KANATSIZ KUŞ...
Genç ve güçlü kanatlarını çırparak özgürce uçmanın tadını çıkarıyordu. Kuştüylerinin güneşteki parlayışını ormanın yeşiline süzülen gölgesinde seyrediyordu bir yandan.
Bir ağaçta yutuldu gölgesi. Bir ağaç ki; görkemli dalları, dallarını kuşatan yemyeşil yaprakları vardı. Güzeldi. Çok güzeldi.
Sevdi. Çok sevdi. Gönül verdi.
“İşte ömrümü geçireceğim yer” dedi.
Bir yuva kurdu gönlünün konduğu bu yere, çalı-çırpıdan, otlardan-gazellerden.
Dallar kucakladı, yapraklar okşadı. Bahar kokladı, temmuz sıcakladı.
Civcivler oldu. Bir. İki. Üç.
Yağmur oldu, dolu oldu. Rüzgâr oldu, ayaz oldu. Dal kucakladı, yaprak okşadı.
Ağaç sevdi, ağaç sevildi, ağaç kol kanat gerdi, ağaç melek oldu.
Civcivler büyüdü.
Sezon dolmadan, daha sonbahar olmadan olmaz bir hal, onmaz bir dert geldi başa. İçin için kuruyordu yurt ağacı. Yaprakları sarardı, yaprakları döküldü. Dalları çatırdadı zamansız. Kurumuştu ağaç, yanmıştı yürek. Sönmüştü umutlar, kararmıştı günler.
Açıkta kaldı yuva. Üç civciv ve bir ana. Kolsuz, kanatsız, çaresiz, dayanaksız. zamansız bir fırtına, kırdı dallar, savurdu yuvayı.
Toparladı, sürükledi üç civcivini çürüyen ağacının kökleri arasına, kovuğa.
Taşıdı yedirdi, gözyaşı döktü içirdi. Büyüttü uçurdu.
Ağaç kurudu. Yuva yere düştü. Civcivler büyüdü, uçtu.
*****
Bir kuş gördüm kanatsız yaşar. Kanatsız kuş nasıl yaşar.
İnanamadım sordum.
-“ Bir tufan oldu, bizi vurdu. Ağacım benim ağacım soldu, kurudu, üç civcivim vardı. İkisi uçtu gitti, biri düştü,” dedi.
-“Sardım sarmaladım, sırtladım kucakladım yetmedi.”
-“ Buldum buluşturdum, dam oldum-döşek oldum yetmedi.”
-“ gecemi-günümü, uykularımı, örtümü, canımı verdim yetmedi,” dedi.
-“Kanatların nerde”, dedim.
-“Kanat benim” dedi. Açtı bağrını yüreğini gösterdi. Zümrüdüanka’nın kanat uçlarından damlıyordu gözyaşları.
-“Ben civcivime kanat oldum. Civcivim uçar oldu, civcivim yaşar oldu.
Civcivimin gözleri güldü. Civcivimin gözleri içime doldu. İşte bu yetti”, dedi.
Senin Zümrüdüanka’n var be kanatsız civciv.
“Ağlarsa anan ağlar, gerisi yalan ağlar”
aynurca
YORUMLAR
Güzel bir deneme idi ve bana göre değdi, mesaj yerine ulaşmıştır kanaatim o.Elinize gönlünüze sağlık."Kanatsız Kuş" bu başlığı okurken aklıma yıllaaaaar önce okuduğum bir menkıbe geldi..
Mürit Şeyhinden gurbete çıkması için izin ister, Şeyh de izin verir, Mürit tüm hazırlıkları yapar ve yola koyulur. Aradan zaman(lar)geçer bir ağaç altına konaklar; heybesindeki yiyecekleri çıkarıp yer; uzanıp yatar, yatmasına da bakar ki ağaçta bir kuş kanat yok, göz kör, kendi kendine söylenir Yarabbi hikmetinden sual edilmez ama bu kuş burada ne yeer nee üçer der. Ve bakar ki başka bir kuş ağzında yiyecekle o kuşun yuvasına konar o kanatsız ve kör kuş gagasını açar o yemi ağzına boşatır getiren kuş tekrar uçar gider.
Mürit çok etkilenir ve kendi kendine bu kuşun rızkını veren Allah(.c.c) benimde rızkımı verir der geri gider. Şeyhi bunu görür, durumu izah eder şeyhine, mürit; Şeyhse sözü gediğine koyar ve derki ey mübarek adam neden rızık taşıyan kuş olmadın da rızık bekleyen kuş oldun.
Hakkınızı helal edin yazıyı ancak kısaltarak bu hale getirdim.derin saygılarımla..