- 6297 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KALE KÖYÜ’NDE (İZMİR-KİRAZ) EVLENME GELENEKLERİ
Bu araştırma ve derleme çalışması, 1974 yılında yapılmıştır. Araştırma sırasında; kaynak kişi olarak annem Fatma Aksakal, babam İsmail Aksakal ve bölgemizin en tanınmış davulcu-larından Ali Kuru (Ali Kadı) başta olmak üzere, köyün ihtiyarlarından, düğünlerde dümbelek ve def çalan kadınlardan, davul ve zurna çalan sanatçılardan, düğünlerde bayraktarlık yapmış ve halen bayraktarlık yapmakta olan yaşlılardan yararlandım.
Düğünler; bir milletin örf, adet ve geleneklerinin orijinal şekliyle sergilendiği, toplumsal eğlence yerleridirler. Düğünlerde; oyun havalarından türkülerimize, bilmecelerden bulmacala-ra, orta oyunundan Karagöz’e, güreşten cirite kadar, her türlü sanat ve spor dallarında oyunla-rın sergilendiğini görebiliriz. Ben de bu makalemde, derlediğim köyümüzün evlenme örf, adet ve geleneklerinden kesitler vererek, bunların gelecek nesillerimize aktarılmasını sağlamak istedim. Evlenme geleneklerimize geçmeden önce, Kale Köyümüzden kısaca bahsetmek istiyorum
Kale Köyü: İzmir’in Kiraz ilçesinin güney-doğusunda; sırtını dağlara dayamış; eski adı Gevele olan; yakınındaki Haliller Köyü’ne bağlı bir mahalle iken köy statüsüne kavuşan, 100 haneli, şirin bir Anadolu köyüdür. Köyde, Roma-Bizans Döneminden kalma bir Kale bulunduğundan, mahalleden köye dönüştürülürken kaleden esinlenilerek Kale Köyü ismi verilmiştir. Yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı köyün nüfusu, göçler sebebiyle her yıl biraz daha eksilmektedir. Köy nüfusunun %90’nı okur-yazar olmasına rağmen, üniversite düzeyinde eğitim görmüş insan sayısı çok azdır. Buna, köy arazisinin yetersiz olması sebebiyle, halkın ekonomik durumunun giderek zayıflaması sebep olmuştur ama halk kültürü bakımından çevresindeki diğer köylerden daha zengindir.
Genç kız ve oğlanın evlilik öncesi yaşantısı:
Türk milleti, İslam Dini’nin temel prensiplerine ters düşmeyen kendi örf, adet ve gelenek-lerini de yaşamayı sürdürerek, İslam ile kaynaşmıştır. Bütün Anadolu’da olduğu gibi, Kale Köyünde de kadın-erkek birlikte çalışır, birlikte düğüne ve derneğe katılır, birlikte çalar, bir-likte oynarlar, kaç-göç nedir bilmezler. Bu sosyal hoşgörü ortamı içerisinde, kız ve oğlan 14-15 yaşlarına yaşına kadar, birlikte ve kardeşçe büyürler. Birlikte hayvan otlatırlar, oduna gi-derler, hatta kızlı erkekli ve yenilenin sırtına yenenin binmesi şartıyla çelik-çomak bile oynar-lar. Bu durum, hem anne-babalar hem de çevredeki insanlar tarafından engellenmez, normal karşılanır. Ancak, yaşları büyüdükçe kızlar tek başlarına tarlaya, hayvan otlatmaya, oduna, v.b. dış işlere gönderilmez-er. Zaten, o yaşlara gelen genç kızlar, çeyizlerini hazırlamaktan başlarını bile kaşıyamazlar. O yaşlardan sonra, kızlar erkeklerle uzun süre aynı yerde bulunamazlar. Hatta, kızların, erkeklerin ve büyüklerinin yanında gülmeleri, yüksek sesle konuşmaları bile hoş karşılanmaz.
Kız İsteme:
Oğlan tarafı, gelin adayı olarak gördüğü ve oğlanın da beğendiği kızı istemeden önce, her iki aile tarafından bilinen ve sevilen bir kadını elçi olarak Kız evine gönderir. Elçi kadın da “Cam Ali’nin İsmail’in oğlu Adnan’a kızınız Ayşe’yi istemeye gelecekler, ne dersiniz?”, diyerek, kız tarafının ağzını arar. Eğer, kız tarafı da istekli görünürse, “Nasipse olur, buyursunlar gelsinler, Allah’ın emri desinler!”, derse, Oğlan evine durumu bildirir ve bir süre sonra, Oğ-lan evinden üç kadın Perşembe akşamı kız istemeye gider. Akşam çay ve kahveler içilip, soh-bet edilip, hal-hatır sorulduktan sonra asıl konuya gelinir. Kız istemeye gelen kadınlardan ağzı iyi laf yapan ve daha yaşlıca olan söze başlar.
-“Allah’ın emri, Peygamber’in kavli ile kızınız Ayşe’yi oğlumuz Adnan’a mehel (uygun)
Gördük, istemeye geldik. Siz de uygun görürseniz, bu yavruların yuvasını kuralım, ocağını tüttürelim. Ne dersiniz?”
Kız babası, cevabını şöyle verir:
-“Düşünelim, taşınalım, büyüklerimize de danışalım, ondan sonra size cevabımızı bildiririz. Hayırlıysa olur inşallah!”
Bir hafta içerisinde, kızın babası ve annesi kızın dedelerine, ninelerine, dayılarına, amca-larına ve diğer aile büyüklerine konuyu açarlar. Toplanan aile meclisinden son karar çıkar. Şayet cevap olumlu ise (ki genellikle olumlu cevap verilir); Oğlan evinden bu defa üç yaşlı ve tecrübeli erkek ile oğlanın babası ve annesi kızı istemeye ve söz almaya Kız evine giderler. Yukarıda, kadınların kız isterken söyledikleri bu defa da tekrarlanır, kız babasında istenir. Kızın babası da cevabın olumlu olduğunu şu sözlerle açıklar:
-Madem ki kızımı oğlunuza mehel gördünüz, ben de kızımı oğlunuza mehel gördüm ve kızımı Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile size veriyorum!”
Nişan:
Söz alındıktan sonra, bir hafta içerisinde yüzük takma ya da küçük nişan veya lokum yeme de denilen merasim yapılır. Oğlan evi, çeşitli lokum ve çerezden oluşan hediyeleri ve yüzüğü alarak, bir grup akraba ve dost ile birlikte Kız evine gider. Oğlanın babası, gelinlik kıza, kızın babası da damat adayına yüzüklerini taktıktan sonra, birlikte çerezler yenilir, kahveler içilir, sohbet edilir. Böylece oğlan ile kız arasındaki evliliğin ikinci adımı olan nişanlılık dönemi başlamış olur.
Yüzükler takılıp söz alındıktan sonra, esas nişan olan büyük nişan için her iki tarafın hazırlanmasına yetecek zaman bırakmak için, 3-6 ay arasında bir nişan töreni günü tespit
Edilir. Nişan, genellikle kadın ve kızlara yönelik eğlencelerden meydana gelmesine rağmen, erkekler de davul ve zurna eşliğinde çalıp oynama, eğlenme imkânı bulurlar. Son yıllarda ise; İçkili ve çalgılı, kadın-erkek birlikte eğlenilen nişan törenleri de yapılmaya başlanmıştır.
Kız evindeki nişan töreninde; yörenin meşhur dümbelek ve defçileri, kadınları ve genç kızları oynatır ve eğlendirirler. Oğlanın akrabaları da birer hediyelik bohça hazırlayarak, nişan Törenine katılırlar. Bohçalarda; yazma, değirme (namaz örtüsü), iç çamaşırı, çorap, mendil, elbiselik kumaş, v.b.bulunur.
Eskiden, kadınların eğlendiği yere erkekler alınmazdı. Bu yüzden bazı delikanlıların kadın kılığına girerek, sevdikleri kızların oynamalarını görmek için, nişan yerine gittikleri de söylenir. Yakalananların ise, kadınların hışmına uğradıkları da söylenir. Nişanda, bütün kızlar ve kadınlar sırayla oyun meydanına çıkarlar, oynarlar. Analar ve kaynanalar; gelinleri ve kız-larıyla yeni gelin adaylarını birlikte oyuna kaldırırlar, sırayla oynarlar, çalgıcı kadınlara bahşiş vererek istedikleri oyun havalarını çaldırırlar. Oynama sırası gelinlik kıza gelince, dört kadın bir bohçanın dört ucundan tutarak havaya kaldırırlar ve kızın oyunu bitince meydana getirerek gelinlik kızın başının üstünde tutarlar; sırayla kaynana, görümce, yenge gibi yakın akrabalar, bu bohçaya getirdikleri hediyeleri açarak birer birer atarlar. Çeyiz atma bittikten sonra, misafirlere nişan şerbeti dağıtılır. Şerbeti içen davetliler, şerbet tepsisine, gönüllerinden ne koparsa para atarlar. Bu paralar, kendisine çeyiz alsın diye gelinlik kıza verilir.
Nişan bitince, davetliler dağılır ve kız ile oğlan için, bir sene ile altı ay arasında devam edecek nişanlılık dönemi başlamış olur. Ardından her iki taraf da düğün için hazırlıklara koyulurlar. Şayet nişanlılık dönemi içerisinde dinî bayramlar olursa; oğlan tarafı kız tarafına kur-banlık, elbiselik kumaş, çorap, terlik, oya yumağı iç çamaşırdan oluşan bir hediye bohçası götürürler. Kız tarafı da oğlana gömlek, çorap, mendil, iç çamaşırı gibi hediyeler gönderir.
DÜĞÜN:
Düğün günün kararlaştırmak üzere, oğlan babası yanına üç akrabasını da alarak Kız evine gider. Düğün, genellik Salı günü ikindi vakti başladığı için buna Salı Kesme denir. Kız evi, Gelin kız için istediği altın, ev eşyası ve diğer istediklerinin yerine getirilmesi şartıyla, Oğlan evinin düşündüğü düğün tarihini genellikle kabul eder.
Çeyiz olarak alınan mobilya, beyaz eşya, yatak, yorgan, v.b. eşyalar, ilk önce oğlan evine Götürülür. Gelin kızın annesine, babasına, kardeşlerine ve çok yakın akrabalarına alınan elbi-selik kumaşlar, v.b. hediyeler alınarak, önceden Kız evine gönderilir. Kız evi de benzeri hediyeleri oğlanın annesi, babası, kardeşleri ve yakın akrabaları için alır gönderir.
Oku Dağıtma/Davetiye Verme :
Düğüne 1-2 hafta kala uzaktaki akrabalara davetiyeler gönderilir. Yakındaki köylüler de şeker verilerek düğüne davet edilir. Buna, oku dağıtma denir.
Pazar günü; eskiden kumaş, yeşil ve kırmızı yazma ile meydana getirilen bayrak ama günümüzde ay yıldızlı Türk Bayrağı Oğlan evinin önünde yüksek bir yere veya çatısına
dikilir.
Salı günü, ikindiye doğru davul-zurna eşliğinde, düğünde pişirilecek keşkeklik buğdayı
dövmek üzere, köyün dibek taşının bulunduğu yere oynaya oynaya gidilir. Buğday iyice dövülür, kepeği savrulur ve gelindiği gibi Oğlan evine güle-oynaya geri götürülür. Dövülmüş buğdayın bir kısmı da Kız evine gönderilir. Aynı günün gecesinde, köydeki davetliler Oğlan ve Kız evlerine giderek eğlenirler. Çünkü, daha sonra, dışarıdan gelecek misafirlere hizmet edecekleri için, eğlenmeye vakit bulamayabilirler.
Çarşamba günü, asıl davetliler gelmeye başlarlar. Düğün evleri biraz daha kalabalıklaş-maya ve şenlenmeye başlar. Düğün, Kız evinde kına olarak devam etmektedir.
Kına Gecesi:
Kadınlarımız, düğüne ve eğlenceye karşı meraklı ve isteklidirler. Yöremizde çok yaygın bir söz vardır, “Kadınlara, gökte düğün var deseniz, merdiven kurup çıkmaya kalkışırlar.” diye. Gerçekte, kadın ve kızlarımız düğünleri ve özellikle de kına gecelerini dört gözle bekler-ler. Düğün için giysi, takı, v.b. konusunda aylar öncesinden hummalı bir hazırlığa girişirler. Kına gecesi, genellikle Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece olmasına rağmen, bir hafta önceden kadın ve kızlarımız, özellikle kış aylarında Kız evinde toplanarak kendi aralarında çalıp oynamaya başlarlar. Yani, bir çeşit kına ve düğün provası yaparlar. Kına gecesi, düğünlerin en kalabalık ve eğlencenin doruğa çıktığı gecelerdendir.
Kına gecesi; gelin süslenir, kına elbisesi giydirilir ve eğlencenin yapılacağı alana/salona
hâkim bir yere bir sandalyeye oturtulur. Gecenin ilerleyen saatlerinde, gelin kızın annesi, kız kardeşleri, kaynanası ve görümceleriyle oynatılmasına geçilir, sırayla birlikte oynarlar. Daha sonra kına yakma törenine geçilir. Kına ortaya getirilip karılmaya başlayınca, aşağıda vereceğim maniler, bu işi bilen bir kadın tarafından, kız anasına hitaben okumaya başlar.
Gelinin başına bak, Karanfilin katmeri,
Mevlâmın işine bak. Al koynuna kat beni.
Bu gelini çok sevdim, Benden güzel bulursan,
Gözünün yaşına bak. Karyoladan at beni.
Karanfilim üç çatal, Sarı kavun dilimi,
Yârim dışarıda yatar. Uçurdum bülbülümü.
Yatma yârim dışarıda, Çıksam dağlar başına,
Karyolanda kim yatar? Arasam sevgilimi.
Yeşil taksi geliyor, Kara tavuk tepeli,
Dağı taşı deliyor. Kulakları küpeli.
Aç kapıyı damat bey, Aldanmayın oğlanlar,
Gelin hanım geliyor. Şimdi kızlar şüpheli.
İğdeli’nin kavağı, Karanfil deste gider,
Çifte çeker bayrağı. Kokusu dosta gider.
Bizim köyün kızları, Seni gören oğlanlar,
Pişmiş sütün kaymağı. Evine hasta gider.
Peşkir aldım dürüden, Çemberimi bağlarım,
Gurbet seni çürüten. Şimdi gençlik çağlarım.
Kurbanlık koyun gibi, Kınalı ellerimle,
Ayırdılar sürüden. Sevincimden ağlarım.
Kınanın karılması biterken, gelinin akrabalarından bir kadın da manici kadına, yine aşağıdakilere benzer manilerle cevap verir.
Tabaka tabaka kırılır, Asmayı dal edersin,
Kız oğlana sarıldı. Basmayı şal edersin.
Kız varmam dedikçe, Sen o tatlı dilinle,
Oğlan boynuna sarıldı. Zehiri bal edersin.
Bahçelerde bal kabak, Gelinin başı allı,
Açılır tabak tabak. Hem şekerli hem ballı.
Oğlan kızı görünce, Şimdi tıraş oluyor,
Seyirdir başı kabak. Bir parlak delikanlı.
Bozdağların kompiri, Keles’ten aldım narı,
Hepsi ayvadan iri. Yaprakları sapsarı.
Çok söyleme manici, Bekletmeyin gelini,
Kafan yerim dipdiri. Yakılsın kınaları.
Manilerle atışmalar yapılırken, kına da karılmış, yakılacak kıvama getirilmiştir. Geline kına yakılmaya başlarken, güzel sesli kızlar da aşağıda nakaratı verilen kına havasını, hep birlikte söylerler. Bu civarda, oğlana kına yakılması âdeti yoktur.
KINA TÜRKÜSÜ
Ben balı pekmez sanırdım,
Çanaktan almaz sanırdım,
Anadan babadan ayrılan kızı,
El yüzüne bakmaz sanırdım.
A gelin, a Kardeş kınan kutlu olsun,
Güveyin yanında sözün tatlı olsun,
Gelinim gelinim, kınan kutlu olsun,
Hem orda hem burada, dilin tatlı olsun.
Çam budağı eğilip gelir,
Kız oğlana dönüp gelir,
Al duvağı sürükledikçe,
Güvey atla koşup gelir,
A gelin, a Kardeş kınan kutlu olsun,
Güveyin yanında sözün tatlı olsun[16].
Gelinim gelinim, kınan kutlu olsun,
Hem orda hem burada, dilin tatlı olsun.
Düğün Töreni ve Eğlencesi (Oğlan Evi):
Oğlan evindeki düğünde eskiden, genellikle iki takım davulcu ile zurnacı bulunur.
Çarşamba günü ikindiden sonra, davul ve zurna eşliğinde, oğlan evinin aldığı mobilya, yatak, yorgan, v.b. ev eşyaları, çeyizler, oğlan evinden alınarak, Kız evine eskiden develere yüklenerek götürülürdü. Günümüzde ise; çeyizler traktör veya kamyona yüklenerek Kız evine götürülür. Buna, Çeyiz Bırakma denir. Kız evi çeyiz getirenlere çeşitli hediye ve ikramlarda bulunur.
Davetliler düğün evine, doğrudan gelmezler. Gelmeden önce, ya bir iki el silah atılarak ya da bir çocuğu düğün evine göndererek, bulundukları yeri, düğünü yöneten bayraktar’a (Bayrakçı) bildirirler. Düğün evindeki işlerin düzenli olarak yürütülmesinden ve davetlilerin ağırlanmasından sorumlu olan bayraktar; ya bir çift davul ve zurnayı yanına alarak kendisi gider, ya da yardımcılarından birisini gönderiri. Konakçı denilen davetliler, davul ve zurnayla karşılanır, elleri sıkılır, ve hoş geldiniz denildikten sonra, düğün evine gidilir. Konakçılar, çalgıcılara bahşiş olarak para vererek istedikleri oyun havalarını çaldırırlar, oyun havaları eşliğinde düğün evine gidilir.
Bayraktar, konakçılara yerlerine gösterir. Bu şekilde, gece boyunca düğüne gelen konak-çılar düğün evine toplanırlar. Davetliler önce sigara ile kahve, ardından da yemek ikram edilir. Bayraktar, yemekten sonra davetlilerin masalarına tek tek uğrar, onları oyuna davet eder. Bazen de davetlilerden oynamak istemeyenler, çalgıcılardan “fasıl” veya “taksim” denilen, havaları çalmasını isteyebilirler. Oyun oynayanlara ve çalgıcılara para basmak adettir.
Düğün sırasında, Kız evinden bir heyet Oğlan evine, Oğlan evinden de bir heyet Kız evine giderek, “Düğününüz mübarek olsun!” demeye giderler ve ikram edilenleri yiyip içtikten sonra, kendi düğün evlerine geri dönerler.
Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece; düğüne dışarıdan gelen davetliler birer ikişer, kendilerini misafir edecek köylü ev sahiplerinin peşine düşüp giderlerken, bayraktar sabah kaçta gelin almaya gidileceğini de davetlilere tembihler, geç kalmamalarını söyler.
Gelin Alma: Perşembe günü sabahleyin, davetliler Kız veya Oğlan evinde toplanmaya saat 10.00 civarında başlarlar. Eskiden atlılar ve yayalar Gelin Alma Alayı düzenlenirdi, günümüzde ise arabalardan Gelin Alma Konvoyu düzenlenmektedir. Genellikle öğle saatinde Kız evinde olunacak şekilde, Alayın/Konvoyun hızı, bayraktar tarafından ayarlanır.
Eskiden, gelin almaya, erkekler ile kadınlar hep birlikte davul ve zurnalar eşliğinde güle oynaya, seke seke neşe içinde gidilirdi. Bu gidiş sırasında, bayraktarın elinden bayrağı kapmak için, kıyasıya bir mücadele verilir. Bayrağı kim kaparsa; bahşiş almadan asla geri ver-mez. Ayrıca, kadın ve erkek gelin alıcıların davul ve zurna eşliğinde, oyun havasının da coşkusuyla birbirini tekmelemek de adettendi.
Kız evine varılınca; erkekler ve kadınlar ayrı alanlarda toplanırlar, çalıp oynarlar. Bu sırada gelinin yengesi, (kendi yengesi yoksa bayraktarın eşi gelinin yengesi olur) ve arkadaşları da gelini giydirmek ve süslemekle meşgul olmaktadırlar. Geline, son giysisi olan al duvak da giydirildikten sonra, dışarıya gelinin hazır olduğu haber verilir. Gelini odadan çıkarmaya gelenle hemen içeriye girip gelini alamazlar. Çünkü, adet olduğu için, gelinin erkek kardeşi kapıyı kilitlemiştir. Oğlanın babası, kendisine yüklüce bir bahşiş verdikten sonra, kapı açılır, gelin dışarıya çıkarılır. Ancak, bu defa da gelinin kedi elleriyle işlediği en değerli ve en önemli eşyaların konulduğu çeyiz sandığının üstünde üzerinde gelinin diğer akrabaları oturmuşlardır. Oğlanın babası onlara da bahşişlerini verir ve sandık da dışarıya çıkarılır. Çeyizler, develere veya at/öküz arabalarına yüklenir. Günümüzde ise; düğün başlamadan önce çeyizlerin ağırlıklı kısmı yeni evlilerin yaşayacakları eve yerleştirilir.
Gelinin, ata bindirilmesi gerekir. Günümüzde ise; arabaya bindirilmektedir. Ancak atın eğerine/arabanın arka koltuğuna bir çocuk oturmuş olduğunda, ona da bir bahşiş verilir ve kız babası ile oğlan babası birlikte gelini, süslenmiş ata, dualar ile bindirilir. Oğlanın babası, gelin atını çeker, kız evinden ayrılma zamanı gelmiştir artık. Yine gelirkenki gibi davul ve zurna eşliğinde güle oynaya, neşe içinde oğlan evine doğru Gelin Alma Alayı/Konvoyu yola koyulur.
Damat, gelin alma alayına katılmazdı ama günümüzde genellikle damat da gelin almaya gitmektedir. Damat, yanında kalan üç arkadaşı ile birlikte traş olmak ve hazırlanmak için, evde kalır, berber çağırılır. Berber traşa başlamadan önce, oğlanın arkadaşlarına dönerek, “Ağalar bu ustura kesmiyor. Biraz bileğilesek de damadın canı yanmasa!” , diyerek, o da bahşişini ister ve aldıktan sonra, sinekkaydı damat traşını yapar. Berbere genellikle havlu, gömlek, çorap, mendil, kumaş, v.b.den oluşan bir hediye paketi verilir.
Gelin evin önüne getirildiğinde, hemen attan inivermez, nazlanır. Gelin de kayın babasından bahşişini aldıktan sonra, attan/arabadan inmeye razı olur. Gelin inmeden önce, kaynana da yüksek bir merdiven başına çıkarak, duvağın üzerinden buğday, çerez, bozuk/madenî paradan meydana gelen bereketin sembolü karışımı serper, izleyen çoluk çocuk bunları kapışırlar. Gelini dualar eşliğinde, genellikle damat attan/arabadan indirir ve birlikte gelin odasına çıkarlar. Gelin, bir sandalyeye ya da koltuğa oturtulur, hemen kucağına genellikle bir erkek çocuk verilir. Bu, ilk çocuğun oğlan olması istendiği için yapılır. Bazen, ikiz çocukları olsun diye, bir kız bir erkek çocuk birlikte gelinin kucağına verilir, erkek çocuğa mendil verilir, kız çocuğun başına da çember/yazma örtülür.
Kız ile birlikte Oğlan evine gelen yengeler tarafından, çeyiz sandıkları açılır, çeyizler iplere özenle serilir. Genç kızlar, gelinler ve analar çeyiz görmek için sıraya girerler. Bu arada, geline de gelin ekmeği denilen, ev ekmeği ikram edilir.
Yatsı Namazı vakti gelince, damat ve arkadaşları hep birlikte namaza giderler ve gelirken de köy /mahalle imamını dinî nikâh kıyması için beraberlerinde getirirler. Gelenlere baklava, kahve ikram edilir. Bir tepsi baklava da gelin odasına, başka yemeklerle beraber konulmuştur. Nikâh, şahitlerin huzurunda kıyılır, dualar yapılır ve sıra güveyi salmaya/gerdeğe gelir.
Gelin, odasına alınır ve yengesi tarafından zifaf/gerdek ile ilgili kendisine bilgi verilir, tembihler ve nasihatta bulunulur. Damat da arkadaşları tarafından gelin odasının kapısına getirilir ve sırtında yumruklanarak odaya itilir. Bu arada, içeride kapının ardında gelin hanım damadın ayağını basmak üzere tetikte beklemektedir. Çevik davranıp kim kimin ayağına önce basarsa; evde onun dediğinin olacağına inanılır.
Gelin, damatla hemen konuşmaz, nazlanır. Damat gelinin boynuna, gerdek gecesi için aldığı kolyeyi veya başka değerli bir hediyeyi geline verince, gelinin dili çözülür ve konuşmaya başlar. Kapıda da dinleyenler vardır, kayın babaya haberi verip bahşiş almak için.Gelinin hiç konuşmaması halinde de çocuklarının dilsiz olacağına inanılır.
Gerdek (zifaf) gecesinin bitiminde, gelin ve damat gusül abdestlerini alıp banyolarını yaptıktan sonra, bekâret simgesi sayılan, kanlı çarşaf çeyizlerin bir yerine hafifçe belli olacak şekilde asılır. Gelinin yengesi, kapıyı vurup izin aldıktan sonra, içeriye girer ve gelin ile damadı arkasına takarak önce kayın babasından ve kaynanasında başlamak üzere, ev halkının ellerini öptürür. Gelinin elini öptüğü kişiler, geline bahşiş verirler.
Barışma:
Düğünden üç gün sonra, önce Oğlan evi Kız evine, sonraki günlerde de Kız evi Oğlan evine barışmaya giderler. Kız evindeki yemekten önce, damadın elleri bağlanır, kaynana çağırılır, “Kanana, kaynana! Damadın yemek yiyemiyor!” ,denir. Kaynana da damada bir hediye verir, elleri çözülür, birlikte yemek yenir, çay/kahveler içilir ve sohbetler edildikten sonra vedalaşırlar. Halk arasında kız ardı da denilen aynı gezme, Kız evi tarafından Oğlan evine de yapılır. Böylece; düğün tamamlanmış olur.
Düğün sırasında, davul ve zurna eşliğinde, günümüzde de çeşitli sazlardan oluşan orkestraların eşliğinde aşağıda vereceğimiz Türküler ev Oyun Havaları çalınıp söylenir ve oynanır.
UZUN ÇAMI KIRMALI
Uzun çamı kırmalı,
Yârim asker urbalı.
Üç gün değil beş gün çok,
Üç yıl nasıl durmalı.
Çamı çama çaktılar,
Çama kurşun attılar.
Muhtar beyin kızını,
Candarmaya sattılar.
GÖKDELİ
Gökdeli dağdan inmiyor,
Mor da fesini giymiyor.
Uzunca boylu Gökdeli,
Ben de vuruldum demiyor.
Öte yüzden aştım bu yüze,
Selam söyleyin o yüze.
Uzun da boylu Gökdeli,
Kurban da gitti bir kıza.
ÖDEMİŞİN EFESİ
Rüzgâr gibi nefesi,
Titretiyor gür sesi.
Dağlara nam salıyor,
Ödemiş’in efesi,
Efelerin efesi.
Türk kanı var özünde,
Şimşek çakar gözünde,
Dönek değil sözünde,
Ödemiş’in efesi,
Efelerin efesi.
Omzunda martini,
Düşmana çoktur kini,
Yatağı aslan ini,
Ödemiş’in efesi,
Efelerin efesi.
ZEYBEK OSMAN
Osman yükünü yıkmış yolun sağına,
Selam vermiş sağına ve soluna,
Kıratım işlemez Çavuşdağı’na.
Osmanım Osmanım, Zeybek Osmanım,
Zeybek olduğuma ben de pişmanım.
Evlerinin önü keklik avlusu,
Pencereden bakar ceylan yavrusu,
Bak oynuyor Osman’ın da karısı.
Osmanım Osmanım, Zeybek Osmanım,
Zeybek olduğuma ben de pişmanım.
Osman’ın mendili limon sarısı,
Osman’ı vurmuşlar gece yarısı,
Yine oynuyor Osman’ın karısı.
Osmanım Osmanım, Zeybek Osmanım,
Zeybek olduğuma ben de pişmanım.
Ali Aksakal’a ait bu makale,
”Türk Halk Kültüründen Derlemeler,1993. Ankara: Kültür Bakanlığı, 1995”
İsimli eserde yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.