince, iyi kalpli, güzel yüzlü genç karşısında aşık olduğu kadını gördü. Gözünden akan son bir damla yaşı silerek arkasını döndü ve çok uzaklara doğru kararlı adımlarla yola çıktı.
Ertesi gün ve ondan sonraki gün ve hatta ondan sonraki nice günler kötü adam iyi genci ne kadar aradıysa da bulamadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.