- 2815 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
Geçmişi Özlüyorum
İçinde domates, biber, kabak yetiştirilen bostanları; erik, ayva, armut ve vişne ağaçlarıyla her baharda renk çılgınlığı sunan bahçeleri özlüyorum. İthal kömür isini, egzoz dumanını, fabrika dumanını, gürültü kirliliğini, insanların saygısızca davranışlarını görmek istemiyorum. Onun yerine çürümüş yaprak, nemli toprak, yağmur ve ekmek kokusunu istiyorum. Teknoloji ile problemim yok. Ben teknolojinin mekanik kısmı ile barışığım.
Ancak özel bir ağaç cinsinin suda ıslatıldıktan sonra, günlerce cendere altında tutularak kavislendirilmesiyle imâl edilen, tahta iskemlelerin sıcaklığı ve kuşatıcılığını yeniden icat etmeye kalkışmak ne kadar abes!
Annelerimizin lavanta tohumu ve naftalin ile çeyizlerini emânet ettiği, pirinç kuşaklı ceviz sandıkları, hangi yeni yetme dolap veya mobilya ile mukayese edilebilir ki? Ya radyolar… İnsanda hürmet ve muhabbet duyguları uyandıran, pırıl pırıl cilâlı, goblen göğüslüklü, cam kadranlı, ebonit düğmeli kadim zaman radyoları; üzerinde bir ev hanımının veya genç kızın nice zaman göz nuru dökerek dünyaya getirdiği bir dantel örtüden ayrı düşünülebilir mi?
Siyah beyaz filmlerin giyim, kuşam tarzını hatırlarsanız; dekolteye prim vermeyen mahfuz çizgiler, birbirinden tatlı, şirin ve şık şapkalar, sade ve kibar pabuçlar, dökümlü etekler, herkesin terzisinin stilini temsil eden ağırbaşlı tayyörler ve belki hepsinden daha önemlisi “Hanım” kavramını tek başına temsil edecek kadar vakur o güzel saç stilleriyle zarif hanımlar...
Hepsi beyefendi erkekler. Kruvaze veya spor dökümlü ceketler, ağırbaşlı pardösü ve paltolar; göbekten kemerli ve hafif pleli pantolonlar...
Beylerin kıyafetleri hanımlara oranla az olur. Bir günlük, bir de gişilik (gezmelik) kıyafetleri vardır. Gezmelik olanlar ütülü bir şekilde itinayla saklanır.
Bugünün hâkim modası insanları, elbise taşıyan birer manken olmaya ve insandan ziyade onun çerçevesine yani giyim, kuşama dikkat etmeye yönelttiği için zevkimizi TV’ler belirliyor. Asla giymem dediğimiz şeyleri bugün herkesten önce, moda diye biz giyiyoruz.
Küçük bakkal dükkânlarını, sanki sihir gösterir gibi kaşla göz arasında işini hünerle gören tamirci esnafını, taş kaplı sokakları, tahta ve sabun kokusunu, kalaylı çorba ve hoşaf taslarını, kapaklı yemek sahanlarını, iple çalışan çıngıraklı kapı zillerini, eski siyah telefonları, kanaviçe yastık örtülerini, sevgi ve emek mahsulü dantellerle süslenmiş, kardan ak ‘beyaz işi’ pencere perdelerini, adam gibi selâm alıp vermeyi özlüyorum…
Söyledim ya… Geçmişi özlüyorum.
YORUMLAR
Hocam , geçmiş varya bizim özümüz. Özü özlememek olurmu. Amatör kişiler kendiliğinden eskiden kullandığımız eşyaları toplayıp serği açarlar da görünce gözlerimiz dalar gider ya.
Bu mükemmel yazıda bizi uçan halı ile alıp götürüyor. gözler kapalı.
selam ve saygılarımla
sevgidamlalarim
Gerçekten çok güzel bir yazı kaleme almışsınız , inanın hepimizde sizinle aynı görüşü savunuyoruz , ama işte gelin görünki teknoloji ilerledikçe bizde insanlık olarak içinde daha çok kayboluyoruz. Sevgiyle selamlar duyarlı yüreğinize...
sevgidamlalarim
Ah kardeşim ah, sen de ne çok şeyi özlüyorsun. Ben selam alıp verme dışında bir şey özlemiyorum. Hele çamaşır leğeninin başında akşama kadar çamaşır yıkamayı hiç özlemedim doğrusu...
Güzel bir yazıydı tebrikler sevgilerimle...
sevgidamlalarim
Teknoloji, maddecilik alıp götürdü tüm doğallığımızı, güzelliğimizi, sıcaklığımızı. madenden yaratıklar olduk, buzdan ilişkiler kurduk. Güneş yaklaşmalı bize, ıstmalı, eritmeli. Ancak o zaman bulabiliriz yeniden kaybettiğimiz değerleri, doğallığı, güzelliği. Olur mu dersiniz ? Umudumuzu yitirmeyelim biz, derim.
sevgidamlalarim
evendim çoçukluk yıllarına alıp götürdünüz.hüzünlendim okurken
öyle bir zamana geldikki sokağındaki komşun selam vermıyor
eski dostluklar yok
beğeniyle okudum yazını saygı ve selamlarımla
sevgidamlalarim
Yeni nesil bu anlattıklarınızı duyup hissedemezler. Onlar aynı tabaktan yemek yemek, aynı tastan ( tepsiden ) çorba içmenin hazzını da bilmezler. 4 odanın bir sofa ya ( salona) açılan kapılarını da bilmezler. Dede, nine, anne ve babalar ile çocukların bir yer sofrasına kurularak çalakaşık ettikleri yemeklerden bihaberdirler.
Ya o komşuluk münasebetleri...İlk heyecanların duyulduğu yıllarda perde aralarından kaçamak bakışları...Mahalle çeşmelerinden sularını temin eden kızlarımız...Nice yavukluları misafir eden çeşmeler...Yıllık ihtiyaçların giderildiği ve senede bir defa kurulan panayırlar...Kına geceleri, düğünler, ve cenazeler...Ebe teyzenin ellerine doğan bebeler...İnsanlar...Sevgiler...Aşklar...Her şey doğal, saf, temiz, duru...Özlüyor insan tüm olumsuzluklara rağmen.
Çok güzel bir anlatımla hatırlatmış değerli kalem.
Tebrik ediyorum.
sevgidamlalarim
Haklısınız değerli kardeşim ,geçmişin o kadar çok güzelliklerini özlüyoruz ki ,anlatmakla bitmez.
sevgidamlalarim
Geçmişi özlüyorum derken tarih kısmını fluu geçtiğiniz için tam seçemedim lakin satır aralarınaki ip uçlarından bayağı bir eski geçmişi özlediğinizi anlıyorum. Yanılıyormuyum yoksa. Yetmiş desem, yok yetmiş biraz fazla oldu, atmış desem eh biraz yaklaştım herhalde, elli desem, elli, elli. Bir elli yıl geçmişi anlıyorum ben bu satırlardan. Biraz kurban pazarlığı gibi oldu ama elliye bağladık işi sonunda.
Yok, yok benim o kadar eskilerde gözüm yok, şöyle otuz otuzbeş yıl geriye gitsem bana yeter. Fakat işin ilginç tarafı sadece benim istememle, özlememle olmuyor. Tatar Rahmi, Kayserili Yılmaz, Adanalı Cebrail, Malatyalı Sabri, Kocabaş Hakan,rahmetli Çiko Tansel, Urfalı Clay(adı Muhammed Ali idi bu yüzden Clay derdik-“kıley”diye okunur) Trakyalı Beyazıt, Pervin, Gül; Nesrin, Suzan, Şahin onlarında istemeleri lazım. Yoksa tek başıma ne yaparım ben.
İşe bak ciddi, ciddi kaptırmışım kendimi, olsun bırak yaşamayı özlemi bile güzel eskinin
Tebrikler, saygılar, selamlar
Ağyar tarafından 3/21/2010 7:49:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
sevgidamlalarim
Anlattıkların; masumiyeti, saflığı, duruluğu, benzersizliği, sahtecilikten ve yapmacıklıktan uzaklığı, suni olmayan gerçek olanları yeniden ipe sermiş. Bahar geldi, herkes içindeki eski güzellikleri havalandırsın. Çünkü ihtiyacımız var. Teşekkürler ediyorum. Çok güzel anlatımın için. Yürekten kutluyorum.
sevgidamlalarim
Yıkılıyor bir bir eski evler, içlerindeki anıları saklayacak duvarlar ve oymalı pencere pervazları yok oluyor. Kalemler güçlü ise böyle, hafızaya kazınanları yazmalı ki geriden gelenler ve gelecekler bilmeli biz nasıl ve hangi şartlarda meyvelendik.
serap hoca tarafından 3/21/2010 4:12:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
sevgidamlalarim
insan yaşı kemale ermiye başladıkça geçmiş özlemide artıyor galiba...
bu özlemler arasında radyo anlatımınız o kadar hoşuma gittiki.
başına birikip te arkası yarın dinlediğimiz günler geldi aklıma..
ve işin özü finalde adam gibi selam alıp verme...
hangimiz özlemiyoruz acaba...
güzel yazınızı
yürekten kutluyorum
her dem saygılarımla.