İKİLİ OYUN..
Bir an öylesine durdu. Ne yapacağını bilemedi. Ne söylemesi gerektiğini kestiremedi. Sustu. Sadece sustu…
…/…
Tanışmaları tamamen bir tesadüftü. Canının sıkıldığı bir gün bilgisayarını açmış, öylesine dolaşıyordu, üye olduğu sayfalarda. Önce isim çekti dikkatini. Sonra kim olduğuna baktı. Kimliğini gizlemişti. Oradan bir şey öğrenemeyince neler yazdığına bakmaya karar verdi. Sayfasını açtı. Rastgele bir yazısını tıkladı. Henüz yarılamıştı ki kapı çaldı. Alelacele tüm sayfaları ve bilgisayarı kapatıp, kapıya koştu.
Akşam sofrasını topladıktan sonra televizyon programlarına baktı. “ Evdeyim ya, garanti seyredecek bir şey yoktur “ dedi, kendi kendine. Düşüncesi doğru çıktı. Televizyonu kapattı. Ortalığı topladı. Sigarasını, kül tablasını, suyunu alıp odasına gitti. Pijamalarını giydi. Bilgisayarını açtı. Arkadaşı gelmeden önce okuduğu yazı geldi aklına. Adres geçmişini şöyle bir gözden geçirip sayfayı buldu. Kaldığı yerden okumaya devam etti. Bitti. Bir başkasına geçti. Bir tane, bir tane daha derken okunacak yazı kalmadığını fark etti. Okuduğu son yazının altına birkaç tebrik cümlesi yazıp çıktı sayfadan.
Sonraki günlerde, sık sık uğramaya başladı sayfaya ve yazılara. Artık her okuduğu yazıya bir şeyler yazıyordu. Kendi yazılarında da ismini görmeye başlamıştı, sıkça. Bir sabah, mektup kutusunda bir mesaj buldu: “ Günaydın “ diyordu. Şaşırdı. Ne yapacağını bilemedi. Sonra yanıt vermemek ayıp olur düşüncesi ile “ Günaydın “ dedi.
Artık her sabah bir kısacık mesaj buluyordu gelen kutusunda. “ Günaydın “. Ve her akşam “ İyi geceler “ diyorlardı birbirlerine. Günler birbirini kovaladı, ağır aksak adımlarla. Çok fazla üstünde durmadığı kısacık mesajlar önem kazanmaya başlıyordu, git gide. Bu durum içten içe huzursuz da ediyordu. Alışmak istemiyordu. “ Bir gün gelecek ve yazmayacak “ diyordu içinden. Bunu düşündüğü gecenin sabahında gelen günaydın mesajının altına e-mail adresinin yazılmış olduğunu fark etti. Sevincine kendisi bile şaşırdı: “ Kızım, delirdin galiba? Topla kendini.” Dedi ama yanaklarının kızardığını hissediyordu. Kendisini zorlayarak yavaş hareketlerle msn i açtı. Birkaç kere adresi yanlış girdi, kendini caydırmak istermişçesine. Sonunda listesindeydi.
Her şey hızla ilerledi. Artık koşa koşa bilgisayarını açıyor, msn de görmediği zaman mutsuz oluyordu. İçinden sürekli kendisini azarlamasına, uzak durması için nice öğütler vermesine rağmen her seferinde yeniliyordu, kendisine. Ne dese söz geçiremiyordu, yüreğine. Yazılar sese dönüşmüş, sevgi sözcükleri havada uçar olmuştu.
…/…
Mutluluğunu bozan tek bir şey vardı: Mehmet. İki seneden fazla olmuştu tanışalı. Ve birbirlerine oldukça yakınlaşmışlardı. Buluşmuşlar, görüşmüşler, fizik olarak da etkilenmişlerdi. Hatta içkiyi fazla kaçırdıkları bir gece birlikte olmuşlardı. O geceden sonra ara sıra da olsa birlikte olmaya devam etmişlerdi. Bir başkası ile tanıştığını söyleyememişti Mehmet’e. Tıpkı o’na Mehmet’i söyleyemediği gibi. Sorduğunda “ Hayatımda kimse yok “ demişti. Yalan, yalanı doğurmuş, içinden çıkılmaz hale gelmişti. Özellikle güven üstüne o kadar konuşmuşlardı ki; sözlerini yalanlayacak bir şey yapması mümkün değildi. Asla affetmezdi böyle bir şeyi.
Her ikisini de kaybetmek istemiyordu. Ne yapacağını bilemezken aklına bir fikir gelmişti. Birbirlerinin varlığından haberleri olması imkânsızdı. Durumu bilen bir tek kendisiydi. O da söylemeyeceğine göre. Nasıl öğrenebilirlerdi ki? Sadece çok dikkatli olup, konuşma saatlerini ona göre ayarlaması gerekiyordu. O nasılsa uzaktaydı. Görüşebilmeleri imkânsız gibi bir şeydi. Oysa Mehmet ile aynı şehirdeydiler. Ve bedeni Mehmet’in varlığına çok alışmıştı. Hem ikisi birbirinden farklı duygular değimliydi? O zaman ihanet etmiş de sayılmazdı. Bu düşünce çok hoşuna gitmiş ve uygulamaya başlamıştı.
Birinin olmadığı saatlerde diğeri ile konuşarak bu güne kadar idare etmişti durumu. Hiç açık vermeden. Şimdi her ikisi ile de mutluydu.
…/…
O gün yine Mehmet’le olan sohbetin sonuna gelmişlerdi. Birazdan o gelecekti. Bir an önce konuşmayı toparlayıp Mehmet’i engellemesi gerekiyordu. Tam veda faslına başlamışlardı ki o’nun hatta geldiğini gördü. Gelmesi ile “ Merhaba aşkım “ demesi bir oldu. Neye uğradığını anlamadan üçlü bir sohbetin ortasında buluverdi, kendisini. Her ikisine de cevap yetiştirmeye çalıyordu. Mehmet, engellenmediği için gitmek bilmiyor, konuştukça konuşuyordu.
Cep telefonu çaldı. Telefonu boynuna sıkıştırarak konuşmaya çalışırken bir yandan da Mehmet’e “ Mehmet aşkım annem sesleniyor benim çıkmam lazım artık “ yazıp gönderdi. Yanıtı beklerken telefon konuşmasına devam ediyordu ki o’nun sessizliğini fark etti.
“ Ne oldu? Neden yazmıyorsun? “
“ Aşkın Mehmet’e annem çağırdı demedin mi? “
Bir an öylece durdu. Ne yapacağını bilemedi. Ne söylemesi gerektiğini kestiremedi. Sustu. Sadece sustu…
…/…
O’nu bir daha hiç görmedi….
Duende
19.03.2010
YORUMLAR
Eser Akpınar
teşekkür ederim..saygılar