- 774 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Uyku Hali...
Kaybolmuş zamanın içinde bırakıyorum rüyalarımı. Bölük pörçük sesler doğuyor geceye, sessizliği bir çığlık bölüyor… suskunluğum dağılan bulutlar misali parça parça dağılıyor. Susmuyorum artık… çığlık çığlığa uzaklaşıyorum senden. Neden kaçtığımı nereye kaçtığımı ben bile bilmiyorum ama gidiyorum.
Uzak şehirlerde kalabalığın içinde sakladığım yalnızlığa selam çakıyorum. Demir parmaklıklarla sarılmış dört bir yanım uçurum sanki. Kulaklarımda çınlayan sessizlik öyle huzur verici değil. Karanlık koyu kara, zifiri kara gecelerin içine ilmek ilmek işlenmiş benim gelişim. Marşlar çalınıyor gelişime, kırmızı halılar yerde; sere serpe…
Gözlerin doğuyor karanlığın içine, bir sıcaklık hissediyorum sanki titreyen bedenimde… kolların öyle sarmış ki bedenimi, kurtulmak bile istemiyorum…
Sonra derin bir sessizlik, bir uyku hali…
Uyanmak istemiyorum; gözlerimi araladığımda yanımda seni bulamama korkusu içimi kemiriyor adeta. Uyumuyorum aslında ama gözlerim sımsıkı kapalı. Nefesini hissediyorum nefesimde. Sanki öyle yakınsın ki bana; elimi uzatsam sana çarpacak, dokunsam bir yıldız gibi kayıp gideceksin sanki avuçlarımın içinden…
Korkuyorum…
Kulağımı tırmalayan bu çığlıklar, bu kahkahalar ürkütüyor beni. Bir şey var sanki göğsüme saplanmış ara sıra acı veren bir şey… yutkunamıyorum…
Çekip çıkarmak istiyorum ama aşkından ezilen kollarımı hareket ettiremiyorum. Tarif edemediğim adını bile bilmediğim bir huzur var içimde. İçimden bir his emin ellerdesin diyor… sen misin o ellerin sahibi?
Ağlamak istiyorum…
Boğazıma düğümlenen hıçkırıklar bıçak gibi çizip geçiyor yüreğimi. Bir yumruk düğümleniyor sanki genzime. Yüreğim ıslanıyor… o an anlıyorum ki gözlerim değil yüreğim ağlıyor…
Acizim…
Hiç olmadığım kadar. Çaresizim, takatsiz dizlerimin titremesine bile engel olamıyorum. Soluduğum havadaki kezzap kokusu içimi yakarken; oturduğum yatağın başucundaki ben, dizlerimi karnıma çekmiş acıyan yerlerimi izliyorum… kollarımdan sanki bir ırmak akıp gitmiş öyle derin bırakmış ki yatağını…
Canım acıyor…
Hayır, canımın acıtan ne gidişin ne de gelmezliğin… yarım kalan koca bir aşk yakıyor içimi. Söküp atamıyorum ki yüreğimden sanki kördüğüm olmuş… Dayanamıyorum gelmeyeceğini bile bile beklemeye. Yokluğun, her an her dakika beni benden alıp giderken yavaş yavaş ölüyorum sanki.
Hişttt…
Diyor gaipten gelen bir ses. Sakın ağlama… acımıyor yaraların; hiçbir yaran, yüreğindeki kadar derin değil çünkü. Daha derin yaralar açmalısın bedeninde, açmalısın ki yüreğinin acısını duymayasın. Eğer acıtmazsan canını, yüreğindeki yara öldürecek seni. Sen yaşamalısın diyor sonra… bu acıya inat canını acıta acıta yaşamalısın. Yoksa bu yara öldürecek seni… ardına bakmadan gidiyor ve avuçlarıma küçük bir demir parçası bırakıyor…
Yaşamak istiyorum..
Soğuk demir parçasını hissediyorum tenimde… akıp giden kanlar sanki yüreğimden gidiyor… biliyorum ki artık acımayacak içim biliyorum ki ben yüreğimi yerinden söküp atıyorum…
Ve seni…
Sararmış sayfalarda bırakıyorum. Kırmızı mürekkeple yazdım veda mektubumu…son satırda sana ve aşkıma ELVEDA…
Ve uyku hali…