- 7883 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“Başarı”nın Etimolojisi ve “Başarısızlığımızın Etimolojisi”
Sanal ortamda Google’da Türkçeyle ilgili bir konuyu ararken, kökenbilgisini (etimolojiyi) ilgilendiren bir yazı ilgimi çekti. Eleştirmenlerden biri, Yalvaç Ural’ı bir dil hatası yüzünden haklı olarak eleştiriyor. Yalvaç Ural, “başarı” sözcüğünün “baş” ve “er” sözcüklerinin veya “baş” ve “arı” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş olabileceğini ileri sürüyor. Yani sözcüğün yapıca “bileşik” olduğunu öne sürüyor. Eleştirmen de, haklı olarak, onu yerden yere vuruyor.
Yalvaç Ural diyor ki: "Baş-arı olmadan bir kovan ailesi çoğalamaz, bal yapamaz ve soyunu devam ettiremez. Başarı, baş-arı olunca elde edilir. Başarabilmek için baş-arı olmak gerekir." Yalvaç Ural hızını alamıyor. Diyor ki: "Baş-er için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Askeri rütbelerin adlandırılışı da arılardan esinlenilerek üretilmiştir. On kişinin başı olana onbaşı, yüz kişinin başı olana yüzbaşı, bin kişinin başı olana binbaşı dendiği gibi."
Asıl mesleği gazetecilik olup dilciliğe soyunan o kadar insan gördük ki, bu dostlarımız, bazen asıl mesleklerini unutup dil uzmanlığına soyunuyor, ahkam kesiyor. Elbette dil toplumun malıdır ve dille ilgili görüşlerini herkes söyleyebilir; ama kendinden geçercesine, görüş ve sanılarını kimse bilimsel doğrular yerine koyamaz.
Biz yine de söyleyelim: “Başarı” türemiş bir sözcüktür ve iki yapım eki alarak oluşmuştur: Baş-ar-ı. Aldığı ilk ek, addan eylem yapan ektir. Mor-ar, kız(ıl)-ar, sar(ı)-ar, iç-er, yeş(il)-er, yaş-ar...
“Sözcüklerin yapısı”nı incelerken öğrencilerime, içinde “sıcak” sözcüğünün geçtiği bir cümle yazdırmış ve bu sözcüğün yapısını sormuştum. Hepsi, bunun yapım eki almamış “basit” bir sözcük olduğunu söylemişti. Bu sözcüğün “ısı” kökünden –cak ekiyle türetildiğini, “oyuncak” sözcüğünün de benzer yolla oluşturulduğunu belirtmiştim.İkna olmadılar Eski öğretmenlerine ve tanıdıkları değişik öğretmenlere bunu soracaklarını söylediler. Aradan bir iki gün geçince bir öğrencim, sınıfta dedi ki :”Öğretmenimden bilgi aldım, diyor ki ‘sıcak’ sözcüğü basit bir sözcüktür. ‘ısı’ sözcüğünün ‘sıcak’la hiçbir ilgisi olamaz.” Hadi bakalım kolay gelsin öğrenciye... Şimdi kim doğru söylüyor? “ısı” ile “sıcak” arasındaki anlam ilgisini kuramayan bir Türkçe öğretmenine ne demeli şimdi? Zavallı öğrenciler kime inansın?
Bir gazetecinin bir yazısında okumuştum: “Türkçe sözcüklerin sonunda iki ünsüz bulunmaz.” diyordu. Hiç düşünmeden yazılan bu cümlenin ilk sözcüğüne dikkat edilseydi, “Türk” sözcüğünde bu düşüncenin yanlış olduğu rahatlıkla anlaşılırdı. Biraz daha düşünülseydi “alt, üst, art, berk, sert...” gibi pek çok sözcüğün bu düşünceyi yalanlayacağını görebilirdi yazar. Ama dile saygı ne gezer! Düşünmeden yazmak daha kolay tabii.
Üniversitede bile bazı öğretim görevlileri, duygusal ve bilimdışı bazı dedikoduları “bilimsel” diye yutturmaya çalıştıktan sonra... Şu rivayeti duymayan var mıdır? Güya Türkler bugünkü Amazon bölgesine geliyorlar. Amazon Nehri’ne bakıp: “Amma uzun” demişler ve “Amazon” adı böyle oluşmuş. Vay be, ne bilimler yapıyoruz bu mantıkla.
Edebiyat tarihimiz de tarihçilik anlayışımız da birçok eserde buna benzer dedikodularla örülmüştür. Yani uyusun da büyüsün ninni... Üniversite yıllarında Namık Kemal hakkında bir bilgi arıyordum. Yanlış hatırlamıyorsam, Nihat Sami Banarlı’nın bir kitabında ilginç bir not dikkatimi çekti: Namık Kemal’in ilk şiirini dört yaşındayken yazdığını belirtiyordu. Bunun hikayesi de şöyle: Güya Namık Kemal dört yaşındayken annesiyle sokakta yürüyormuş. Ayağı bir kaldırım taşına takılıp düşmüş. Mahcup olan Namık Kemal, ayağa kalkmış ve kaldırım taşına öfkeyle bir tekme savurmuş, demiş ki: “Anasını sattığımın kaldırımı/ Acıttın baldırımı.” Ve bu sözler onun, 4 yaşındayken söylemiş olduğu ilk şiir olarak kabul edilirmiş. Bu notu okuduğumda öyle gülmüş öyle gülmüştüm ki...
Hani bizde tarih incelemelerinde “belge”cilik Mehmet Fuat Köprülü’yle başlamıştı, hani tarihçilik anlayışımız değişmişti? Dedikoduyla tarih yapmaya devam ediyoruz ne yazık ki. Üniversitelerde ciddi kaynaklar edebiyat tarihine böyle yaklaşırsa, o bilgilerle yetişen öğretmen, tarihi nasıl anlatır acaba?
Bir gazetecinin dilciliği; bir mankenin ekonomi yazarlığı, bir doktorun mühendisliği, bir öğretmenin doktorluğu kadar komik olur. Sahi, bu ülkede neden herkes kendi işini yapmıyor?
Başarısızlığımızın etimolojisini sanırım burada aramak daha doğru olur. Bugün gördüğümüz manzara daha çok doğruluyor bu söylediklerimizi. Ama bir konuda konuşması gereken asıl kişilerin sustuğu bir ülkede de olur böyle şeyler, normaldir.
Nuri SAĞALTICI
Yazar Eposta : nurisagaltici@
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.