- 634 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kan Kırmızı Kaldı Geriye...2...
İşi insanla uğraşmaktı... Seviyordu işini aslında... Ama insanla uğraşmak zordu işte... Yoğunluk, bedensel ve ruhsal yorgunluklara davetiye çıkarırdı çoğu zaman... Bazen öyle olurdu ki... Yorgunluğunu düşünecek zamanın bile olmazdı... Bir kahve söyledi kendisine... Vakit de akşama yaklaşıyordu... Dalmıştı...
Şırıl şırıl akan sularının sesini duymayalı yıllar olmuştu... Her biri dört bir yandan süzülerek gelen suların sesleri... Hele hele çok sevdiği, her fırsatta dibinde soluklandığı, hayaller kurduğu kayanın diplerinden gelen suyun tadına hasret kalmıştı... Dere kenarlarında yükselen sazlıkları hatırladı aniden... Yeşilin tüm tonları canlandı gözlerinde... Ve kıpır kıpır oldu içi... Alabildiğince arsızca boy atan kamışlardan yaptıkları oyuncakları hatırladı... İlk müzik aletlerine orada merhaba demişti... Yosun tutmuş kaya diplerinden yayılan kokuları çekti içine... Hasretti bunun adı... Yâ da çocukluğa duyulan özlemin bir başka adı olmalıydı... Kına yapıp ellerine yaktıkları, yosun tutmuş kayaların kokusu hala kalmış mıdır diyerek; kokladı ellerini... Ama hiçbir şey hissetmedi... Sadece, derinden gelen ve insanın genizini yakan şehrin, kötü kokularıydı hissettikleri...
............................................................................................................
savrulmaları seviyordu o...bazen ve böyle anlarda ayaklarına bırakırdı kendisini...öyle anlar olurdu ki şaşırırdı geldikleri yerlere...sevdiğinden ayaklarını güvendiğinden ayaklarına...öfkesi çoğu zaman uzun sürmezdi...bir bildiği vardır elbet onların derdi...yerin ve anın tadını çıkarmayı seçerdi....
Kendini sokağın koşuşturmaları arasına bıraktı... Dışarıda ince bir yağmur vardı... Yüreğinin sızlamaları, ağlama sonrasında yaşanan iç çekmelere benzeyen hıçkırıklar, yağmur tanelerine eşlik etti... İnce ince yağan yağmur sanki yüreklerinin pınarlarından sökülür gibiydi... İçinin pınarlarının yağmuru bastırdığını hissetti... Elleriyle gözlerini sildiğinde ağladığın anladı... Yaşlar yağmur tanelerini bastırmıştı işte... Gökyüzü bile nicedir cimrileşmişti, şehrin insanları gibi... Öğün öğün harcanan yaşamları andırıyordu gökyüzünün bereketi...
Paltosunun yakasını bile kaldırmayı düşünmedi... Ne arabaların çığlıklarını, ne savrulan küfürleri duyacak halde değildi... Dalgın dalgı yürürken birisine çarptı... Özür bile dilemedi... Bu duruma karşısındaki insanı da aldırış etmediğini gördü... İnsanlar tepkisiz kalmışlardı... Alıştırılmışlardı tepkisizliğe... Ya da susmaları gereken yerlerde konuşur olmuşlardı... Yılların hızlıca tükettiği saçlarının üzerinde ıslaklıklar yüzüne doğru hızlıca düşmeye başladı... Yoktu içine alacak saçları... Kafasına düşen her minik damlacık iniyordu hızlıca yere doğru...İlk defa saçlarının seyrek olmasını bu kadar sevdi...her bir tanecik soluklanmadan kavuşuyordu yere...yağmur taneciği de olsa toprağa akardı her şey...Vuslat toprakla güzelleşirdi...
Paltosunun içinde gelen titreşimlerden cep telefonunun çaldığını anladı...
_Alo...
_Merhaba hayatım... Nasılsın... Geciktin biraz da merak ettik... Akşam yemeğine bekleyelim mi seni...
Arayan eşiydi... Yıllardır zamanlarını birlikte paylaştıkları insandı o...En sıkıntılı anlarında hep yanında olmuştu... Yine içine doğmuş olmalıydı... Sezerdi hep o...Sezgileri çok güçlüydü... Ters giden bir şeyler olursa hep arardı...
_Hayır hayatım... Sizler yemeğinizi yiyin... Ben biraz geç kalacağım... Merak etmeyin iyiyim... Biraz midem ağrıyor ama biliyorsun alıştım bu duruma... Merak etme... Daha da geç kalırsam ararım seni... Öpüyorum... Çocuklarımı da öptüğümü söyle olur mu?
Ve kapattı telefonu...Konuşma kısa sürmüştü...Başka zaman olsa uzun konuşurlardı...Kendi halinde kalacaktı bu gün...Kimseyi de aramayacaktı artık...Aranmak da istemiyordu...Sessizce telefonun kapatma düğmesine gitti eli...Kendi iç yolculuğundan rahatsız edilmeyecekti artık...Bu sonun nereye götüreceğini de bilmiyordu kendisini...
Aheste adımlarla yürüyüşüne devam etti...Yağmur da gönülsüz yağmalarına ara vermişti...dışarı azda olsa temizlenmişti...su ne de olsa yıkardı her şeyi...kesilen yağmurun ardından hafif bir rüzgar esintisi başlamıştı...ıslanan saçlarından aşagı doğru yayılan bir soğukluk hissetti...Ürperdi birden...Midesinden yükselen acıyı yeniden hisseder olmuştu...acı gittikçe şiddetleniyordu...göbeğinin üzerinde acı yoğunlaşmıştı...acı öylesine şiddetlendi ki birden yürüyemedi...dizlerinin üzerine çöktü...yer ıslak olmasa uzanacaktı oraya...
_Tanrım bu nasıl bir acıdır böyle dedi kendi kendine...ve gözlerinin ucuyla yanından ilgisizce geçip giden insanlara baktı...yardım dilenir bir haldeydi...Kimse oralı bile olmuyordu...hatta bazılarında ‘’utanmadan içiyorlar bu saatlerde...bir de böyle yerlerde sürünüyorlar’’dediklerini duydu...Bu insanları sevmişti yıllardır...uğrunda kaç kez sabahlamıştı insanlar adına...daha güzel yarınlara kavuşmak için halkımızı sevmeliyiz derdi...kaç kez içerilere düşmüştü...ve kaç kez işkencelerde geçmişti...şimdi yerlere düşerken halkının bu kayıtsızlığı karşısında acısı bir kez daha artmıştı...bu acılar son günlerde çokça kapısını çalar olmuştu...
Kuvvetli bir öksürükle irkildi...elleriyle ağzını kapatmak istedi...öksürük birkaç kez şiddetle tekrar etti...avuçlarının içinde bir sıcaklık hissetti...sanki bir parça yumuşak et parçasını tutuyor gibiydi...acıdan bitkin düşen gözlerine götürdü ellerini...elleri kan kımızı olmuştu...acı tanıdıktı aslında ama bu durum ilk defa oluyordu...demek vakti azalıyordu...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.