Zamanın Birinde
Bir hazırlık vakti. Salonun ortasında ki devasa masada birbirinden leziz yemekler; sanırsın bir masal. Karıncalar gibi oradan oraya koşturan insanlardan damlayan terler yerleri ıslatıyor. Peşlerinden aynı süratle koşan başka birileri yerleri siliyor. Bir hazırlık vakti.. Diyarlardan birinde; ormanların boy boy uzandığı, güneşin nispetle gökte salındığı; çiçeklerin, böceklerin renge renk kattığı.. Bir yer burası. Büyük bir şölene hazırlanılıyor. Burada herkes bu şölene hazırlanıyor..
Bir saray, sarayın çevresinde bacası tüten evler; birbirinden güzel evler.. Etrafta ağaçlar; birbirinden büyük ağaçlar.. Eski zamanlardan bir zaman. Kralların diyarı.. Ama ne bir kral var halktan büyük, ne de bir halk var kraldan küçük. Bilinen, bir şölen var. Bilinen, herkes için hazırlanan bir sofra var..
Bir prens.. Bakışları eritir gözleri. Bir adım atar ki; titretir yürekleri.. Geceye yaklaşırken gün, elinde bir tabak; daha sofra hazırlanacak. Herkes çalışıyor, burada herkes bu şölene hazırlanıyor..
Misafirler gelecek diyar köylerden. Kadehler vurulacak, şarkılar çalınacak, gökte kıvılcımlar çıkacak; gece gündüze karışacak.. Çorba misali yüreklere bir tutam daha dostluk katılacak... Hazırlık vakti; herşey eksiksiz olmalı. Pirinç tanesi kadar kusur bulunmamalı..
_Kralım, kralım! Neredesiniz kralım ?..
Sofra tamam, süsler tamam, herşey tamam.. Ya kral, nerede bu kral ? Şimdi yüzler değişti, bir telaş aldı başını gitti. Kral neredeydi ? Tacı yerdeydi, pelerini başka bir yerde. Peki ya kendisi, neredeydi ? Tam derken bitti, kral terkedip gitti; bir ses işitildi. İşte kralın sesi. Saçı dağınık, giysisi yırtık, sırtında çuval. Şaşkın şaşkın baktılar. Krala, nerede olduğunu sordular..
Kral bir parmağı eksik eliyle tuttuğu çuvalı yere bıraktı, anlatmaya başladı;
_Baktım eksik var mı diye, şömine ilişti gözüme. Odunu eksikti, gece boyunca ateşi yetmezdi. Ne yapmalı ne yapmalı, dedim odun bulmalı. Yürüdüm ormana, vurdum baltayı kuru bir ağaca. Yükledim odunları sırtımdaki çuvala..
_Yaşa kral
_Varol kral
_En büyük kral..
Sesler seslere karıştı. Sesler yavaşca yatıştı. Şölen vakti yaklaştıkça, yaklaştı..
Güneş battı, beklenilen zaman geldi çattı.. Derken, sallandı kırbaçlar; şahlandı atlar. Misafirler bir bir saraya buyurdular. Misafirler bir bir sofraya oturdular. Hani kin, hani düşmanca duygular ? Sanırsın hepsi kırk yıllık dosttular..
Bir fincan kahve gibi içiliyordu sohbet, şakıyan bir kuş gibi uçuşuyordu kahkaha.. Nasıl bir gecedir bu gece, nasıl bir yarına gebedir bu topraklar. İşte, işte savaş olmadanda yaşayabilen insanlar. Biliniyordu, biliniyordu ki hiç kan düşmemişti bu topraklara, hiç yetim kalmamıştı bir çocuk; kuru bir toprak uğruna. Ya para ? Herkesin cepleri boştu lakin; karnı toktu, gözü toktu, yüreği toktu.. Para henüz icat edilmemişti bu topraklarda.
Ya kral, krallar.. Onlar ne iş yapar ?
Sadece adı var; kendisi sen, ben. Yoktur bir farkı dışarıda gezenden. Evet var bir saray; evet var hanlar, hamamlar.. Ama yoktur içinde senden, benden başkası. Kralın adı var kendisi yok, kralın tacı var bir tahtı yok..
Bir duman sardı ormanı. Bacalar her yerde bacalar, bacalardan çıkan sürü sürü dumanlar. Binalar, ağaçlar yerine uzayan binalar. Binalarda yaşayan sefil insanlar. Savaşlar yıllarca süren savaşlar; her savaştan yağan sel gibi kanlar..
Ya kral, krallar...Onlar ne iş yapar ?
Her insan sürüsünün başında bir kral. Sürü otlanıyor, kral otlatıyor. Elinde bir sopa, vuruyorda vuruyor..
Kuytu, leş kokan, dapdaracık bir sokakta,çöp konteynırının yanında; saçı sakalına karışmış, şapkası biyerde, pelerini andıran kabanı başka bir yerde.. Bir adam. Sanki zorla doğuyormuşcasına gökte beliren güneşten damlayan ışık gözlerine değince uyandı. Koynunda bir kitap. Gece boyunca ona sarılmıştı. Şaşkındı biraz, birazda yıkılmış bir hali vardı. Gözlerinde beliren büyük bir öfkeyle kitaba baktı. Elinde olsa kitabı oracıkta boğabilirdi. Kan kırmızısı gözlerini bir parmağı eksik eliyle ovuşturdu. Ayağa kalktı. Uzunca bir esnedi. Sonra tekrar kitap ilişti gözüne. Her nereden bulup okumuştu bu kitabı. Şimdi lanet ediyordu dün akşama. Keşke,keşke okumasaydı. Okumasaydı da rüyasında belirivermeseydi o dünya. Hergün biraz daha çamura battığı, her girdiği savaştan malup ayrıldığı bu zamana tam alışır gibi olmuştu ki tekrar her şey tersine dönmüştü. Ne olurdu sanki gördüklerini unutabilse. Yüreğinden başlayıp, parmak uçlarına kadar etkisini gösteren bu anlamsız acıyı tatmasa n’olurdu ? Ama olsundu. Olsundu be! Öyle bir dünya hiç olmamıştı ki.. Biliyordu. Öyle şeyler ya hayallerde filizlenirdi ya da rüyalarda. Derin bir nefes aldı. O sırada karnında ki gurultunun haber verdiği açlığından çok yüreğinde ki açlığı umursuyordu. Bir kitap daha okumalıydı ve sonra birtane daha.. Başka bir alemde bir gecede olsa tekrar bulunmalıydı. Ancak o şekilde kaldırabilirdi bu dünyanın yükünü, ancak o şekilde...
TurhanKoç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.