- 1423 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
TARİHİN İÇ YÜZÜ...AYNADAKİ YALANLAR....
Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Günlerdir gerek malum yazılı basında, gerek görsel medyanın yayın organlarında malum yazarlarca aynı senaryolar tekrar tekrar ısıtılıp önümüze sunuluyor durmadan. Tıpkı, yakın tarihimizde daha önceki yıllarda yaşanılan o günler gibi. Ülkemiz sanki Demokrat partinin son dönemini yeniden yaşıyor adeta… Ya da o günlere dönüş için birileri tarafından büyük bir çaba harcanıyor sanki! Geçmişten asla ders almadık almıyoruz maalesef. Hata üstüne hata yapmakta ısrarcıyız inatla…
Malum olan zihniyet elinden gelmiş olsa, iktidar lideri Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN’ ı astıracak neredeyse. Öyle tabi; çünkü onu görmeyi geçin, sesini dahi duymaya tahammül edemiyorlar. Oysa Sayın Erdoğan, Türkiye’nin gördüğü ve göreceği bir iki liderden biri, belki en sonuncusudur. Erdoğan adam gibi bir adam, adam gibi de bir BAŞBAKAN’ dır.
Kabullenemiyorlar bir türlü. İktidar Partisi ve Cumhurbaşkanının bir İmam hatipli olmasını hazmedemiyorlar. Sırf, İmam hatipli olmaları ve namaz kılmalarından dolayı doğuyor bu öfke ve bitmeyen bu kin. Ak parti, halkın özgür iradesi ve demokratik kurallar doğrultusunda seçilip ülke yönetimini devralmış bir hükümettir. Erdoğan, her hangi bir kabilenin ilkel şartlarda seçip de devlet başına getirdiği bir lider değildir. O, Türkiye Cumhuriyeti devletine mensup, "Cumhurun" seçip liderlik vasfı verdiği bir şahsiyettir. Erdoğan, ülkemiz için eşsiz bir devlet reisidir.
Ak Parti hükümeti, yaşanan 28 Şubat krizinin ardından, ülke sorumluluğunu can çekişen ağır bir hasta halinde iken üzerine devraldı. 28 Şubat ki, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşadığı en karanlık süreçlerden biridir. “Refahyol” un birleşmesi ile kurulan bu hükümet, yine faşist bir bürokrasi zihniyeti ve ağır askeri baskılar sonunda, ne yazık ki yıkılacaktır.
İşte 28 Şubat ve o zihniyetin şeytan-i yüzü. Post-modern darbe.
O dönem başbakan olan Sayın Erbakan’ın Arap ülkelerine yapmış olduğu ziyaretler sonunda, 24 Ekim’de D-8 zirvesi adı altında imzalar atılıyor ve bu ziyaretler sonucu telaşa kapılan cuntacı zihniyet, "Türkiye Nereye Gidiyor" adı altında bir toplantı düzenleyerek, sonuç bildirisinde Türkiye’nin İslam dünyası ile ittifak arayışlarına gireceği fikrini savunuyordu. Yani o dönem ve o siyasi otoritenin yönü tümüyle batıya dönüktü.
86 yıldır sürdürülen "Avrupalılaşma" mücadelesinin bir vehameti ve acizliği idi bu. Zaten Tanzimat’tan bu yana hazır elbise giymeye meraklı bir heves ve hevâmız vardı. Ve hazır medeniyete tabiî ki. İşte o günden beri Türkiye, Avrupa dışında her hangi bir Arap ülkesi ve hiç bir Müslüman devlet ile el sıkışamazdı. Zihinler bu ifrit ile yıkanmıştı çünkü. Ve düşünce zift kokuyordu.
Devamında Orgeneral Karadayı, Erbakan ve yardımcısı Çillere irtica konulu bir brifing vererek hükümeti uyarıyordu.
Bu sürecin devamında Deniz Kuvvetleri komutanı İslamcıların, PKK teröründen daha tehlikeli olduğu açıklamasını yaparak İslam karşıtı düşmanlığını demokrasinin gözüne soka soka gösteriyordu. Asker yargı ile kol kola girerek "ülkenin egemenliğini" lastik postallar altında nokta nokta çiğniyordu.
3 Kasım 1996’da Susurluk kazası…30 Ocak 1997’de Kudüs gecesi programında Sahne’de İsrail terörünü gösteren oyun sonrasında Sincan Belediye başkanının tutuklanması…11 Şubat’ta şeraite karşı kadın yürüyüşü ve yürüyüş esnasında "Kahrolsun şeriat" sloganlarının atılması… 28 Şubat’ta 9 saatlik MGK toplantısı yapılmasının ardından hükümetten askerler tarafından hazırlanan 18 maddelik kararların imzalanması isteniyordu.
13 Mart’ta Erbakan bu kararları imzalıyordu ancak, daha sonra Erbakan, alınan bu kararları imzalamadığını sadece ön yazıyı imzaladığını iddia ediyordu. Susmalıydı Erbakan. Susturulmalıydı. O’nun konuşmak ve bu ülkeyi "dinci" imajı ile yönetme hakkı yoktu çünkü. Olamazdı.
Ve nihayet, 21 Mayıs’ta Yargıtay başsavcısı Vural Savaş Refah Partisi’nin kapatılması için dava açıyor ve devamında,7 Haziran’da genelkurmay irticayı destekledikleri gerekçesi ile birçok şirkete ambargo konulmasını istiyordu. Asker kısmen de olsa demokrasiye balta vuruyordu. 10 Haziran’da verilen brifing de ise, yine irtica karşısında yargının hassas olması isteniyordu. Askerin içindeki inançsız yapılanma ve din düşmanlığı iyiden iyiye gün yüzüne çıkıyordu böylelikle.
17 Haziran Kuvvet komutanlarından Hüseyin KIVRIKOĞLU gösteriler devam ederse halka karşı silah kullanmaktan çekinmeyeceklerini açıklayarak darbe tehdidini demokrasinin damarlarına enjekte ediyordu. Askeri cuntanın klonlanma dönemi ruhsuz bedene giydiriliyordu ve sonuç, işte bu günkü Ergenekon illeti.
Ve 18 Haziran’da hükümet lideri Erbakan’ın, Süleyman Demirel’e istifasını sunmasıyla yönetim son buluyordu.
Evet, işte çok yakın geçmişte yaşanmış olan o gün ve yaşadığımız bu gün.
Türkiye değişti artık. Türkiye’de çok şeyler değişti. Şimdi, Millet ne derse devlet onu yapacak. Devletin yap dediğine boyun eğmeyecek bu Millet.
Aydın olmadan önce insan olmak lazım. Allah insanı "insan"sıfatında, hayvanı "hayvan"sıfatında yaratmıştır. İnsan birbirini boğazlamaz,konuşur. Oysa bu gün ne yazık ki birbirlerini boğazlayarak anlaşmaya çalışan iki matador var meydanda.
Biri halka yönelmiş demokratik bir parti. Diğeri,halktan kaçıp yüzünü kendine çevirmiş bir muhalefet anlayışı.
CHP tam 86 yıldır bu meydanlarda boy gösteriyor. Cumhuriyet kurulurken örtbas edilen kozmik sırlar hala esrarını koruyor. Neler alındı o gün ve neler verildi o günden sonra bu ülkeye?..
Atatürk, bir Cumhuriyet devleti kurdu ve bir kaç yıl sonra ayrılıp gitti. Onun sözde mirasçıları ve dışa endeksli olan zihniyet, neyi temsil ediyordu? Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin ardından, hangi başarılı çalışmanın altında imzaları bulunuyor.
Bu güne kadar zulümden başka ne kazandırdılar bu Millete. Hayatları çalıp, inançları körelttiler. Milleti sömürdüler. Bu günse vatana hainlik etmiş bir zihniyetin avukatlığını yapmaktalar hala. Takke düştü ancak, keli görmek istemiyorlar hala.
O karanlık dönem aydınlanmalı artık. Zihinlerimizi ısrarla bulandıran bu sorular cevap bulmalı.
Neden?
Kur’an-ı Kerimler toplatılıp evlerde namaz kılanlar coplanarak zindanlara atılıyorlardı. O zamanlar sağcı solcu provokasyonları yapılıp halkı birbirine kırdırıyorlardı. O dönem bir başbakan sırf inancından dolayı asılıyordu. O sancılı dönemde Demokrat Partinin tek başına iktidar olması bir tesadüf müydü? Yoksa yakıp yıkan o zihniyete karşı, durun! Hâkimiyet üstünde bir hâkimiyet var bu ülkede, oda "Millettir!" denmesi miydi?
Menderes gibi bir dehanın bu ülkeye kazanımlarını en başından fark eden İnönü, bunu şöyle ifade edecekti:”Bu ülke tek bir insan gördü; ancak, oda ne yazık ki "dinci" çıktı.” İşte tüm gerçek buydu. Bunu böyle ifade eden İnönü telaş ve korkusunu itiraf ediyordu.
Ve yine Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde kürt âlimi üstad Bediüzzaman sürgünden sürgüne gönderiliyordu. Birçok âlim faili meçhullerle ölüme gönderiliyordu. Kimdi bu karanlık zihniyet? Atatürk’ü dahi hayretler içerisinde bırakıp kurduğu partinin başından İnönü’yü ihraca zorlayan sebep neydi?
Kimdi Askeriyede bu güne kadar namaz kılan ve sülalesinde âlim veya başörtü taşıyan insanlara insanlık dışı muamele de bulunanlar. Kim bunlar? Doğan sen kimsin? Bir bürokrat olarak yirmi birinci yüzyılda benim sokaklarıma nasıl tankları yürütme planları yapabilirsin. Ne hakla?
Bu Millet affetmeyecek bu ülkeye ihanet eden hiç bir ferdi. Eğer bu ülkede bir başbakan asılmışsa, üç beş komutanın ifade vermesini kabul edemeyen bir zihniyet, hangi demokrasi ve insanlık hakkından bahsetme hakkına sahip olabilir.
Neden kabul edilmiyor ey insanlık? Neden bir Müslüm Gündüz Fadime Şahin gibi soytarılar İslam ile yan yana koyulur da, seksen iki anayasasını sürdüren zihniyet sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi gösterilmeye çalışılır? Ey medeniyeti medeni ölçüler dışında kullanan zihniyet. Türk Milleti onurlu, gururlu ve yumuşak huyludur. Ama Akif’in dediği gibi, uysal koyun değildir asla.
Zamanla...Her şey zamanla...
YORUMLAR
sayın Hümeyragül Hanım
yorulmayın derdim yazıya yetişseydim.
insanlar görmek istediklerini görür düşünmek istediğini düşünürler.
sanıyormusunuz ki kendi fikirlerinden başkasını tanıyorlar sanıyormusunuz ki kendi fikirlerinden başkasına yaşam izni verecekler (vermedilerde )
onlara apoyu asmayanlar,bankaları hortumlayanlar,kadrolaşmayı dibine kadar yapanlar lazım...milletvekili diye seçtikleri bile çiçek sulamaktan !!! millete hizmet etmeyi unutmuş.
yalan dolan kavga gürültü başka bir şeyleri yok.onlar brifinglerden anlar,darbelerle nefes alırlar.
SÖYLENECEK O KADAR ÇOK ŞEY VAR Kİ
AMA BEN ARTIK SÖYLEMEKTEN VE ANLAYACAKLAR DİYE BEKLEMEKTEN YORULDUM
SİZ DE YORULMAYIN...
siz şimdi ki zamanı haber verirseniz eğer,biz Ehlibeyte kadar uzanırız sayın Kurtoviç....
bu olaylar çok sınırsız bir yılan deliği.... Peygamber sav.buyururlar ki,Mümin bir delikten iki kere ısırılmaz....bir deği binlerce defa ısırılıyoruz bizler...şimdi bile....yalnızca İslamda değil gayrimüslim dahi olsa bizler Kuranın nazarı bakarız ve öyle yorumlarız....
sorgulamamız lazım.....hemde savunmamızı hazırlayarak sorgulamamız lazım çünkü saydığınız o işgalci mağduru olmuş kardeşlerimizin kirlenmiş namusları hepimizden sorulacak bir gün....
sorulacak...işte zamanla....vakit....sır....
***
---Sırf, İmam hatipli olmaları ve namaz kılmalarından dolayı ...
---86 yıldır sürdürülen "Avrupalılaşma" mücadelesinin bir vehameti ve acizliği ...
---Zihinler bu ifrit ile yıkanmıştı çünkü. Ve düşünce zift kokuyordu...
---İslam karşıtı düşmanlığını demokrasinin gözüne soka soka ...
---CHP tam 86 yıldır bu meydanlarda boy gösteriyor. Cumhuriyet kurulurken örtbas edilen kozmik sırlar hala esrarını koruyor. Neler alındı o gün ve neler verildi o günden sonra bu ülkeye?..
---Zamanla...Her şey zamanla...
***
aaa)Benzer söylemleri "6 parça Yugoslavya'dan" tanıyorum.
Hırvatlar için Sırplar;Alevi/sünni...
Makedonlar için Boşnaklar;Türk/Kürt...
Slovenya için Bosna;Dinli/dinsiz...
Önce "Tito " yıkıldı,sonra Yugoslavya.
bbb)Bir milyon "insan" ın katledildiği Irak'tan tanıyorum.
Sünni Irak/Şii Irak...
Kürt Irak /Arap Irak...
Önce Saddam yıkıldı,sonra Irak...
Elbette istediğiniz gibi düşünebilir,savunabilirsiniz.
Zamanla, dediğiniz "her şey" in getirip bırakacağı istasyon bana göre burasıdır.
Selam,saygı.
sayın TEZAL...batık bankaların cevabı....,trilyonları el atından yürüten Bedreddin dalan,chp nin içindeki kesinleşmiş yıolsuzluklar,daha kısa zaman önce ergenekon tanığına verilen rüşvet?
yapmayın... bir zaman tutturdular hocanın şu kadar altını var şimdi tutturmuşlar trilyonlar....
yapmayın allah aşkına.....haritadan silinmiş bir banka imar bankası....kim boşalttı ve borçları kim ödedi ve ödüyor hala....
asıl suçluları yargılayın Erbakan yerine... uzanlara bir bakınya... kimin malını kimler yiyorlar...adamın günlüğü 20 bin....
insaf.....
hangini sayalım ki....
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 3/23/2010 7:44:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fikret TEZEL
Türkan Hanım, öncelikle sayfama safa geldiniz... en kalbi Hüsnü zan duygularımla.
Evet, işte bunu bilmek istiyoruz hepimiz aslında. sürekli karşılaşırızda neden bir türlü konuşamayız bizler. aynı ortamda bulunuruzda, neden ayrı ayrı yerlerde oturma gereği duyarız. neden? bende sizin yazılarınızı takib ediyorum ama, yoruma sıra gelince işte o noktada.
aslında cevap aradığımız ve yanıtsız sualimiz bu işte...bir kaç yorum düştüğümü hatırlıyorum ama devamında....neden birleşemiyoruz?
Ben biraz daha geri giderek size cevap vermeye çalışıcam inş ..çünkü bizim asıl sorunumuz Cumhuriyet ve onun sonrası da değil, çok daha geri Tanzimat dönemine dayanmakta ne yazık ki....
şöyle bir düşünün...600 yıl tüm dünyaya hükmetmiş bir impartorluğumuz var. Endülüs gibi Avrupayı sarsmış bir devletimiz var. Eğer ki Endülüsün Avrupaya getirdiği islam medeniyetini Osmanlı kendi bünyesindeki İslami kültüründen araştıruıp çıkarıp barındırmış olsaydı,O büyük hanedanlık öylede çökmeyecekti.
çökmeryecekti ve bu asil Millet, bin parça olup bölünmeyecekti...peki O bir avuç Mason olan Tanzimatçılar bütün Osmanlıyı temsil edermi,tabiiki hayır. temsil etmiyordu ama olanda oluyordu. Tanzimatçılar Avrupadan hem hıristiyanlık ve hemde ahlaksızlık kültürünü bu millete empoze etmeye çalıştılar ve o yüzden halkı yanlarında değil sürekli karşılarında buldular hep.
osmanlının yıkılmasındaki en kati tuzak padişahın en yakınında bulunan Mason damgalı Paşalar sadrazamlar ve mebus-lardır. Çünkü bunlar, Tnazimatta girişdikleri garp taklitçiliği ile milli terbiye ahlaksızlığını benimseyip,halkına ihanet etmiş bürokratlardı.
şimdiyse, bu gün yine geçmişin o sisli buhranının esareti altında çırpınıp duruyor demokrasi....sizin ifade ettiğiniz o baskı ve dayatmaları bilmem ki Ak Partiye mensup hangi insan yapabilir. şayet öyle olsa dahi bu bürtün bir Partiyi bağlayamaz... çünkü,bizlerde yıllarca başörtümüz yüzünden çekmediğimiz cefa ve eziyet kalmadı. ben sizi o zihniyetin içinde görmediğim gibi,işte siiznde sorguladığınız bu yapılanmanın asliyetini araştırmamız hepimizin görevidir...
seviyorum diyoruz ama iki adım öteye gidince neden, O! diyoruz birbirimize.... aynı marşı okuyoruz neden ayrı kıtalarda koşuyoruz düşmanca.....
Bu bir bu günün sorunu değil, bu geçmişten ruhumuzu gasbetmiş bir buhrandır....yazıda belirrtiğim gibi 28 Şubatın sancısı hala taptaze...Ülkeyi kimler ve neden bir sığ demokrasiye zorlayarak özgürlükleri gasbetmiştir...işte mücadelemeiz özgürlüğümüzü geri kazanmak içindir...bu gün aslında hep,O gün....
bilgisayarımda ciddi bir sorun olduğu için yorumları acele yazmak zorunda kalıyorum...ama,sevgimi sorunsuz ve yine sevgi dolu selamlarımla gönderiyorum....
duamla saygımla.....
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 3/23/2010 6:47:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın DALLI ; Erbakan'ın, kayıp trilyon davasında kesin mahkûmiyet aldığı ve davada senin havalara çıkardığın sahte kahramanların da suç ortağı oldukları, yaşanmış gerçekler değil de nedir ?
Mehtap Yıldız
Mehtap hanım yazılarınızı genellikle okuyorum ama yorum yazmıyorum. Bu yazınıza yazma gereği duydum. Çünkü okuduklarım beni gerçek anlamda üzdü.
Görüyorum ki bizler kendi içimizde bile yapılan yanlışları görmeyecek kadar bir partinin yaptıklarını koşulsuz destekleyebiliyor, o partinin hatalını bile doğru olarak kabul ediyoruz.
Ben solcuyum ve solculuğumla da her zaman onur duymuşumdur. İş yaşantım boyunca bir sürü hükümetler gelip geçti. Birçok yönetici ile çalıştım ama 2002 yılından sonra tüm işyerlerinde olduğu gibi benim işyerimde de her şey değişti. "Bizden olmayanlara söz hakkı yok" diyerek baskılar, yer değiştirmeler, usulsüz yetki almalar, mahkeme karalarını hiçe saymalar, istihkak raporlarında hatalı ödeme yapılıyor diyerek imzalamadığımız için soruşturma açmalar. Sendikandan istifa edip, bizim sendikamıza gelirsen, yerinde kalabilirisin demeler, ilkokul mezunu birini, üniversite mezunlarının başına yönetici olarak atamalar. Hangisini sayayım size. İsterseniz şöyle bir dönüp bakın. Bu ülkenin sorunu ne başörtüsü, ne din, ne dinsizlik. Bu ülkenin sorunu işsizlik ve açlık. Bu ülkenin sorunu dış ülkelere karşı ülkemizi savunamamak. Bu ülkenin sorunu 1915 yılında yan Cumhuriyet kurulmadan önce yapılan sözde soykırım yasalarının bir çok ülkede tanınması ve 21. yy da ilk soykırım yapan ülke unvanını alıyor olmamız ve bu girişmelere karşı dış politikanın yapılamıyor olması. Bu ülkenin sorunu topraklarımızın üç kuruşa, yabacılara peşkeş çekilmeye çalışılması, Bu ülkenin sonun, bir ülke için çok büyük önem arz eden enerji, haberleşme, silah sanayi, sağlık ve eğitimin kimliği belirsiz kişilere satışa sunulması.
Hatırlatmak isterim. Evlere şenlik bir maliye bakanımız vardı. Ne demişti. " Babalar gibi satarım. Parayı veren düdüğü çalar" diye. Bence önce bunlara bakılması ve gerçek gündemlere dönülmesi. Vekilimiz diye gönderdiğimiz adamların, yalnız kendi kasalarını değil, milletin aç karnını nasıl doyurması gerektiğini düşünmesi gerekiyor.
Bir düşünün. Bir ülke halkının yüzde sekseni açlık sınırının altında yaşarken, başbakan ve onun yandaşları sermayesini beş yüz bin dolar gibi artırabiliyorsa bunun hesabını hepimizin sorması gerekmiyor mu?
Son gündemimiz de Anayasa değişikliği. Size sormak istiyorum. Yeni gelen Yasalarda neler var. Kaç madde şu andaki parti kendini kurtarmak için yasalaştırılma çabası içinde? Yüce divandan bile kaçmak için yasa çıkartmaya çalışıyorsa bir parti, bin defa düşünüp, bir defa yazmak gerek galiba. Diğer maddelere hiç değinmiyorum. Çünkü sizin araştıran ve sorgulayan biri olduğunuzu çok iyi biliyorum. Daha fazla yazmaya gerek duymuyorum inanın. Çünkü sizin de en az benizim kadar bunları düşündüğünüzden eminim.
Teşekkür ediyorum paylaşımınız için. Sevgiler yüreğinize.
Mehtap Yıldız
birdec özellikle göravlerinden alınan savcıların mağduriyeti hepimizin en bariz gerçeği değilmi? özelliklede şu an ismini hatırlayamadığım geçmişte görevden alınan savcısının mağduriyeti göz ardı edilmemeli diye düşünüyorum...o savcı şimdi hukuk danışmanı.....olamalı....
onurumsun
Mehtap hanım. Anayasa değişmeli. Bunda hiç bir sorunumuz yok. Ama Anayasa bir tek partiyi korumak amaçlı değişiyorsa 12 Eylül Anayasası olduğu gibi kalsın ondan çok daha iyi, şu anda hazırlanmış olan maddelere baktığınızda.
Bakın diyorsunuz ki. " Yargı siyasete giriyor" buna bütün kalbimle hayır diyorum. Neden mi. Benim kardeşim hâkim ve Adliyelerde nelerle baş etmek zorunda olduklarını görüyor ve biliyorum. Eğer yargı olmasaydı, inanın bana sizin çözüm olarak gördüğünüz AKP hükümeti, tam bir çıkmazın içine girecekti ve girmek için de çabalıyor zaten.
Hukuk hepimize lazım. En kötü hukuk, hukuksuzluktan iyidir sözünü eminim biliyorsunuz. O zaman hukuk birkaç kişi için değil toplum için olmalıdır değil mi?
Anayasa, hukukçuların bir araya gelmesi ve toplumsal mutabakat ile değiştirilir
İkinci bir sorum da şu. Ceza almış bir hükümet ilticanın odağı olarak kabul edilmiş bir hükümetin Anayasayı değiştirmek gibi bir hakkı var mı size göre?
Anayasa , Türkiye'de yaşayan 72 milyon insanın haklarını korumak için yapılır, yüzde otuz/ otuz beşin çıkarı için değil.
Ben inanıyorum ki sizi de gazetelere yansıyan 26 maddelik anayasa taslağını okudunuz ve okuduğunuz bu taslakta halk için olumlu olan tek bir madde gösterebilir misiniz bana.
Ben hukukçu değilim ama mantığıma göre bakıyor ve değerlendiriyorum.
Siz Biz ayrımı tabanda asla olmamıştır bunu siz de biliyorsunuz. Siz Biz ayrımı hep tavandan bastırılmıştır. Yani siyasilerin. Türban takanları ve imam hatipleri arka bahçeleri gibi görmesi, başı açıkları ve genel liseleri de laik kesimin arka bahçesi gibi görmek istemesinden tabanda kargaşa yaşanmasına neden olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Kısa bir örnek anlatayım. Arkadaşım tesettürlü. Ben başı açık. Bir dernekte birlikte çalışıyoruz. Ben devlet memuru olduğum için. hakkımda "halkı galeyana getirmek" suçlaması ile dava açılıyor. Galeyana getirmek de. Okulumuzun elimizden alınmaması için çalışmak ve aileleri toplamak. Aile birliği başkanı olduğum için bu mücadele bize düşüyor. Sonra milli Eğitim müfettişleri bizi çağırıyor. Birimiz türbanlı, birimiz açık ve Müfettiş aynen şunu söylüyor" siz nasıl anlaşıyorsunuz? Biriniz kapalı biriniz açık. Bu işte bir gariplik var" İşte esas can alıcı nokta bu söz değil midir size göre. Ve bu müfettişler AKP hükümetinin gönderdiği müfettişler.
Arkadaşım ve ben olduğum yerden kalkıyor" çekin elinizi üstümüzden. Bizi birbirimize düşürmek için var gücünüzle çalışıyorsunuz ama bunu başaramayacaksınız. Size ifade vermek zorunda değilim. İfademi almanız için mahkemeye baş vurun " deyip ayrılıyoruz ikimizde. Sonra mahkeme ve takipsizlik kararı.
Şimdi soruyorum sorun kimde. Ne sizde ne bende. Sorun tepede. Her siyasi kendi kafasına göre kimseyi yönlendirme ve o bendendir deme hakkına sahip değildir olmamalıdır da.
Engin Tatlıtürk
Referanduma da gidilebilir. Halktan çekinilecek ne var ki?
Darbe anayasası kalsa daha iyi demek demokratlıkla ve halkçılıkla bağdaşmaz.
Türkan Hanım; arkadaşınızla dayanışmanız ve başörtüsünü siyasete elet ettirmeyişiniz haysiyetli bir davranış.
Mukaddesatların siyasilerin kirli emellerine alet edilmesine, kim tarafından olursa olsun bizi ancak çileden çokartır.
Ben inanıyorum ki tuzu kuru olan ve inatlaşan siysiler. Bizler halk olarak hak ve eksiklerimizi talep ediyoruz.
Biraz sabır ve biraz çölmesiz başarırız. Başarmalıyızda çünkü aynı gemideyiz. Batarsak beraber batarız.
Anayasayı birlikte toparlasınlar istemektedir herkes. Olur İnşallah.
Saygılar.
Mehtap Yıldız
yaşadığı ykımı tahmin edebilirsiniz öğle değil mi...teyzem avukat ama artık başörtüsü yok...ya başını açacaksın ya tümüyle vazgeçeceksin...aç ört olmuyor......ben başörtüm yüzünden bir hafta ağladım....hıçkıra hıçkıra bağıra bağıra....açsam inancımın sorgusu kapatsam okulun sorgusu.....
öldük biz...yıllarımızı ömrümüzden çaldılar....siz ifade ediyorsunuz ya işte,başörtülü arkadaşımla yan yanayız diye....ünüversitede ve kamuda da bu böyle olsa ne olur sanki....küpe takanı,peruk takanı ,müslümanı, kürdü koministi herpsi giriyor,bir bize yok....bu nasıl bir haksızlıktır....
sanırım ifrat ve tefrit noktasında kanaatkar cömert olmalıyız....
bu anayasa için kapılar çalınıyor ve muhalefetin fikrine başvuruluyor...
Ak Parti hepsiyle ittifak sağlayıp orta yolu arıyor ama,kapılar daha çalınmadan yüzlerine kapanıyor....olmamalı böyle Türkan hanım....uzlaşma olur veya olmaz orası ayrı bir konu...ama en azından nezaket açısından liderler randevu talebini kabul etmeli değilmiler....
yılanla karınca misali....yutarsa karıncayı yılan,karınca ne söylesin o yerde....
söyleyeceği şey,uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece olur herhalde....görelim Mevla neyler neylerse en güzel eyler.....
seygımla ve sevgimle....Allahıma emanet olunuz.....
sayın Engin abim; hep söyledim ve yine söylüyorum,yorumlarınızda ki o kucaklayıcı nezihlik beni gerçekten etkiliyor ve kendime düşen payıda alıyorum aynı zamanda.
aslında sayın TEZAL"ın ifadesi beni gerçekten üzdü...çünkü yazdıklarım yaşanmış olan gerçeklerimizdir bizim...inkar edemeyeceğimiz gerçeklerimiz.
biz bu ülkede şu an son kuşağız..bizden sonra gelecek olan kuşaklar yasaksız baskısız ve daha güçlü bir Türkiye bulsun istiyoruz.
çalışan bir kadro ve o derece sağlam bir temel var AKP hükümetinde.
peki suçlu olmazmı...elbetteki bunların arasında da çürükler meydana çıkabilir,ve zaman zaman çıkıyorda. ama sayın ERDOĞAN grekeni yapıyor ve ihrac etmekten geri durmuyor.
Rahmetli MENDERES,Rahmetli ÖZAL,Rahmetli ECEVİT ve sayın ERDOĞAN dışında siyasi bir lider gördükmü bu güne kadar....
Ecevit"i dahi ortadan kaldırmak için ne planlar yapmışlar.. neden? çünkü o dönem sayın Muhterem FETULLAH GÜLEN Hocaefendi ülkede idi ve Rahmetli Ecevit Hocamıza toleranslı yaklaşıyordu...yani parmak bastığımız işte bu nokta. sebep ne? İslam deyince o zihniyet, kendi safından insanları dahi katletmekten geri durmayan bir otoriteye sahip....
emin olun Fikret abi,şu an iktidar da CHP olmuş olsa ve ülkeye bu hizmeti BAYKAL sunsaydı bu yazım onun adına olurdu.
ama bırakın hizmeti,zahmet edip randevu talebini dahi kabul etmiyor....
aynı ülkenin insanları ve aynı parlemento çatısı altında Milleti yöneten şahıslar bunlar...birbiriyle düşman olan ülke Başkanları dahi ittifak edip çözüm arayışında bulunurlar....yani burada çok vahim bir gerçek yokmu...
bu Parti veya cemaati sahiplenme olgusu değil asla....düşünmek, ülke üzerinde düşünmek bizim derdimiz...ve sonuç....her şey bu Millet için....
Erdoğanda bir gün gidecek ama onun bıraktığı izler tarihte hep yaşayacak ve gelecek kuşaklar onuda vefa içinde rahmetle anacak bir gün.....çünkü onun ve hizmetin sloganı,
HER ŞEY BU MİLLET İÇİN....SEN BEN YOK ASLA....BİZDE;BİRLİK VE BİZLİK VAR.....
" Yumuşak huyluyum diye sanma ki uysal koyunum,
Kesilir belki başım ama çekmeye gelmez boynum"
Ne güzel söylemiş Akif.
Güzel bir yazı okudum ama içinde geçmişe ait kızgınlıkların hiddeti var. İşte o hiddet Erdoğan'ı savunma gereği duyurmuş size. Bir sahiplenme diyelim.
Takım tutar gibi parti tutmalara karşıyım. O zaman kendi partinizin hatalarını göremezsiniz ve çok taraflı konuma düşersiniz. Haklı tesbitleriniz de tepki yada "aman sende" ile karşılık görür.
Geçmiş geçmiştir cancağızım, doğan yeni bir gündür ve bu gün yeni, güzel şeyler söylemeliyiz barışa, kardeşliğe dair.
Geçmişteki hatalırı yazmakla bitiremeyiz. Sayid-i Nursi'nin mezarı gibi mezarları bile bilinmesin istediler insanların. Yakın tarihimiz de de hatalar oldu. Ama şimdi güzel bir ivme yakalandı. Bunu şu veya bu partiye çekeleyip ziyan etmeyelim.
Ülkemiz için çivi çakandan ve bir satır yazı yazandan Allah Razı olsun.
Sayın Tezal nasıl da biliyor; Bu ülkede bazen hırsızlar, korkaklar, hayinler, provakatörler ve kansızlar ile masonlar Kahraman ilan edilmiştir.
" En büyük kahramanlar, en büyük aptallardan çıkar" demiş bir düşünür. Ben kahraman ilan etmeye de karşıyım.
Liyakatli olan yerini bulur. Kervan yolda düzülür.
Emeğinize sağlık.
KUTLUYORUM.
sEVGİ VE SELAMLAR.
Engin Tatlıtürk tarafından 3/23/2010 10:35:35 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hayrola ! Sitemiz, AKP ve Erdoğan'ın yayın organı oldu da bizim haberimiz mi yok !
O Erbakan ki, bir trilyonu, göklere çıkardığınız arkadaşları ile birlikte lüp ettiği için kesin mahkûmiyet aldı. Seninkiler de kaybetmek korkusunun rüyalarına bile girdiği dokunulmazlık zırhı sayesinde - şimdilik - paçayı kurtardılar.
Hırsızları, kahraman ilân ediyorsunuz ! Bravo size !
Fikret TEZAL tarafından 3/23/2010 9:36:43 AM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Partisine yapılan yasal hazine yardımının parti örgütlerine dağıtılmasını emretmiştir.
Partisinin kapatılıp da yardımların geri isteneceğini anlayınca bu işlem hızlı yapılmıştır. Dağıtılan yardımlar partinin kapatılması ile geri istenmiştir.
Kapatmanın haksızlığı konuşulacak yerde kanuni dağıtılan para konuşulmaktadır. Bu kasıttır. İftiradır ve Erbakan'ın vebalini alırsınız.
Süleyman Mercümek isimli partili, dağıtılan paraların geri toplanaması için kayıtları yok etmiştir. Bir kısmını da iç ettiği söylenir ama gerçeği Allah bilir.
Ak Parti propagandası ne demek? O partiye avukat mı ister?
Karşıtlığında sınır kaçırılmasa sanırım işler yoluna girer.
Dil yaş yerde. Döner her tarafa.
Selamlar.