Aşk Cehennem mi? Sabır mı?
Cehennem adı her duyanda kötü bir intiba bırakır; akıllara suçluların gideceği cezalandırma yeri, istenmeyen ya da kötü kişilerin olduğu yer gibi düşünceler gelir. Ateş ve cehennem birbirini çağrıştırır, böyle öğrenildi böyle de devam etmekte….
Acaba, başka bir yönden, başka bir gözle bakış mümkün mü? Bunun için bilginin değişmesi mi gerekir? Cehennem acaba iyi bir vasıta olabilir mi?
“ Cehenneme girmeden cennete girilemeyeceği ” gerçeği niçin göz ardı edilir? Cehennem niçin bir yer olarak algılanır da hal olarak algılanamaz? Bir sıkıntıdan sonra rahata ulaşmak, ya da içinde olduğu halin kıymetini anlayabilmek için onun sıkıntısını çekmek olarak da algılanabilir mi acaba? Örneğin dişi ağrımayan birinin diş ağrısı olmamasının cennet olduğunu fark edebilmesi, o ağrı cehennemini yaşadıktan sonra olmaz mı?
Aşka gelince, neden aşk sınırlanır, bölünür, parçalanır, suretlere, sıfatlara paylaştırılır? Oysa “ aşk sıfat ve bölünme kabul etmez, ya seversin merkezindesin, ya da kenarında hasretindesindir ” der Şems.
Kişinin neyi sevdiğiyle mi ilgili acaba aşk, ya da sevgisinin şiddeti ve buna bağlı olarak kendisini kaybetmesiyle mi ilgilidir diye düşündük mü acaba?
Kul aşkı, vatan aşkı, makam aşkı, mal aşkı, Allah aşkı gibi isimlerle anılan şey gerçekte bir şey midir? Yoksa değil midir?
İnsanın sevdiğinin bütün sıkıntılarına katlanması, onun uğruna çile çekmesi, sıkıntılara hiçbir zaman olmayacak bir şekilde göğüs germesi de sevdiği şeye duyduğu aşkın bir cehennemi mi acaba?
Vatan sevgisinden dem vuracak olursak, Çanakkale’de şehit düşenleri bu şehadete sürükleyen, mermi sağanağında ölüme meydan okuyarak ardına bile bakmadan cepheye süren bu aşk mı? Bu aşk uğruna her şeyi terk etmek de onun cehennemi mi?
Sabır nedir acaba? Üzerine gelen bir sıkıntıya sabretmek mi? Hep böyle öğrendik ve öğrettiler, dişini sık dediler, alışırsın dediler. Sabır gerçekten alışmak mı?
Bir hikaye anlatılır; çocuk babasına “baba bu sıkıntı ne zaman geçecek diye” sorar. Babası da “altı gün sabret” der. Çocuk altı gün sabredersek bitecek mi? diye tekrar sorduğunda babası; “Hayır bitmeyecek, sadece biz alışacağız diye cevap verir. Acaba sabır bu alışmada mı gizli?
Şu anki hislerim bana hayır, sabır alışmak ve diş sıkmak değil, o başka bir şey olmalı diyor. Ancak bir aşka sahip olan sabredebilir diyor düşüncelerim.
Gerçek anlamda sabır; “ gecenin karanlığından sonra güneşin doğacağını bilmektir. ” Sabırsızlıkla o güneşin doğacağı ana kadar zamanın geçmesini beklemektir.
Yoksa insan içinde olduğu sıkıntıyı “unutmuş gibi” yapamaz, içinde bir karşı güç yoksa acı çekmiyormuş gibi de davranamaz. Dili konuşmasa bile hali o acıyı ve sıkıntıyı anlatır. Karşı güç, tünelden sonraki ışığı görebilecek bir basiretle mümkündür ancak. İşte o basiret sahipleri ışık doğmadan da o ışığı yaşayabildikleri için, sıkıntı ve dert tünelindeyken bile tebessüm edebilirler. Onlar gerçekten o acıya karşı Mevlana’nın deyişiyle “ incinmeme şarabı içirilenlerdir ” ve onlar mutlulardır.
İşte o ışığı bilenler; sonunda şehitlik ışığını gördükleri için vatan aşkına cephede kurşun yağmuruna karşı bir an bile tereddüt etmeden atılabilenlerdir. İşte o ışığı görenler, Allah aşkına bütün varlıklarından geçmeyi başarabilenlerdir. Aşıklar terk edebilenlerdir, terk etmelerinin neticesinde de bütün varlığın sahibi olanlardır.
Konu aslında çok uzun olmakla birlikte kısaca; Sevgili uğruna her şeyden geçebilmek ve bütün acılara katlanabilmek; hem cehennemdir, hem de sabırdır sonunda kavuşulacak ışığa diyerek tamamlamak istiyorum.
Esen kalın, Saygılarımla.
Almuti
YORUMLAR
Cehennem niçin bir yer olarak algılanır da hal olarak algılanamaz? Bir sıkıntıdan sonra rahata ulaşmak, ya da içinde olduğu halin kıymetini anlayabilmek için onun sıkıntısını çekmek olarak da algılanabilir mi acaba?
algilanabilinir aslinda cefasiz sefa yok demek böyle bir anlami icinde barindiriyor sanki.
yüreginize saglik güzel bir yaziydi.
sonsuz saygimla
''....Sevgili uğruna her şeyden geçebilmek ve bütün acılara katlanabilmek; hem cehennemdir, hem de sabırdır sonunda kavuşulacak ışığa.....''
Aşk ve cehennem : Çok güzel anlatılmış.
Almuti
Saygı ve selamlarımla
esen kalın
Fikret TEZEL
Almuti
Çünkü bir daireye başladığında, başladığın yerde bitirirsin, hayat ve feleğin hareketi de daireseldir, burda da büyük bir sır vardır..
saygılarımla