- 2205 Okunma
- 23 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (55)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Meltem öğretmen, heyecan içinde kapıdan içeri dalmıştı. Yanında da Gökhan vardı.
“Müdür bey, Gökhan’ı dinleyin. Önemli bir şeyler anlatıyor”
“ Müdür bey, ablamı, Kemal ve arkadaşları kaçırmış”
“Ne diyorsun Gökhan? Doğrumu söylüyorsun? Nasıl anladın?
“Nasıl olduğunu sonra anlatırım. Bakın kapıdan çıkmak üzereler. Onları takip etmemiz gerek. Gözden kaçırmamalıyız. Çünkü ablam hastaymış. öyle diyorlardı”
Müdür, yan odada çalışan memura seslendi.
“Biz çıkıyoruz. Sen polise haber. Kemal ve arkadaşlarını takip ettiğimizi söyle”
Müdür ve Meltem öğretmen, koşarak okuldan çıktı. Okul kapısının önünde duran arabaya bindi. Gökhan’da yanlarındaydı. Ona kal demişler ama o durmamış, onlarla birlikte yola çıkmıştı. Öyle ya kaçırılan ablasıydı. nasıl durabilirdi ki?
Kemal ve arkadaşları yürüyerek şehir dışına doğru gidiyorlardı. Müdür, arabayı kullanırken, arada arkaya dönüp, ya da dikiz aynasından, polisin gelip gelmediğine bakıyordu.
“Nerde kaldı ekip, çocukları kaybedeceğiz gözümüzden. Bakın ayrılıyorlar birbirlerinden. Biri eczaneye girdi. İkisi de markete gidiyor galiba. Meltem hocam siz eczanedekine bakın, ben de markettekilere bakacağım. Yaya takip etmek zorundayız galiba”
Meltem öğretmen eczanedekilerin peşine, müdür markettekinin peşine takılmıştı. Üçü de işini bitirmiş, açık bir alanda buluşmuşlardı. Polis de o zaman zarfında sivil plakalı bir araba ile gelmişti. İçinde komiser vardı ve iki ekip de geriden takip ediyordu.
“Komiserim, çocuklar buradalar”
“Tamam müdür bey. Meltem öğretmen ve Gökhan ekip arabasına binsin, siz buraya gelin. Ya da siz, Meltem öğretmen ile Gökhan’ı alıp geri dönüp bizim gelmemizi bekleyin
“Hayır olmaz komiserim. Biz de geliyoruz.”
“Tamam, o zaman dediğimi yapın. Siz buraya gelin. Ekip Gökhan ile Meltem öğretmeni alsın yanlarına. Bunlar hâlâ yürüyorlar. Nereye gidiyorlar anlamadım. Bir taksiye bindiler şimdi.”
“Nereye gidiyor bunlar komiserim”
“Bakın araba durdu. Biri yaklaşıyor yanlarına. Aaa!.. bu bizim aradığımız esrar satıcısı Şakir değil mi? Adamda esrar, eroin, hap ne varsa bulursun”
“Ne diyorsunuz komiserim. Çocuklar yoksa içici mi? “
“Bilmiyorum müdür bey ama öğreneceğiz.”
Komiser telsizle, arkadaki ekibe bildirmiş, Şakir’in hemen yakalanmasını istemişti. Onlar çocukları takibe devam ediyorlardı. Taksi, şehirden çok fazla uzaklaşmıştı. Takibe başlayalı iki saat olmuştu ve dağın başındaki mağaralara doğru gidiyorlardı. Daha önce mağaralara bakmışlardı ama orada kimseyi bulamamışlardı. Şimdi o mağaraya neden gidiyorlardı bu çocuklar?
Mağaralar, o şehrin en önemli tarihi yerlerden biriydi. Şehir, mağaraların dışına kurulmuştu. Orayı ziyaret etmek isteyenler, uzun bir yol yürümek zorundaydı. Kış ayında oralara gitmek ise çok güçtü. Mağarada kaybolan birini bulmak imkânsız gibi bir şeydi. İrili ufaklı çok fazla saklanılabilecek yerler vardı. Kimse yalnız başına giremezdi mağaraya. İnsanlar toplu olarak girip gezerlerdi yaz aylarında. Mağaraların etekleri ağaçlıktı ve o alanda da piknik yapılır, âşıklar oralarda buluşur, her türlü güzellikler yaşanırdı burada. Yılda bir defa yapılan festival, mağaraların eteklerinde kurulurdu. Oysa şimdi kış ayı idi ve bu üç delikanlı buraya geliyordu.
Şehir merkezinde karlar erimişti ama dağın tepesindeki kar olduğu gibi duruyordu. Ayaz vurduğu için don vardı ve soğuk insanın iliklerine kadar işliyordu. Üç delikanlı, karlara bata çıka mağaranın önüne gelmiş, polis de peşlerini bırakmamıştı.
Mağaranın önüne geldiklerinde, ekipteki polisler etrafı sarmış, mağaranın içlerine doğru, komiser yanında üç polis ile ilerlemeye başlamıştı. Mağaranın içine girdikçe, sıcaklık insanın yüzüne doğru vuruyordu sanki. Ya da komisere öyle geliyordu. Dışarısı çok soğuktu çünkü. Birkaç daha adım attıklarında, içerden gelen ses ile dördü de olduğu yerde durmuş, içerden gelen sesleri dinlemeye başlamışlardı.
“Eee! Sıla hanım, artık baş başayız. Bu akşam âlem yapacağız ve sen benim olacaksın. Bu elimdekileri bir defa çektin mi burnuna, havalarda uçacaksın. Sonra da, seni kaçırdığımız için teşekkür edeceksin. Biraz çek bakalım burnuna, ya da şırınga ile damarına mı enjekte edelim bu dünyanın en güzel hülyalarını gösteren eroini ne dersin? Bunları almadan kadınlığını gösteremezsin. Gerçi, siz alışkınsınız bu yaşta kocaya varmaya. Bu olmadan da kadınlık yapabilirsin değil mi? Ama olsun, bunları alınca daha iyi kadın olacaksın. Beni küçük görmek ne demekmiş göstereceğim sana. Senin, dirini değil, ölünü bile bulamayacaklar. Kimsin lan sen? Kıçı kırık, temizlikçi kadının kızısın. Adam mı sanıyorsun kendini?
Mağaranın kapısında bekleyen komiser ve diğer polisler duyduklarına inanamıyorlardı. Bu kadar küçük yaşta, nasıl bu hale gelmişti bu üç delikanlı? Neydi onları bu kadar acımasız yapan? Bir an düşündü komiser. Aslında ne olduğunu biliyordu. Çünkü daha önce de bu örnekleri meslek hayatı boyunca görmüştü.
“Açın şunun kollarını. Bu esrar çekmeyecek anlaşıldı. Şırıngayı getir, eroin vereceğiz damardan. Açın diyorum lan kolunu. Bu orospu bizim kim olduğumuzu öğrenecek. Nam salacağım okula ve herkes Kemal’in karşısında el pençe duracak. Anam, babam bile önümde eğilecekler.”
“Bu çok fazla çekti galiba esrarı komiserim. Baksana ne hale gelmişler. Üçü de gözünün önünü görmüyor. Komiserim tabanca var ellerinde. Oyun sanıyorlar tabancayı. Ne yapacağız?
“Bu çocuklar, kendilerine ve Sıla’ya zarar vermeden yakalamalıyız. Silahı nasıl kullanacaklarını bile bilemez durumdalar. Panikle büyük bir hata yapabilirler. Silahlarını bırakmalarını bekleyelim.”
“Bırakmazlarsa komiserim ne yapacağız? “
“Birkaç dakika daha bekleyelim"
Devam Edecek
YORUMLAR
Zor bir dönem, herşeyin başı sevgi, bu çocukalara,sevgiyle yaklaştığımız da onları kazanabiliriz...
Yazınız da kurtarılması gerekenin sadece Sıla olmadığını işlemeniz inanılmaz mutlu etti beni...
Belki de, sevgiyi en çok hak eden; Acımasızca kendilerine ve başkalrına zarar veren insanlar olabilir mi?
Bütün kötülüklerin başı SEVGİSİZLİK....Ne büyük bir nimet sevgiye sahip olmak...
Güzel günler hepimizin olsun...Birlikte gülelim....
Okurken tüylerim diken diken oldu Türkancığım. Maaleseftir ki artık ülkemiz bu durumda. Bunun sebebi biraz da bizleriz sanırım. Önce eğitim ailede başlar, sonra da okulda devam eder. Çocuklara, sadece maddi olarak bir şeyler verilerek, onlara iyilik yaptığımızı düşünüyoruz. Oysa ki, paranın yanında, iyiliği, sevgiyi de vermemiz gerekiyor. Yine çıok güzeldi. Tebrik ve sevgilerimle
Günümüzde uyuşturucu kullanma yaşı on iki lere kadar düştü. Özelikle uyuşturucuyu çocuklarından uzak ailelerin çocukları çok erken yaşlarda alışıyor. Artık aileler adım adım çocuklarını takip etmek ve ne yaptığına bakmak zorunda. Başı boş bırakılan çocuklar, ya kaybolup gidiyor bir daha bulunamıyor, ya da uyuşturucu batağında yok oluyorlar.
Özellikle Kemal'in Sıla'ya söylediği sözler çok can yakıcı. Komiserin de dediği gibi "nasıl bu yaşta bu hale gelmişler gerçekten düşünmek gerek. Okuyan her kişiye örnek olmalı bu bölüm sevgili arkadaşım.
Heyecanla bekliyorum yeni bölümlerini. Öpüyorum seni