Türkiye Gerçekten Laik Bir Devlet mi?
Laikliğin ilk ve ortaöğretimde bize öğretildiği gibi “din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması” tanımlaması tamamen bir aldatmacadır. Gerçekte laiklik, dinin siyaseti yönetmemesidir. Oysa Türkiye’de din, tarikatların sayesinde, siyaseti yönetmektedir. Bu gün siyasetin zirvesindeki bir çok bakan, milletvekili ve bürokrat tarikatlar kanalıyla yetiştirilip siyasete sokulmuş ve ülke yönetimine egemen olmuştur. Ülkemizde yıllardan beri iktidar olan sağcı siyasi kadrolar hep bu tarikatların üyesi, tarikat şeyhlerinin müritleridir.
Anayasasında açıkça laik olduğu ilkesi yer alan Türkiye Cumhuriyeti, ne yazık ki laiklik karşıtı unsurları da kendi yetiştirmektedir. Örneğin nitelikli din adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş olan “İmam Hatip Liseleri”, Atatürk’ün ölümünden sonra bu amacından saptırılmış, laik cumhuriyete düşman yetiştiren kurumlar haline getirilmiştir. 1938 yılında tamamen kapatılan İmam Hatip Okulları, 1950 den sonra birer ikişer açılmaya başlanmış ve bu tarihten sonra sayıları hızla artmaya başlamıştır. İktidara gelen her siyasi parti, dinci kesimin oylarını alabilmek için İmam Hatip Okulu açma yarışına girmişlerdir. Bu gün sayıları yüzlerce olan İmam Hatip Okullarında yüz binlerce öğrenci dini eğitim almaktadır. Şeriatın devlet eliyle desteklendiğinin en somut kanıtını (1), İmam Hatip Okullarındaki “kız öğrenci” sayısındaki artış göstermektedir. İslamiyet’te kadınların hizmetine hiç gerek duyulmadığı halde on binlerce kız öğrenci bu okullarda eğitim görmektedir. Bu kurumlarda yetişen öğrencilerin gerçek niyetlerinin “imamlık” olmadığı bilinmektedir. TÜSİAD’ın 1990 yılında yaptırdığı bir araştırmaya göre (2) öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarına katılan İmam Hatip Lisesi mezunlarının büyük çoğunluğu hukuk fakülteleri ile fakültelerin kamu yönetimi bölümlerini tercih ettikleri tespit edilmiştir. Devletin yönetici kadroları bu fakültelerden mezun olan, İmam Hatip Okulu kökenli, şeriat yanlısı idareciler tarafından doldurulmaktadır.
Türkiye’nin hep bir çelişkiler ülkesi olduğu söylenir. Bu söylem yüzde yüz doğrudur. Türkiye Cumhuriyeti laiklik karşıtı unsurları besleyip büyütür, sonrada bunların dini simgelerle, örneğin türbanla, kamusal alanlara girmesini de yasaklar. Devlet kurumları arasındaki çatışmayı da bu şekilde körükler. Yani anayasasında açıkça belirttiği laiklik ilkesinin korunması görevini bir kısım kurumlara verirken öbür taraftan da bu ilkeyi yok edecek kurumları da kurmaktadır. Yani “tavşana kaç, tazıya tut” demek misalinde olduğu gibi...
Devlet, bütçesinden din hizmetleri için Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin birkaç katı kaynak ayırmaktadır. Okulların su, elektrik ve doğal gaz borçlarını ödeyemedikleri için elektriği, suyu ve doğalgazı kesilirken, camilere bedava elektrik, su ve doğalgaz verilmektedir.
Bu gün Türkiye’de 780 kişiye bir imam, 900 kişiye bir doktor, 350 kişiye bir cami 60 bin kişiye bir hastane düşüyor. 80 bin cami, 67 bin eğitim kurumu, 35 bin cami yaptırma derneği sadece 96 kültür ve sanat derneği (4) varken Türkiye’nin laik bir devlet olduğu söylenebilir mi? (3)
Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olabilmesi için öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tamamen özerkleştirilmesi gerekir. Devlet bu kurumun işleyişine, finansmanına kesinlikle karışmamalı, personelinin maaşları genel bütçeden ödenmemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı mali kaynaklarını kendisi yaratmalı, personelinin ücretlerini kendi ödemeli ve din adamı ihtiyacını kendi belirlemeli ve yetiştirmelidir. İmam Hatip Liseleri Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmeli, ihtiyaç fazlası liseler normal liselere dönüştürülmelidir. Bunlardan daha da önemlisi “Kuran Kursları” tamamen kapatılmalı veya bu kurslara 18 yaşından küçüklerin gitmesi yasaklanmalıdır. Bunlar yapıldığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğundan söz edilebilir.
(1) Erbil Tuşalp, “Şeriat A.Ş”,
(2) Zekai Baloğlu, Türkiye’de Eğitim Raporu, 1990
(3) Erbil Tuşalp, a.g.e. sayfa 79
(4) Tufan Türenç, 23.07.2007 Tarihli Hürriyet Gazetesi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.