BATI MEDENİYETİ
BATI MEDENİYETİ
18. yüzyıldan bu yana doğu toplumları özellikle Osmanlı toplumu Rönesans ve reformlarla hızla değişen ve sanayileşen batı karşısında geri kalmışlığın nedeni olarak dini değerleri ve onun insanlığa sunduğu öğretilerde görmüştür. Bunda batı kaynaklarından beslenen 18-19. yüzyılda ortaya çıkan batılı yazarların çok büyük etkisi olmuştur.Hatta bu yüzden batı kompleksi içinde kendi inanç değerlerinden utanmaya, sıkılmaya, eziklik duymaya başlamıştır.Buna bağlı olarak o dönemin en yaygın kültür dili olan Fransızca yı kendine dil, batı yaşantısını kendine örnek edinmiştir.Aslında batı toplumu dine takındığı tavırla kendi içinde haklı bir konumdaydı. Çünkü tahrif edilmiş kendi içinde 4 tane İncil(Matta Luka Yuhanna Markos) barındıran ve ortaçağ dönemine kadar bilimin, gelişmenin önünde silah gibi duran hatta insanları, devletleri, imparatorlukları yönetmeye çalışan bir kilise karşısında olması gereken hareket bu olmalıydı. Batı aydını sadece kilise öğretileriyle büyümüş, hayatın hiçbir devresinde İslam ile karşılaşmamış, doğu kültürüyle temas edememiş, oralarda bulunamamış, onun öğretilerini öğrenememiş olması nedeni ile dini geri kalmışlığın göstergesi olarak göstermesi kadar doğal bir şey olamazdı. Bu anlamda birçok batı aydının geri kalmışlığın temelinde dini (Hıristiyanlık) görmesi kadar doğal ne olabilirdi sizce? Hatta dini inkara kadar varan, bu çerçevede ideolojiler geliştirerek dini toplumun dışına atılması için uğraşan düşünürlerinde gelişmesine neden olmuştur.örneğin bir avukat olan rusyada çarlık rusyasına karşı mücadele ederek Bolşevik ihtilalini gerçekleştiren Lenin’in “din afyondur” ifadesinin temelinde bu yatmaktadır. Hayatının hiçbir döneminde islamla karşılaşmamış öğretilerini bilmemiş sadece hıristiyan öğretileri ve sonuçlarını görmüş birinin bu sözü demesinden doğal bir şey olamaz. Yani içinde yaşadığı büyüdüğü öğrendiği din ilerlemeye gelişmeye engeldir bu anlamda afyondur demeye getirmiştir. Onu bu söyleme yönlendiren hıristiyan öğretilerinden başkası olabilirmi?
Bizim aydınımız kendi inanç bağından kopuk olarak bu öğretilerin ve düşüncelerin etrafında kendi geri kalmışlıklarını da inanç değerlerine bağlamaktan geri kalmamıştır.Halbuki o hor gördükleri, beğenmedikleri İslam tarihi yüzyıllarca bilime öncülük etmiş ve medeniyeti bir anlamda Batıya taşımıştır. Emeviler Abbasiler Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bilime öncülük etmiş değerli bilim insanı yetiştirerek insanlığın gelişimine hatta batı uygarlığının o karanlıkta kalmış vahşetin, sefilliğin, bağnazlığın yaşandığı ortaçağ karanlığının aydınlanmasınada öncü olmuştur. Diğer taraftan Endülüs Emevi devleti ile ispanya ve beraberinde batı birçok bilimsel verilerin ne olduğunun farkına varmış ve ibni rüşt , farabi gibi bilim adamları da bu dönemde yetişmiştir. Bu değerli insanlar karanlık batı dünyasını kitaplarıyla aydınlatarak Rönesansın oluşumuna katkı sağladılar. Ayrıca İslam dünyasının yetiştirdiği birçok bilim ve düşünce adamı bilimin bir çok dallarında öncülük ettiler. Matematiğin bir çok denklemini, Cebiri, Logaitmayı hatta saati bile batı İslam toplumunda yetişen bilim adamlarından öğrendiler İbni Haldun gibi bir dünya çapında sosyolog sayesinde kentleşmeyi kent kültürünü fark ettiler. Hala bugün batıda bir çok üniversitesinde onun görüşleri konuşulup tartışılmaktadır. Onun insanlık tarihine katkıları araştırılmaktadır. Tıp ve Felsefe alanında İbni Sina gibi bir düşünürün bilim adamının katkıları hala geçerliliğini korumaktadır.
Öyleyse 18. yüzyıldan itibaren aydınlarımızın suçlu tahtasında birşeyler araması gerekiyorsa buda doğu toplumlarının onu bilime öncülük etmesini sağlayan İslam düşüncesinde değil, o İslam düşüncesinin ve öğretilerinin toplumdan uzaklaşmasında aramalıdırlar. Bu bağlamda batı toplumunun ortaçağ karanlığında yaşarken doğunun bilim ışığıyla etrafını aydınlattığını görmezlikten gelebilirmiyiz? engizisyon mahkemelerinin bilim adamların mahkum ederken, Kadının içinde şeytan var çıkarılmalıdır derken nasıl İslam inancını bunlarla bir tutabiliriz? Galileo gibi bir bilim adamını dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği için aforoz’la karşı karşıya kalırken buna karşılık İslam dünyasında özellikle onu yönlendiren Kuranı Kerimde “siz dağları yerinde durur mu sanırsınız onlar hareket halindedir” sözünü nasıl görmezlikten gelebiliriz? geçmişin karanlığında tuvaletin ne olduğunu bilmeyen bir toplum ve sarayın bazı odalarını tuvalet olarak kullanan bir toplumun yanında, Osmanlı toplumunda tuvaletin kanalizasyon sisteminin olduğunu nasıl farkında olamayız? hatta bugün yüksek topuklu ayakkabıların o günün pisliklerine basmama adına geliştiğinin de farkındamıyız? sanayileşme ile geliştiğini sanan batı uygarlığının geçmişte insanları fabrikalarda nasıl insanlık dışı şartlarda köle gibi kullandığını, İngilizlerin sömürge ettikleri doğu toplumlarının kanını nasıl emdiğini unutmamalıyız. Hindistan da el halısı sanatkarlarının önünü kesip, kendi makine halılarını satma adına binlerce halı dokumacısının elini kestiğini asla unutmamalıyız Fransızların Afrika’nın değerli madenlerini batıya taşırken oranın insanlarını nasıl aç sefil kendi halinde bıraktığını unutmamalıyız. Dillerini bile konuşmasına müsaade etmeyen bir toplumun bizim karşımıza aydınlanma çağının öncüsü olarak sunulması ne kadar doğru sizce? O hor gördüğümüz, eleştirdiğimiz hatta yok saydığımız ve geçmişimizi cumhuriyetle algıladığımız bir düşünce yapısında Osmanlı devleti goş görüsünü algılayabilirmiyiz? Osmanlı devleti milletlerin kendi adetlerini geleneklerini dillerini yaşatmasındaki öncülüğü sayesinde bugünün Bulgarı, Yunanı, Sırbı, Boşnağı yaşama devlet olma şansı bulmuşlardır Eğer aynı asimilasyonu Osmanlı imparatorluğu 500 yıl boyunca yapmış olsaydı bugün balkanlarda bu milletlerden eser kalırmıydı? Bu milletler devlet olabilirmiydi?
Kısacası batıyı bugünlere getiren doğu toplumlarının özellikle İslam toplumunun bilime bilim adamına verdiği değerin önemi çok büyüktür. Bugün elbet batının doğru olan bilinmesi, uygulanması gereken doğrularını bilim adına, gelişme adına tabii ki uygularız. Zaten bu bizim inancımızın gereğidir. Ama körü körüne her şeyiyle bir batıcı anlayış batının geçmişini nerden geldiğini sorgulamadan yüzyıllarca doğu medeniyetini sömürerek, Afrika’yı köle pazarı ederek, insan tacirliği yaptığını bu sayede insan gücü kaynak gücünü zorla kullanarak bugünlere geldiğini de unutmamalıyız.
16.03.2010
Yeni Ufuk
YORUMLAR
Osmanlı devleti milletlerin kendi adetlerini geleneklerini dillerini yaşatmasındaki öncülüğü sayesinde bugünün Bulgarı, Yunanı, Sırbı, Boşnağı yaşama devlet olma şansı bulmuşlardır Eğer aynı asimilasyonu Osmanlı imparatorluğu 500 yıl boyunca yapmış olsaydı bugün balkanlarda bu milletlerden eser kalırmıydı? Bu milletler devlet olabilirmiydi?
herkes kendi dilinde ve dininde öyle huzurlu yaşadı ki sonunda osmanlıdan koparak kendilerine geldiklerinde baktılar ki OSMANLI DEVLETİ ORTADA YOK..!
belgesel güzelliğinde..!
sevgisaygıteşekkür
vefalıdostum tarafından 3/17/2010 10:33:25 AM zamanında düzenlenmiştir.