- 1850 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
TAT
Menekşeler...Çocukluğuma dönüp baktığımda ilk aklıma gelen çiçek.Belkide bunun nedeni:Gizem.O menekşeleri kimsenin bilmediği kayalık köşelerinde keşfeden ve bu tılsımın üzerine efsaneler yazan küçük yüreğim...
Çok sevdiğim Sibel ablamla beraber keşfettiğimiz gözeler,kaynak suları.O benim atım olurdu, ben prenses.Eğilip o suya dudaklarımızı dokunduruken hissettiğimiz haz...Bir daha o masalsı duyguyu asla yaşamayacağımı nerden bilebilirdim ki...
Mayıs ayında önümüzdeki yemyeşil çayırın rengi sarıya boyanırdı.Anneler gününü hep bu sarı çiçekler hatırlatırdı.Şimdiki gibi insanı illaki para harcamaya iten psikolojik baskı yoktu.Biz o zaman bu sarı çiçeklerin annemizi mutlu edeceğine gönülden inanırdık.Oysa şimdi ne kızım buna inanır ne de ben mutlu olacağıma eminim.
Tepelerde saklı köşelerimize gider bu dünyadan sıyrılır sonrada kendi dünyamızın tılsımına bürünürdük.Sibel ablamın Milliyet Çocuk dergisinden Sefillerin, çizgi roman şeklinde yayınlanmış bölümünü okuduğu günü hiç unutmuyorum.Jan Valjan Kozeti almaya gelmişti ve biz hikayenin içinde kaybolup gitmiştik.Yüreğimiz kozetin yüreği olmuş,ağlıyorduk.Hikaye bittiğinde havanın kararmak üzere olduğunu farkettik.Sibel ablam o her zamanki özgün tavrıyla bana döndü ve şöyle dedi:Büyük ihtimalle annelerimiz şu an bizi arıyorlardır ve çok kızmışlardır.Karşılaştığımızda bağırsalarda, dövselerde hiç üzülme çünkü o kadar güzel bir gün geçirdik ki buna değerdi.Gerçekten, Sibel ablamın annesi bizi bekliyordu ve elinde de oklava vardı.Sibel abla bana döndü ve hafifçe gülümsedi,gözleri "anlaştığımız gibi..."diyordu.Avucumun içinde patlayan oklavayı hiç hissetmedim.O an hayattan keyif almanın sırrını keşfettiğimi düşünüyorum.Gündelik acıların üstesinden gelebilen ,her şeye rağmen kendini yaşamayı başarabilmiş bir insan mutlu olmanın sırrınıda çözmüş demekti.Bana kitap okumanın bambaşka dünyalara açılan heyecan dolu bir kapı olduğunu keşfettiren insan, acaba şimdi neredesin? Kitabı sayende sevdim.Senin sayende kendim olmanın değerini ve tadını keşfettim.Değiştin mi?Karıştınmı sıradan insanların arasına.Yoksa sende sıradanlaştın mı?
Ahh ne kadar şanslıydım,şanslıydık.Şu an çocuklarımın daha iyi imkanlarla büyümesi onlara bazen acıyarak bakmama engel olamıyor malesef.Apartman dairelerine sıkışan yürekleri ne tabiatın büyüleyiciliğini hissedebiliyor,ne heyecanı tadabiliyor,nede küçük keşiflerle gelişebiliyor.Evet her şey daha azdı ama kocaman anlamları vardı. Oysa şimdi anlamsız bir kalabalık var hayatımızda.Her şeyi çabucak tükettiğimiz için doyumsuzluğa programlanıyoruz her geçen gün.Elde ettiğimiz şeyin mutluluğu gözümüz diğerine kayana kadar sürüyor.Etraf o kadar çok sahte oyuncakla doluki...Her geçen gün anlamsızlığın batağında biraz daha gömülüyoruz malesef.
YORUMLAR
divanedadaş
bestelenmemiş bile olsalar
benim şarkılarımdı onlar
hayallerim vardı bir zamanlar
bulutların üstünde olsada
hep ulaşmak isterdim onlara
kabuslarım vardı
gecenin karanlığında
kan ter içinde
bıraksalarda beni
benim kabuslarımdı onlar
loş yollarda gezerdim
koca şehirde
adını bilmediğim bir şeyler arardım
yorgun düşsemde sabahlara
çiçeklerim vardı
begonyalarım güllerim vardı
geçip de karşılarına
konuşurdum onlarla
bunu kimse bilmezdi
kanadı kırık
kuşlar düşerdi pencereme
alıp onlara bakardım
su verirdim yem verirdim
iyileştimi de salıverirdim
uçup giderdi ellerimden
bir sabah soluveren
çiçeklerim gibi
çocukluğum gibi, gençliğim gibi
kaybolup giden aşkım gibi.
evet sevgili kardeşim biz çocukluğumuzu çok engin dolu dolu hesapsız maddiyattan uzak maneviyatla dolu geçirdik.çok güzeldi gerçekten yazında anlattığın gibiydi.özgün kişi her zaman ve mekanda özgünlüğünü korur.inanıyorum Sibel ablan hala öyledier.sen de.
sevgi ve selamlarımla.hoşça kal.
divanedadaş
bestlenmemiş ble olsalar
benim şarkılarımdı onlar
hayallerim vardı birzamanlar
bulutların üstünde olsalar da
hep ulaşmak isterdim onlara
kabuslarım vardı
gecenin karanlığında
kan ter içinde bıraksalar da beni
benim kabuslarımdı onlar
kalabalıklardan kaçmak istercesine
loş yollarda gezerdim koca şehirde
adını bilmediğim bir şeyler arardım
yorgun düşsemde sabahlara
menekşelerim vardı
begonyalarım,
güllerim vardı
geçipde karşılarına
konuşurdum onlarla
bunu kimse bilmezdi
kanadı kırık kuşlar
düşerdi pencereme
alıp onlara bakardım
su verirdim yem verirdim
iyileştimide salıverirdim
uçup giderdi ellerimden
bir sabah soluveren
çiçeklerim gibi
çocukluğum gibi
toy delikanlılığım gibi
kaybolup giden aşkım gibi.