- 1290 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
barış
o gün Fırat’ın yanına gitmeye karar verdim.Üniversite Okutmanıydı Fırat.bahardan bir gündü İstanbul’da.yolda giderken arabaya benzimin azaldığını ibrenin iyice sola yattığını gördüm.yetmezdi bu bana .ilk benzincide durdum.indim,önce markete vardım.çay hazırlamışlar taze.market sahibiyle sohbet ettik biraz.sonra tekrara yola çıktım.
kalabalık değildi caddeler.panolar gözüme takıldı.reklamlar abartılıydılar.beklemek mi gerekti şimdi diye düşündüm.beklemek reklamı.gerekenler mi alınıyordu,yoksa gerekmeyen şeyler mi sarmıştı etrafımızı.radyoyu açtım.hayvanat bahçesinde rehber çocuklara hayvanları anlatıyordu.ilginçti.
"boş zamanlarınızda bilgiler okuyun onlar hakkında çocuklar,"dedi rehber.
mezarlıktan geçtim o sıra.radyonun sesini kıstım.genelde müzik yayaını varken sesi kısardım.ama yinede kıstım.ölenlerimiz için bir fatiha okudum.Remzi aklıma geldi.arkadaşımdı benimle emsal.bun dan 9 sene önce kaybettim arkadaşımı.Sivas’lıydı.İstanbul’a Sivas’tan gelmişti 12 yaşında.o aklıma geldi gözlerim buğulandı birden.çocukları okuyor şimdi üniversitede.ah Remzi Kadıköy’de bulurdum hep O’nu.Adalar iskelesinin yanındaki parkta sabahın ilk ışıklarında gazetesini okur,bana çay simit ısmarlardı.
"ya abi ne işin var sabahın köründe bu saatte burda.bizim gibi işede gitmezsin"
"spor Harun,spor"
rahmetli Remzi abi.sen bir başkaydın Kadıköy’de tanıdığım onlarca insanın içinde.meşhur filozofumuzu o da tanırdı.Mustafa Düzyol abimizle uzun tartışmalara girerdi.O’nun tanıdığı filozoflar şark kökenliydi.Mustafa Düzyol batılı filozofları okurdu. Bertnard Russel, Sartre, Noam Chomsky, Marks Weber okurdu onlara hayran bir kişiliği vardı.ben de O’ndan öğrendim çoğu filozofu.meşhur filozofumuz ibni Sina,İbni Rüşt,Farabi,tagore okurdu.filozofumuzun bir koltuğu vardı.oradan hiç kalkmaz.akşama kadar otururdu.wc’ye bile nadir giderdi.kitapların arasına gömülmüştü.günlük gazetelerin hepsi bulunurdu.gelenide konuşmaya tutar bırakmazdı kolay kolay.
neyse geldim üniversiteye.gençler dışarda geziyorlardı.voleybol oynayan bir grup vardı.seyrettim onları biraz.benimde oynamak geldi gençlerle.gerçi voleybol oynamayı bilmem.ordaki bir delikanlı:
"hocam buyrun,"dedi.
"tamam ben de geldim"
gençler güzel oynuyorlar.ben yaşlıyım,hantallaşmışım yavaşım ,pasları es geçiyorum.terledimde.
"gençler siz devam edin.ben çıkıyorum"
Fırat’ın bölümüne çıktım.bizimki masasında bir öğrenciye ders bilgisi veriyordu.bekledim.raflarda kitaplara baktım.duvardaki tabloları inceledim.çoğu yabancı ressamlara ait eserler olduğunu Fırat’tan öğrendim.
"o hoşgeldin Harun"
"n’aber.konuya fransız kaldık"
"ha ha!neden?"çıktık beraber 2 saat sonra.yemek yedik bir yerde.arabayla gezdik.Seyfullah’ın yanına gittik.Fırat’ı görünce O’da sevindi.Seyfullah kedilerini çıkardı bahçeye.9 tane kedi.yeni beslemiş onları.
"bi tane versene bana Seyfullah"
"olur"
"ama sen bakamazsın"
"neden?"
"hassassın,titizsin"
"olsun"
"bir hafta sonra uğrarım.bakarım nasıl?"
"tamam,tamam"Seyfullah reis’le vedalaştık.Fırat’la Zülfü’nün çayevine geçtik.Fırat’ı görmemişlerdi uzun zamandır kahvedekiler.hasret giderdik.
"Frank Sinatra geldi beyler.istek yapanlar sıraya geçsin"
"bravo Zülfü.sonunda gördün bizi"
o gün çayları Fırat ısmarladı.Fırat bu,Fransa’dan barış elçimiz diye düşündüm o an.
ft.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.