- 2096 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KARTALLAR AĞLAMAZ
Kartallar henüz yükseklerden ve tek başına uçmayı keşfetmemişlerdir.Kargalar gibi alçaktan uçarlar ve sürüler kalinde yaşarlardı..Yani kendilerine göre rahat ve güvenli bir hayatları vardı.Günlerini kurtarmak için yaşarlar ve uçarlardı.Günlerden bir gün ailesini mutlulukla ören bir çift kartalın yavrusu olur.Yumurtadan ilk çıktığı ve dünyaya gözlerini ilk açtığı andan itibaren bu kartalın kaderinin farklı olacağı ve ne kadar kesif bir kartal doğduğu belliydi aslında.Ve kartalların çok görmüş ve geçirmişlerinden biri ona yükseklere ait olan anlamına gelen Auris ismini koyar.Bu isim günübirlik ve korkakça yaşayan kartallar için çok uzak ve hiç bir anlam ifade etmeyen bir isimdi.Bu yavru farklıydı,bakışları,konuşması,duruşu herşeyiyle farklıydı ve bu yavru annesine,babasına.etrafındaki tüm kartalları baştan aşağı süzüyordu.Bu kadar görkemli ve usta bir heykeltraşın elinden çıkmışçasına kusursuz yaratılmalarına rağmen neden kargalar gibi alçaktan uçtuklarını anlayamaz bir türlü.Bu sorular aklını kurcalar sürekli olarak.’Neden böyle neden,niye farkında değiliz güçlü kanatlarımızın ve yeteneğimizin?...diye söylenir sürekli olarak.Bu söylenmelerine birkaç kez gizlice şahit olan annesi onun ne kadar mızmız ve sorunlu yavru olduğunu düşünüyordu.Ama etrafındaki en yakınları onun içindeki cevheri görmezlikten gelip,anlamsız bakışlarla onu yererken o büyümeyi,uçmayı hatta çok uzaklara uçmayı istiyordu.Diğer kartalların yapamadığını,görmezden geldikleri ihtişamlı yaratılışlarını onurlandırmayı istiyordu.Auris diğer yavrular gibi olamıyordu.denemiyor değildi,onlar gibi sıradan ve basit olabilmek için elinden gelen herşeyi yapıyordu fakat olmuyordu.Auris farklı yaratılmıştı.beden olarak aynıydı diğerleriyle ama düşünce olarak ovayla sarp dağlar arasındaki fark kadar uçsuz bucaksız farklar vardı diğer basit yaşantılılarla kendi arasında.arkadaşlarıyla ilişkilerinde hep zıt taraf oydu.oyunları bozan,sınırları zorlayan ve pervasızlığıyla arkadaşlarının gözünü korkutan hep oydu,Auris oyunlarında hep yükseleri hedeflerdi.haliyle yüksekleri sevmeyen arkadaşları onunla oynamak istemezdi.bunun sonucu olarak açan bir çiçekten uçuşan polenler gibi günden güne eksildi arkadaşları etrafından.Gidişinin kötü olduğunu düşünen babası Aurisle erkek erkeğe konuşmaya karar verdi.
Bir akşam Aurisi karşısına alıp’ne yaptığını bilmiyorum oğlum ama ne ne yaptığını bilmediğini gayet iyi biliyorum’ dedi.
Konuşma ağır geçeceğe benziyordu küçük Auris için.Bu konuşma onun aklının kanatlarını budayacak mıydı yoksa daha da palazlandıracak mıydı?
Babası devam etti.’etrafına bir bak gördüğün duyduğun bütün herkes ve bütün kartallar huzur içinde ve içiçe yaşayıp gidiyor ama sen...sen çıbanbaşı gibi durduk yere sorun çıkartmayı kendine görev edinmiş gibi davranıp duruyorsun.İsteğin de ne yapmadık senin için?Bir dediğin iki oldu mu hiç ?’.
Auris’in gözlerinde hınçla hatrın karışımı sonucu olarak iki damla yaş birikti ama o küçük gurur abidesi sırf kendine duyduğu saygıdan ötürü dükmedi gözyaşlarını.
O konusmadan sonra aklının kanatları daha palazlanmıstı genç Aurisin.Günler daha fazla üstüne gelmeye başlamıştı.Bir süredir saklayıp kafasında derinden derine planlar yaptığı kaçıp gitme fikri baskın hale gelmeye başlamıştı bile.Zaten kanatlarının iyice geliştiğini düşünüyordu.İlk uçuş denemesini yapmak için fırsat kolluyordu.Hep hesaplıyordu ölümü hesaplıyordu,hayallerini hesaplıyordu,onların peşinde mi koşacaktı.Yoksa ömrünün sonuna kadar sünepe,günlük yaşayan bir kartal olarak mı kalacaktı?Aklında sadece bu düşünceler dönüp duruyordu.Hiçbir kartalın şimdiye dek bu kadar yakın olmadığı ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiye bu genç yaşında yakındı.Üç seçeneği vardı;ya kanatlarının hainliğine uğrayıp ölüp gidecek ya da o uçurum kenarından özgürlüğe savuracaktı kanatlarını.Uyuyamıyordu bu düşüncelerden bir yanı anne babasının evde olmadığı bir anda denemek istiyordu bu gerçeği,diğer yanıysa annesiyle babasının hiç evden gitmemesini istiyordu.Zor bir seçimin verdiği normal sancılardı yaşadıkları.Günlerden birgün bir yanının korktuğu birşey oldu ve anne babası yuvadan bir süreliğine ayrıldı.Yavruları binbir tembih ve tehtidle yuvanın dışına çıkmamaya ve bir delilik yapmamaya ikna ettiler ya da onlar öyle sanıyordu.Auris şaşkındı bu tanrının önüne koyduğu bir fırsat mıydı yoksa bir intihar öncesi son dönemeçmiydi.Tanrının ona bu sunağından sonra seçim sırası artık Aurise gelmişti.Bu küçük yaşında böyle bir seçim...inanılır gibi değildi.Dizlerine kapanmış başını kaldırdı ve yuvanın kenarına doğru küçük çekingen adımlarla ilerledi.Yuvalarının hep alçakta olduğunu düşünürdü.Oysa ne kadar yüksek geliyordu şimdi Aurise.Bir an yükseklerin kartallar için bir hayal olduğunu düşündü saçmalıyordu.Göze alınan her büyük riskin sahibi gibi gitmekle gitmemek arasındaki verilen kararda en keskin çizgini üzerinde duruyordu çünkü.Aklında mantıklı ya da mantıksız sayısız fikir dolaşıyordu.
’Tamam bu sefer olacak yapacağım,tereddüt yok,tereddüt yok Auris’ dedi kendi kendine.
Kanatlarını açmış tam atlamaya hazırlanırken ayakları geri geri gider oldu ve bir süre daha düşünmeye karar verdi.Yine başını dizleri arasına alarak düşünmeye başladı.Böyle olmamalıydı yumurtadan çıktığı günden beri bu günü hayal ediyordu fakat şimdi neden ayakları geri geri gidiyordu.Böyle olmamalıydı.Tam hayallerini bir köşesinden yakalama fırsatı geçmişti eline ama o nutku tutulmuş biçimde oturuyordu.Acaba kendimi sadece hayallerle avutup bu gün için hiçbirşey yapmadım mı? diye düşünüyordu.Sonradan sonraya başını gizlediği dizlerinin arasından kaldırdı ve içinde korkunun yerini cesaret almaya başlıyordu belli ki.
’Bunun için dünyaya geldim,bunun için büyüdüm,şimdi amacıma ramak kala korkaklar gibi başımı dizlerimin arasına alıp korkaklar gibi sonucu olmayacak biçimde düşünüyorum’ dedi.
Bunun için doğduysam ölüm de buna dahildir diye haykırdı,gereken tek şey bikaç dakikalık bir cesaret ve gözerimi kapayıp atlamak dedi’.Aşağıya bakmadan yuvanın kenarına geldi,hala dizlerinin titrediğini farketti.Fakat bu sefer farklıydı küçük bedenini bütün ihtişamıyla ele güne karşı gerdi.Bu bir gövde gösterisiydi adeta.Bakın ahmaklar!sizin yapamadığınız,yapamayıp da kargalarla kendinizi bir tuttuğunuz şeyi birazdan ben yapacağım der gibiydi.Genç kartal Auris bu sefer emindi,son kez gerildi ve bedenini kendine sonsuzluk vaad eden gökyüzünün kollarına bırakıyordu.Oysa o çok sevdiği arzuladığı gökyüzü neleri almıştı kucağına ve kimleri çalmıştı yerden yerlere...Adının anlamını tam anlamıyla taşıyordu kişiliğinde,yükseklere aitti.Yüksekler onu kabul etmese bile kendini kabul ettirecek kadar azimli...Gökyüzü onu kucağına almış gibiydi.Bir iki tane cenin şeklinde takladan sonra yüzünü gökyüzünün sonsuz havasında yıkıyordu.Dünyaya gözünü açtığı andan itibaren hayalini kurduğu şey gerçek oldu.Bundan daha büyük mutluluk ne olabilirbak küçükken babasının ona sanki bu günleri tahmin etmiş gibi verdiği bir tüy geldi aklına’ bak oğlum!’demişti.’çok uzaklarda bulduğum bir tüy bu,uzak olan herşey değerlidir,unutma!gün olurda uzaklarda olursa bedenin ve kalbin bu tüy gibi olursun’demişti.Ve Auriste şimdi babasına bir mesaj olsun diye tüyü yuvasına bırakıp uzaklaştı yuvasından.Bazen gitmek gerekir ya yapmak için doğduğun şey için geride bırakırsın ya sevdiklerini,bikaçdamla gözyaşı akar gözlerinden kalbine.Bu duyguyu Auriste yaşadı ve ve geçmişine minnettar bir şekilde gururlu bir şekilde kendi bilinmeyenine kanat açtı.Auris uzun süre kalbinin pusulasının götürdüğü yerlere uçtu.soğuk iklimler,sıcak iklimler hepsini tattı,hiçbir kartalın görmediği yerler gördü.Kimsenin tadına bakmadığı avları tattı.ne kadar garipti Auris’in yaşamı o küçücük basmakalıp dünyadan yükseklere çıkmak.eşşsiz bir duyguydu,bedelleri olsa da.Yine kafasında bunun gibi sayısız fikirler dönerken biraz soluklanıp yorgunluk gidersin diye yükseklerde sarp bir kayanın ucuna kondu genç kartal.ihtişamlı bir manzaraydı.Kendi de öyleydi.Hiçbir kartalın tatmadığı bir duyguyu yaşadığını sanıyordu.Derken güneş ışığının bir süzgeçten süzülür gibi bulutların arasından süzülen ışık hüzmeleri arasından,o yüksek bulutların arasından yırtıcı bir ses duyuldu,meydan okuyucuydu.Bu...bu bir kartaldı.İnanılmaz yükseklerde bir kartal vardı.Eli ayağınakarışmış bir biçimdeydi.Acaba yıllarca kendimi mi kandırdım ben,bi yalan uğruna mı bıraktım yuvamı yudumu diye soruyordu kendine.Heyecandan titreyen ayaklarından beklenmeyen bir atiklikle fırladı yükseklere doğru .Kimdi bu kartal öğrenmeliydi.heyecanını kursağında bırakan.Uçtu,uçtu,diğer kartalın yanına gidene soluk almayı zorlaştıran bir hızla uçtu.Yüksekteki kartalın yanına yaklaştıkça biraz daha belirginleşiyordu silüeti.Heybetliydi,görmüş geçirmiş bir duruşu vardı.Bir süre ihtiyar kartalı süzdükten sonra dayanamadı sordu:
’merhaba,ben Auris sizi tanımıyorum kusura bakmayın bu cesaretimi bağışlayın ama buralarda bir kartal görmek beni şaşkına çevirdi.Hele de bu kadar yükseklerde uçtuğunuzu görünce...’
Yaşlı kartal suratında tevazu dolu bir gülümsemeyle:
’Tek yükseklere sevdalı sen misin evlat?’diye cevapladı bu toy kartalın çekingen ve titrek sorusunu.
Pek bir acemi gelmişti Auris bu görmüş geçirmiş kartalın gözüne ama sert bir kartala benziyordu.Çok görmüş ve çok ava çıkmış olacak ki bu kadar keskin bakışlarla süzebilirdi etrafı.Gençliğini görü gibi oldu genç kartalın gözlerinde.O da böyle tutkulu ve hırslıydı ve alabildiğine inatçı.Ama bu kartal ondan daha inatçı gözüküyordu.Zamanında onun yapamadıklarını, korkup göze alamadıklarını gözealabilecek gözü karalıktaydı.Daha sonra bulutlu düşüncelerden kafasını kaldıran yaşlı kartal Aurise bir teklifte bulundu.
’Evlat! Nereden gelip nereye gideceğini bilmiyorum ama uzun zamandır yalnızlıkla boğuşuyorum.Eğer gidecek bir yerin varacak bir menzilin yoksa bu yaşlı kartalla birlikte göklerin en yüksek noktalarında kanat çırpmaya ne dersin?’
Auris’in ağzından kekelemeyle karışık tek kelime çıktı.
’memnun olurum’.
Büyülenmişti Auris.Yaşlı kartalın tapıcak bir kartal olduğunu dahi düşünmüştü.Daha sonra yaşlı kartalın adının telaffuz edilmeye edilmeye adını kendisinin bile unuttuğunu ona üstad dediklerini öğrendi.Karşılıklı bir dostluktu bu Auris oan gençlik ve unutulmuş tutkularını hatırlatıyor.O da Aurise bilgeliği ve tecrübeyi aşılamaya çalışıyordu.Bu aşı tutacak mıydı belli değildi.Çünkü genç kartalın kanı kaynıyordu.Yapılmayanı yapma tadılmayanı tatma tutkusu sönmüyor.törpülenmiyor aksine daha da alevleniyordu.Düşünceler sarmaya başlamıştı Aurisi. Üstad kartal ondaki bu durgunluğun farkındaydı ama ona bu kadar yakın olmasına rağmen hiçbir şey söylemesi ve düşünmekten uçmanın tadını alamamasını farketmemesi imkansızdı zaten bu yaşlı ama tecrübeli gözlerin.Auris ne düşünüyordu bilmiyordu ve bu da onu değişik korkulara sevkediyordu.O aklında Auris hakkında çeşitli korkular üretirken.Aurisin düşünce dünyasında küçükken kendi kendine ettği yemin vardı.’Denemek ya da denerken ölmek’.Sınırları zorlayacaktı,görülmeyen yerleri görecekti,yükseklerden uçacaktı ama o,o ne yapıyordu yaşlı bir kartalın yanında amaçsızca uçuyordu hergün belli saatlerde.Bu düzen sıkıyordu onun deli kanını,tutkularını ve yeminine gösterdiği özeni aşağılıyordu Aurisin.Uzun süre düşündü genç kartal ya sadakatle bağlanacaktı bu görmüş geçürmiş ihtiyatlı kartala ya da doğmuş olduğu şeyi yapmaya devam edecekti.Yani sınırları zorlayacaktı.Hırslı ve yükseklere ait olan genç kartal kararını vermişti.İlk olarak Yaşlı kartala kararını açıklayacak olmazsa kaçıp gidecekti.kanatlarını yükseklere sürmek için.Ve düşündüğünü yaptı,kararını yaşlı kartala açıkladı.Yaşlı kartal suratında bilgecebir gülümsemeyle’emin misin?’ diye sordu.Aksatmadan cevap verdi genç kartal’eminim usta,bana bilmediğim birçok şey öğrettin,yolumu açtın,ufkumu genişlettin ama benim kendime verdiğim sözü henüz bilmiyorsun.Gözümü bu dünyaya açtığım günden beri peşinde olduğum şeyi bilmiyorsun.’dedi.yüzünde endişe kırıntıları beliren yaşlı kartal sordu’neymiş o peşinde olduğun şey’.’Uçmak...yükseklerin de yükseğine çıkmak ustam’diye cevapladı Auris.Yaşlı kartal Aurisin bu gözü karalığından korkmuş olacak ki endişeyle bakışları donuklaştı.Gitmemeliydi Auris gençken onun yapmaya kalkıp da ölümden kılpayı kurtukduğu şeyi yapmamalıydı.Onun bunu yapmaması için üzerindeki nüfuzunu kullanmaya karar verdi.Onu baskı altında tutacaktı kibaşını yükseklere dikmesin.Yüksekleri hedefleyip de canından geçmesin.Ve dediğini yaptı Aurisi korkunç bir baskı altına aldı.O bunu yaparak onu doğru yola soktuğunu düşünüyordu fakat Auris kararlıydı bir yolunu bulup yükseklerin limitlerini zorlamaya.Hatta bir yolunu bulmuştu,yaşlı kartalı bir kereliğine kendisini gelişip gelişmediğini sınama bahanesiyle yalnız uçmasına ikna edecekti.Sonra da büyük an gelecekti her ne şekilde olursa olsun.Fikrini yaşlı kartalla paylaştığında hiçbir cin fikir aramayan görmüş geçirmiş kartal kabul etti bu fikri.Aslına bakılırsa Aurisin bu azmi hoşuna bile gitmişti.Aurise ertesi güne söz verdi.O gece Aurisin aklına çeşit çeşit şeyler geldi ölüm, kalım,başarmak ya da denerken ölmek.öyle ya da böyle uyumalıydı dinç olmak için ve bir şekilde uyudu.Sabahı çakı gibi dimdik ayaklaydı heyecan ve bilinmemezlikonu uyutmamıştı.Dizginlemeliydi heyecanını yoksa denemekten değil de heyecandan ölebilirdi.Yaşlı kartal onu sarp bir kayalığın kenarında bekliyordu.Kayalığın kenarına geldiğinde heyecanı tavırlarından okunuyordu hala ve bu Yaşlı kartalın da gözlerinden kaçmamıştı.O bu heyecanı öğrendiklerini ilk kez hayata geçirecek olmasına verdi.
’Sözü fazla uzatmak istemiyorum evlat,bayağıdıryanımdasın sana öğrettiklerimi ilk kez tek başına uygulacaksın,hazırsan başla.Dikkatlı ol ’dedi ve genç kartala gülümsedi.Auris ise hayatı boyunca peşinde koştuğu şeyi yapacak olmanın verdiği heyecanla kavruluyordu.Auris hoşçakal der gibi baktı diğer kartalın gözlerini içine ve uçup gitti oradan.İlk başlarda olağan ve rutin bir şekilde uçuyordu ve yaşlı kartal onun rüzgarla ahenkle dans etmesini gurula izliyordu...Ama ne olduysa olmuş anlam veremediği bir şekilde Auris rotasını daha da yükseklere kırmıştı,aklındam geçeni yapmıyordur umarım diye korkuya kapıldı yaşlı kartal.Gençken öümden döndüğü şeyi şimdi birbir öğütler verdiği bir kartal yapıyordu.Aklını kaçırmış olmalıydı.Gidip yakalamak istiyordu ama çok uzakta ve yüksekteydi Auris.Yaşlı kartal bunları düşünürken Auris arşın sınırlarını zorlamaya başlamıştı.Yıllarca içinde koruduğu tutku ve biriktirdiği hırla hızlanıyordu.Birkaç dakika sonra öyle bir yüksekliğe geldiki nefes alması zorlaşmıştı ve daha da ileri gittiğinden hiç nefes alamaz olmuştu.Ama yok durmayacaktı hayatı boyunca bir seçime zorlanan geç kartal bu sefer ölüme inat seçimini devamdan yana kullandı ilerledi.Ciğerinde kalan son hava birikintisinin onu götürdüğü yere kadar ilerledi.Fakat bir noktada artık duruyordu herşey.Daha ileri gidemedi.Ufacık kalbi duruverdi ait olduğu en yükseklerde.Ve cansız bedeni inişe geçmişti artık yapacak hiçbirşey yoktu.Amacına ulaşmıştı ait olduğu yerlere ulaşıp canından çok sevdiği gökyüzünün kollarında vermişti son nefesini.Aurisin ruhunu teslim ettiğinden habersiz korku dolu gözlerle izliyordu arasından ışık hüzmelerinin geçtiği bulutları yaşlı kartal.Birkaç dakika sonra Auris’in inişe geçen cansız bedeni gözüktü bulutların arasında.Yaşlı kartal bayılmış olabileceğini düşündü.Diğer ihtimali aklına getirmek bile istemiyordu.Auris’in bedeni yaşamı boyunca hiç ait olmadığı yere inmişti nihayetinde.Şİmşek hızıyla vardı yanına genç kartalın asil bedeninin.Artık yaşamadığını farketmişti.Artık çok geçti.Anlıyordu artık herkesin yapmak için doğduğu şeyi yapmaya çalıştığını.Utandı kendisinden onun bu tutkusunu törpülemeye çalıştığı için.Oysa o ölümü bile göze alamamıştı.Sözde yükseklere sevdalıydı.Bu hikaye yılar yılı dillendi kartalların arasında ve o tarihten itibaren tüm kartallar sevdalandı yükseklere.Auris isdeğini yapamadı belki ama kartalları kargalıktan kurtaran oydu.Ve O TARİHTEN SONRA HİÇ AMA HİÇ AĞLAMADI KARTALLAR BİR DAHA
RECEP BERBER
YORUMLAR
Bir Beşiktaş'lı değilim ama, Beşiktaşlılara gurur verecek bir öykü bu. Çok da güzel üstelik.
Fikret TEZAL tarafından 3/19/2010 9:04:29 AM zamanında düzenlenmiştir.