- 852 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BİR PARTİ KURALIM !
Hayır , hayır ; yanlış anlamayın ! Bu ciddî bir teklif değil ! Sadece birlikte bir beyin jimnastiği yapmak istedim.
Neden kurulur partiler , nasıl kurulur ?
Bir fikri yaymak için. Bir ideali gerçekleştirmek için. Sesini duyurmak için. Kariyer edinmek için. Akla gelen projeleri halkın yararına sunmak için. İyiye gitmediğine inanılan memleketin durumuna el atabilmek için. Fikirlerimize ters düşen iktidarı değiştirebilmek için. İnancımıza ters düşen yönetimi değiştirmek için.....vb. Sanırım daha pek çok neden sayabiliriz.
İyi bir hatip olalım. Çevremizde sözümüz dinlenir olsun. Etrafımızda bir grup, ardından da bir kitle oluşturalım. Çoğumuzun fikirlerinin benzer olması ilk şart galiba.
Bu işler beş parasız olmayacağına göre, en azından kuruluş masraflarını, büroları açacak kadar paramız olmalı .Diyelim ki işin yasal tarafını hallettik. Aramızda anlaşıp partimizin adını da koyduk.
Memleket yararına güzel de projelerimiz olsun. Seçim kazanmasak bile kamuoyuna bu projelerimizi açıklama, duyurma fırsatı bulabilirsek eğer ; amacımız da gerçekten memlekete hizmet etmekse, bu amacımıza bir nebze olsun ulaşmış oluruz. Çünkü birileri mutlaka bu projeleri hayata geçirmeyi deneyebilir.
Amacımız, ülkede yapılan hataları, ülkeye verilen zararları kamuoyuna açıklamaksa eğer, bu da bizi tatmin ediyorsa, bir nebze olsun amacımıza ulaşma imkânı bulabiliriz. Tabii mevcut iktidar kendinden olmayan, muhalif olan tüm basın ve yayın kuruluşlarını denetimi altına almamışsa !
Peki sesimizi daha fazla duyuırmak, seçimlerde yüksek oy almak, iktidara alternatif olmaya oynarsak ; o durumda ne yapmamaız lâzım ?
Halk kitlesinin değerlerine bir göz atmamız gerekiyor galiba ! Bu ülkede yaşayan halkın çoğu Türk asıllı olduğuna göre ; diğer gruplara hitap eden bir partinin iktidara gelme şansı yok denecek kadar az bir kere. Öyleyse ilk yapmamız gereken Türklüğü ön plâna çıkarmak. Diğerleri için de birlik, beraberlik, kardeşlik mesajları vermek.
Sonra ; bu ülkenin çok büyük bir kısmı ( yüzde doksanın üzerinde ) müslüman. Öyleyse, en azından müslüman karşıtı olmamak da şart.
Bir de mezhep olayı var. Sünnîler ve Alevîler. Çoğunluk Sünnî. O zaman sünnîlerin karşıtı bir parti kurar ya da onların aleyhinde propaganda yaparsanız, seçim kazanma şansınız yok denecek kadar azdır.
Aydın kesim var, pek de aydın sayılmayan bir kesim daha var. Bu ülkede aydın olmayan, hatta kolay kandırılabilen, kolay yönlendirilebilen kesim, aslında çoğunluğu oluşturuyor. Hangisinden yana olacaksınız ? Aydınların karşısında mı yoksa aydın olmayan halkın karşısında mı olacaksınız ? Size seçimi hangisi kazandırır ?
Zenginler ve yoksullar var ülkede. Aslında zenginler az, yoksullar fazla. Hangisinden yana olacaksınız ? Seçimi kazanmanızda önemli etken hangisidir ?
Yedi değişik bölge var. Her birinin ağırlığı farklı.
Bir de memlektin güçleri var. Medya, Ordu , Mafya ,hatta sanatçılar, cemaatler,aşiretler,
tarikatlar, federasyon ve dernekler, meslek kuruluşları vb.
Az önce saydığımız tüm grupların, galiba nabızlarına göre şerbet verilmesi , kazanmak için en doğru yol olacaktır. Fakat Ordu’nun karşı olduğu bir partinin bu ülkede seçim kazanması pek kolay değil mi acaba ? Galiba bazen daha kolay olabiliyor . Örnek ANAP ve AKP.
Mafyanın istemediği bir partinin seçimi kazanması nasıl olur acaba ? Bunun için partinin güçlü olması ve mafyaya pabuç bırakmaması gerekir. Yoksa halk elbette ki
destekleyecektir.
Geldik medyanın gücüne. Bence medyanın desteklemediği bir partinin bu ülkede seçim kazanma şansı sıfıra yakındır ! Ya mevcut medya ile iyi geçinmek gerekiyor, ya bir kısmını kendine bağlayıp yandaş medya oluşturacaksın ya da kendi medyanı kendin kuracaksın.
Diyelim ki halkın nabzına göre şerbeti verdiniz, medyayı kendinize bağladınız, Ordu yanlısı ya da karşıtı falan değilsiniz, ülke çapında örgütlenecek imkânı da buldunuz : Her şey tamam mı sizce ? Seçimi kazanacağınıza inanıyor musunuz ?
Maalesef hiç biri yeterli değil bu ülke için ! Çünkü bu ülke maalesef tam bağımsız bir ülke değildir. Dış dünyanın, özellikle ABD’nin desteklemediği bir partinin, bu ülkede seçim kazanması, iktidara gelmesi ya da iktidarda kalması kesinlikle mümkün değildir !
Ne yapabilirler diye soranlar vardır herhalde !
Önce medyayı çok kolay satın alabilirler meselâ ! Hatta sizin yandaş medyanızı bile. Ülkedeki mevcut güçleri size karşı çok kolay kullanabilirler. Ordu, mafya ve hatta yargıyı bile ! Halkı sizin aleyhinize çok kolay kışkırtabilirler. Çok zorlanırlarsa, gençliği kullanmaya başlarlar. Sağcı-solcu- dinci-milliyetçi diye bölerler. Değişik kökenli vatandaşları kışkırtırlar. Azınlıkları kışkırtırlar. Suikastler ve terör eylemleri gerçekleştirirler. Uluslararası terör örgütlerini üzerinize salarlar.
Yetmez mi tüm bunlar ? Gerekirse savaş çıkartırlar ! Bir bakmışsınız Kıbrıs karışmış ve kendinizi birden savaşın içinde bulmuşsunuz !
Kafanızı fazla karıştırıp da içinizi daha fazla karartmayayım sizin.
Bu ülkede seçim kazanmak, iktidara gelmek için önce ABD’ nin desteğini almanız şart. Ondan sonrası zaten gelir. Çünkü ; çok önemli güçler arkanızda demektir.
O durumda sizden olanlar yaşadı. Ülkenin bütün değerlerini sizden olanların emrine sunabilirsiniz. Hazine arsaları, sanayi kuruluşları, ihaleler, krediler, makam ve mevkiler..
Sizden yana olan, sizi destekleyen, pohpohlayan herkes zengin olur.
Vay size muhalif olanların haline ! Onlara iş yok, ekmek yok, ihale yok, arsa yok, konuşmaları, yazmaları yasak ! Gerektiğinde tüm güçler sizin elinizdedir. Bir anda kendilerini hâkim karşısında, hapishane köşelerinde bulabilirler. Hayatları kararır yani.
Şimdi ABD sizi destekliyor, İsrail’in de en yakın müttefiki olmuşsunuz ; fakat tabanınız onları düşman biliyor ! Hiç endişe etmeyin ! Onlara her fırsatta ’One minute!’ ler çekmenize izin vardır. Çünkü onlar için ne söylediğiniz değil, ne yaptığınız önemlidir.
Şimdi ne diyorsunuz ? Böyle bir parti kurmak, öyle imkânlar sağlamak iştahınızı mı kabarttı, yoksa midenizi mi bulandırdı ?
İştahı kabaranlar düşmanım, midesi bulananlar da dostlarımdır benim. Onlarla her yola gidebilirm. Buyursunlar, başımın üstünde yerleri vardır...Diğerleri buyursunlar kendi yollarına gitsinler. Bakalım nereye varır yollarının sonu ?
Fikret TEZAL
YORUMLAR
"....Bu ülkede seçim kazanmak, iktidara gelmek için önce ABD’ nin desteğini almanız şart. Ondan sonrası zaten gelir. Çünkü ; çok önemli güçler arkanızda demektir.
O durumda sizden olanlar yaşadı. Ülkenin bütün değerlerini sizden olanların emrine sunabilirsiniz. Hazine arsaları, sanayi kuruluşları, ihaleler, krediler, makam ve mevkiler..
Sizden yana olan, sizi destekleyen, pohpohlayan herkes zengin olur.
Vay size muhalif olanların haline ! Onlara iş yok, ekmek yok, ihale yok, arsa yok, konuşmaları, yazmaları yasak ! Gerektiğinde tüm güçler sizin elinizdedir. Bir anda kendilerini hâkim karşısında, hapishane köşelerinde bulabilirler. Hayatları kararır yani.
Şimdi ABD sizi destekliyor, İsrail’in de en yakın müttefiki olmuşsunuz ; fakat tabanınız onları düşman biliyor ! Hiç endişe etmeyin ! Onlara her fırsatta ’One minute!’ ler çekmenize izin vardır. Çünkü onlar için ne söylediğiniz değil, ne yaptığınız önemlidir...."
ben de diyorum ki,kazanan kaybedenin oyunuyla kazanıyorsa..zaman göre kuralları yeniden düzenlemek gerekir ki hak edilen haketmeyenlerin elinden hakedene dönsün..!
sevgisaygıteşekkür
vefalıdostum tarafından 3/17/2010 11:07:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
Maalesef hiç biri yeterli değil bu ülke için ! Çünkü bu ülke maalesef tam bağımsız bir ülke değildir. Dış dünyanın, özellikle ABD’nin desteklemediği bir partinin, bu ülkede seçim kazanması, iktidara gelmesi ya da iktidarda kalması kesinlikle mümkün değildir !
ben buna katilmiyorum.
Ülkede secimlerde milet oy veriyor bunun ABD ile ne ilgisi olabilir.
ABD den gelen emirlemi hareket ediyor bu millet,elbette ki hayir.
ve Ülkeyi yönetenler gidin dolandiricilik yapin uyusturucu ile ugrasin gasp edin soygun yapin mi diyor
bir birinize kuyu kazin mi diyor ki.cikar icin gidin dostunuzu harcayin mi diyor
bir devleti olusturan millettir toplumdur
partileri ayri olanlar bile birbiriyle neredeyse birbirine giriyor.
yani bu ülkeye düsman bile gerekmiyor
herkes birbirinin düsmani acikcasi.
hep yönetenler mi suclu.
hep yönetenler mi bu ülkeyi batiriyor
cok yalnis bence bu gibi düsünceler.hep olumsuzluklari saymasini cok iyi biliyor bizim insanimiz
hic kimse dogru düzgün isini bile yapmiyor türkiyede.
parasiyla is ceviriyorlar.
tanidiklarini ise aliyorlar vs vs vs.....
yeni parti kurmak söyle dursun var olan partiler bile hatta suan ki parti bile yerden yere vuruluyor.
baska parti secilse yine ayni aynisi olacak.hic bir sey degismeyecek.
demek ki biraz da insanlar kendilerini gözden gecirmesi lazim.
insan kendi devletini yönetenleri hice sayip kendi kuralinca yürüdükce hersey bos.
ve herkes kendi yolunda gidiyor agzini acan daima daha iyi biliyor ülkede.
saniyorum ki uzaktan hersey güzel görünüyor ve kolay.
yüreginize saglik cok yorum yapilabilir bu yaziya.
saygilarimla
Memleket yararına güzel de projelerimiz olsun. Seçim kazanmasak bile kamuoyuna bu projelerimizi açıklama, duyurma fırsatı bulabilirsek eğer ; amacımız da gerçekten memlekete hizmet etmekse, bu amacımıza bir nebze olsun ulaşmış oluruz. Çünkü birileri mutlaka bu projeleri hayata geçirmeyi deneyebilir.
Amacımız, ülkede yapılan hataları, ülkeye verilen zararları kamuoyuna açıklamaksa eğer, bu da bizi tatmin ediyorsa, bir nebze olsun amacımıza ulaşma imkânı bulabiliriz. Tabii mevcut iktidar kendinden olmayan, muhalif olan tüm basın ve yayın kuruluşlarını denetimi altına almamışsa !
Peki sesimizi daha fazla duyuırmak, seçimlerde yüksek oy almak, iktidara alternatif olmaya oynarsak ; o durumda ne yapmamaız lâzım ?
****
Sevgili Fikret Tezal,
İnşallah yürek sesiniz ve ülkem için, özellikle destanlar yazılarak bizi KURTULUŞA ulaştıran Atatürk ve şehitlerimizin sayesinde eriştiğimiz CUMHURİYETİMİZ karanlıktan aydınlığa kavuşur.
Yazınızdaki asıl kendimize sormamız gereken soruyu alıntı yaptım. Ciddi ve geleceğimiz için çok önemli bir soruydu.
Çıkarsız ve gönülden vatana hizmet eden bir siyasi parti umuyorduk her SEÇMEN SANDIĞINA vardığımızda. Ama bir yıl geçince seçtiğimiz parti ülkemi daha da kötüye sürüklemiş ve kaos içine bandırmış bir siyasi parti görmekteyiz.
Var mı çıkarsız ve var gücü ile gönlünü ortaya koyup, vatanı ve üzerinde yaşayan insanı için gece gündüz çalışan bir parti insanı?
VAR...
Ben bu değişimi ESKİŞEHİR-DE gördüm.
2000 Senesinde gittiğim Eskişehir ile şimdiki Eskişehir arasında dünya kadar fark var.
Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen Bey-i yürekten kutluyor ve gönlümdeki sevgisini büyütüyorum.
Ki onu hiç tanımıyorum.
Ki Eskişehir-le hiç bağlantım yok.
Ama o şehir bu vatanımın bir parçası değil mi?
Tıpkı Hakkari gibi...
Tıpkı Tunceli gibi...
Tıpkı Mardin gibi...
Tıpkı Çanakkale gibi...
Tıpkı Yavru Vatan Kıbrıs gibi...Vs...
Her bir zerrem-iz yara alırsa tüm vücudum-uz acımaz mı?
Bir bütün değil midir hücreler vücudumuzun?
Dikkat edecek olursak; seçim öncesi söz veren liderler seçim sonrası çok değişip bu sözlerini tutmadılar. Koltuk sevdaları ile iştahlarını kendi ailelerine ve yandaşlarına peşkeş çektiler. Ülke insanından aldıklarını yine kendi çıkarlarına hizmet için tükettiler. Yazık değil mi bu vatan için kan akıtan şehitlerin kemiklerini sızlatmaya?
İnanın çok üzülüyor ve içim acıyor...
Yıllar önce oğlum Anadolu Lisesinde okurken "veli toplantısı" sonrası FİZİK hocasıyla kişisel bir görüşme yapmıştım.
Hiç unutmam o görüşmeyi. Fizik Hocası;
"Oğlunuz sakın FEN bölümünü bırakmasın. Ülkenin siyasilerine bakın her biri sözel mezun. Aralarında FEN mezunu olan azınlıkta. Sizin oğlunuz hem sözel hem fen kafası var. Ülkemizin geleceğine düşünen-vizyonu çizen-akılcı-üreten-hayata geçiren projeleri geliştirecek olan gençleri yetiştirmektir asıl amacımız. Not alıp sınıf geçmek değil..."
Dikkat ettim.
Şimdi iktidarda olanların bitirmiş olduğu okullarına...Okuduğu orta ve liseli yılları da inceleyecek olursak, şimdiki siyasi çizgi rengine ülkem insanı nasıl aldanmış, nasıl kanmış anlaşılacaktır. Atatürk işte bu nedenle silkelemiş- temizlemiş ve arıtmış Türk siyasetini Laik düşüncesi ile...
O yüce insan inançsız değildi. Herkesten fazla inanıyordu ki bir devrin içinde karanlıkta kalan ve yok-olacak bir ulusu hem aydınlığa hem kurtuluşa taşıdı. Hala onun gölgesinde siyaset yapan o siyasi partilere de kızıyorum. Kendilerini geliştirmeyip, papağan kültürü ve şebek taklidi ile siyaset yaptıkları için...
Peki, kimi seçeceğiz?
Nasıl bir lider başımıza gelmeli?
Laik ve Cumhuriyetçi kadroyu nasıl ve nereden bulacağız?
İşte bütün mesele de burada ya...
Hepsi içeride...Tutsak...
Erol Manisalılar...Tuncay Özkanlar...Ve tüm suçlanan aydınlar susturuldu...Halka sesi kısıldı...
Düşünüyorum da, Hayalimde bir baş seçtim kendimce...Çünkü BAŞSIZ GÖVDE YÜRÜMEZ...Bir baş oldu mu, onun kadrosu da mutlak o baş gibidir...
Cumhurbaşkanımız Necdet SEZER-İ yeniden getirdim o yüce koltuğa...
Ardından Başbakan olarak seçtim kendimce Erol Manisalı-yı ve Vural Savaş Beyi...
Kimbilir, belki hayalim de gerçek olur...
Eskişehir Belediye Başkanı nasıl ki Kara iklimi olan bir şehirde Denizi getirmiş ve halk plajda olduğu gibi güneşleniyorsa huzurlu...
Benim de kurduğum bu hayal gerçek olur belki...
Değerli yazarım, kalemim coştu bu yazınızla...
Benden tam puan size...
Elinize, yüreğinize sağlık...
Kaleminiz daim olsun...
Ülkeme de yarınlarda barış- aydınlık ve huzur diliyorum...
Sevgi ve ışıkla