Kimde Suç
Çocukları üç gündür açtı. Bir anne olarak yüreği kaldırmıyordu bu durumu. Günlerce iş aramıştı temizliğe gitmek için ama yoktu işte. Kimse çağırmamıştı. Dilencilik yapmayı bile göze alıp çıkmıştı evden ama zabıtalar daha o dakikada yakalamışlardı. Çok yalvardı; “evde çocuklarım üç gündür aç ne olur hiç değilse onları doyuracak kadar.” “Dileneceğine git çalış” dedi birisi. Gururuna dokundu. Çalışacaktı elbet ama nerde? İş arıyordu işte.
Fakirliğin gözü kör olsun diye düşündü.
Eve bir kez daha eli boş dönmek ve çocuklarının sefaletini görmek istemiyordu. Ona arka çıkacak kimsesi yoktu hayatta. Derdini konu komşusuna da anlatamıyordu. Hepsinin hali neredeyse kendininkine benziyordu. Uzakta ışıl ışıl yanan apartmanlara baktı; iç çekti. Kaderine isyan etmemişti bugüne kadar ama çocukların açlıktan ağlayan hallerini düşündükçe kahrediyordu.
İrfan efendiyi düşündü; “sen iste ben seni kraliçeler gibi yaşatırım” diyordu. Ayakları istem dışı bakkala doğru sürükledi.
İrfan efendi de bakkalı kapatmak üzereydi. Görünce anladı. Geç arkaya ben geliyorum dedi. Bakkalın ışıklarını söndürdü ve arkaya geçti.
Çocukları ile namusu arasında tercih yapması gerekti ve o kararını istemese de çocuklarından yana kullanmıştı. Görgüsüzce üzerine çullanan adamdan ve kendinden nefret ediyor, iğreniyordu.
İrfan efendi işini bitirdiğinde galip gelmenin hazzıyla abanıp kaldı. Olan gücüyle altından çıkmak istedi ama başaramadı. Nefes alamıyordu. Duyduğu o koku midesini bulandırıyor; kusmak istiyordu.
Pis pis sırıtarak kalktı; “bak gördün mü isteyince ne güzel oluyormuş?”
Eve elleri yiyecek dolu döndü. Hiç değilse çocukları bu gece aç uyumayacaklardı. Onların yüzlerindeki mutluluğu gördükçe içi kan ağlasa da yüzü gülüyordu. Çocuklarını uyuttuktan sonra kendini banyoya zor attı. Üstündeki iğrenç pislikten ve ruhundaki kirden arınmak istiyordu. Olanca gücüyle ovaladı vücudunu. Ne kadar su dökse de, sabunlasa da o koku bir türlü gitmiyordu. Kaynar su dökündü bir ihtimal diye. Yok! İşte o koku halen vardı.
Karar verdi; bu koku içindeki pislikten geliyordu. Bir an evvel söküp atmalıydı. Zoraki kustu.
İçini de temizlediğine karar verdikten sonra yatağına yattı ve hiçbir şey düşünmeden uyudu kaldı. Sabah olsun istemiyordu. Bütün gece rüyasında komşularını ve ışıl ışıl yanan evleri tek tek dolaştı ve “kimde suç?” diye sorguladı. Kimseden cevap alamadı ama. Her sorduğu kişi sadece utançla başlarını önlerine eğiyor ve bilmiyorduk diyorlardı.
“Bilmiyorduk!”
YORUMLAR
Namus mu? Ekmek mi? demek istemişsiniz yazınızda anladığım kadarıyla...
Açın amanı, Tokun imanı olmaz güzel kardeşim.
Ancak hırsızlık yapardım, ekmek çalardım namusumu payimal yapmazdım.
Namussuzluk her ne için yapılmış olursa olsu namussuzluktur.
Hırsızın evlatları denmesi, kötü bir kadının evlatları denmesinden bir derece daha iydir sanırım.
Selamlar
Bir toplumda bir insan namusunu kaybediyorsa, aç kalmamak, aç bırakmamak için; suç o toplumundur.
Bu neye benzer biliyormusunuz? Bir annenin 1-2-3-...çocuğuna bakıp da o çocukların annelerine bakamaması gibidir...
Çok güzel, çok anlamlar çıkartılabilecek bir konuydu...anlatım da harikaydı...
Kutluyorum güzel yürekli kalemi...
Canım, hikayen çok acıklı ve insanların zayıflığının göstergesi. Sakın yanlış anlama, anlatmak istediğin şeyi anladım. Suç kimde mi ? Herkeste, sende, bende, onda, onlarda....Saymaya kalksam 70 milyon kişide. Maalesef bu şekilde olumaya devam ederse, devam de edecek. Eskiden, komşusunun aç olduğunu duyan insanlar uyuyamazmış. Şimdi kimin umurunda. Haydi umurumuzda olsun, sadece bir aile yardım ettik. Ya gerisi. Peki, ihtiyacı olmadığı halde, ssokakta duygu sömürüsü yapan sahtekarlar, onların hiç mi suçu yok. Maalesef durum böyle. Onun içinde, her zaman aynı şeyi söylerim. Özellikle kız çocukları okumalı ve kendi paralarını kendileri kazanmalı. Tersi olduğunda da istese de istemesede, böyle soysuzların pis kokularını üzerlerinden atmak için çok uğraşacaklar. Çok güzeldi ve çenem açıldı yine. Yazmaya devam canım arkadaşım. Arkandayımmmmmm
.....................O kadar ağır geldi ki,böyle vebal altında olabilirmiyiz?
diyerek.....düşünmek den alamıyorum kendimi...
Bir gün yeğenimi sınamak için ona bir soru yöneltmiştim...
Farzet ki iki arkadaş acıktınız elinizde bir tane ekmek var. Ekmeğin ne kadarını arkadaşına veririsin, ne kadarını sen yersin dediğim de, hangimiz daha açız diyerek o da bana soru yöneltti...Ben ikinizde aynı açlık seviyesindesiniz dediğim de...
o zaman yarı bölerim dedi...
Oysa beklediğim cevap bu değildi.....Çoğunu arkadaşıma verir ben daha azını alırım demesini isterdim...Neden? diye kendimi sorgulamak geçti içimden....Bunlar bizim çocuklarımızdı... Nerede kanaatsizlik ettik ki, bu kadar benlik duygusuna kapıldılar....Sevgiyle kalın...Sayfanız içimi acıttı...
elemm tarafından 3/16/2010 3:07:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Çok etkili bir öykü yine...
Yaklaşık on iki yıllık bakkallık hayatımda kimsenin ırzına-namusuna göz koymadığım için gurur duyarım kendimle. Zor durumda olduğunu söyleyebilen kadın-erkeğe de elimden geldiğince insanlık görevimi yapmışımdır, çok şükür.
Fakat bu konuda bir de fikrim vardır : Hiç bir çocuk, annesinin namusu karşılığında alınan ekmeği , kendi isteği ile yemek istemez, istememeli de ! İnsanlığın çok büyük bir sınavıdır bu aslında. Çok şey göze alınıp, yenilmemeli ve o sınavlardan galip çıkılmalıdır. O şartta sürdürülen bir hayatı ne Yaratan ne de yaratılan istemez, istememeli de !
N. B. Ç.
Benim bu yazıda işlediğim konu kadının yaptığından ziyade bizlerin ne yapmadığıdır. özellikle son zamanlarda o kadar duyarsızlaştık ve o kadar "sadece ben" olduk ki!
Hatırlıyorum da; annem özellikle hamur işi yaptığı zaman tüm apartmana birer ikişer tane de olsa dağıtırdık. Komşu hakkı derlerdi annem ve babam. Aynı şekilde tüm apartman öyleydi. Koku gitmiştir merak etmesinler düşüncesi vardı. Oysa günümüzde bırakın yemek dağıtmayı kapı komşumuz aç mı, tok mu haberimiz yok.
Hiç değilse çevremizdeki olan bitene kulaklarımızı tıkamayalım, gözlerimizi kapamayalım. Öyle olan insanların halen var olduğuna inanmak istiyor ve yorumunuz için çok teşekkür ediyorum.