Güzellikler İçinde Mutsuzluk
Neden çoğu insan birbirine mutsuzluk ve sıkıntıdan başka bir şey veremez? Neden her insan yalnızca kendi çıkarlarını gözetir? Neden çatışan çıkarlar beraberinde hep mücadeleyi getirir? Ve neden insanlar güzel ahlâk sergileyemez ve birlikte yaşayamazlar?..Tüm bu soruların cevabı önemli bir gerçeği göz önüne serer. Koşullar ne olursa olsun, bu insanların ortak noktası, mutsuz bir yaşam sürmekte olmalarıdır.
Ne sahip oldukları dünyevi meta, ne işleri, ne de yakınları, bu kişileri gerçek anlamda mutlu etmeye yetmez. Yaşamlarında hep hüzün, ümitsizlik, karamsarlık gibi olumsuzluklar hakimdir. Kimi zaman mutluluklar yaşasalar da, bu insanların mutlu olabildikleri anlar yüzeysel ve kısa sürelidir. Çoğu, kendilerini ve insanları kandırmaya yönelik mutluluk taklidi yapar. Dünya onlar için tiyatro sahnesidir; onlar perdenin hiç kapanmadığı bir oyun sahnelerler. Mutlu göründükleri anda bile, içten içe güzelliklerden haz almalarını engelleyen gizli bir azap yaşarlar. Bu insanlar neden iç dünyalarında azap duyar ve mutsuz bir yaşam sürerler?.
Mutluluğu yakalayabilmek için akla gelebilecek her yolu deneyen bu insanlar, her defasında yeni hedeflerin ardından koşarlar. Kimi zaman gerçek bir dost arar, kimi zaman maddi ya da manevi beklentileri olur. Beklentileri gerçekleşse bile hayal ettikleri mutluluğu tadamazlar. Mutlu olabilmek için ne ellerindeki nimetler ne de peşinden koştukları idealleri yeterli olmaz. Aslında, “Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız.” (Nahl Suresi, 18) ayetiyle bildirildiği gibi, her insan zevk alabileceği sayısız nimetle yaşar. Hiçbirinden zevk alamayan bu kişilerin mutsuzluğu, yaşamlarının temelindeki inanç sisteminin yanlışlığından kaynaklanır.
Huzur ve mutluluğu yaşayamayan insanlar, bunun ’hayatın gerçeği’ olduğunu düşünürler. Onlara göre, dünya zaten gerçek mutluluğun yaşanabildiği bir yer değildir. Oysa ‘imanın gerçekleri’ bu görüşten çok farklıdır. İnsan ancak Allah’ın kendisi için belirlediği fıtratına uygun davrandığında güzel bir hayat yaşayabilir. Allah’ın yoluna gereği gibi uymayan insanlar, kendi mutsuz dünyalarını oluştururlar. "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar." (Yunus Suresi, 44) ayetiyle bildirildiği gibi, bu insanlar kendilerine azap çektirirler.
Güzellikler ve nimetler içerisinde bile azap çekmenin ve mutsuzluğun nedeni, Allah’tan uzak bir yaşam sürüyor olmaktır. Mutluluk için, iman kalbe gerçek anlamda yerleşmelidir. İnsanların yalnızca dilleriyle iman ettiklerini söylemeleri yeterli değildir; kalplerindeki de aynı olmalıdır. Kalbi Allah’a tam bir teslimiyetle bağlamak ve yaşamın her anını güzel ahlâkla yaşamak gerekir. Aksi olduğunda yaşam hüzün, karamsarlık ve ümitsizlikle dolar ve azaba döner.
Allah, gerçek mutluluğu ancak inanan insanlara verir; yaşamın güzelliklerinden imanla gerçek anlamda zevk alınabilir. Yerdeki otların arasından boy vermiş minik bir çiçek dahi insanı mutlu edebilir. Ütülenmiş gibi düzgün ve bir oran dahilinde dizilmiş yaprakları, rengi, yumuşaklığı, kokusu, imanın kazandırdığı net bakış açısına sahip insanı mutlu eder. Çünkü iman sahibi, baktığı her şeyde Rabb’ini görür. Samimi bir iman olmadığı sürece, hiçbir insan, hiçbir yöntemle gerçek mutluluğu elde edemez.
Allah insanı kolay olana çağırırken, birçok insan kendisini azaba sürükleyecek olan zoru seçerek nefsine zulmeder. İmanla gelen sevgi, samimiyet ve güven ortamının sıcaklığından uzak, sıkıntı, üzüntü ve birçok dertle yaşar. Allah’ın kendisi için belirlediği kaderinden hoşnut olan insana -zahiren kötü gibi de görünse- yaşadığı her olay güzel gelir. Çünkü tümünün O’ndan geldiğini, sabır ve tevekkül gösterdiğinde kendisi için ecir vesilesi olacağını bilir. Her imtihanında Allah’ı gören insan, imtihanını da sever; kendisini Rabb’ine daha da yakınlaştıracağını düşünür, mutlu olur. Ancak imanî yönden zayıf kişi kaderine razı olmaz, yaşadığı her şey ona eziyet gelir.
Allah’ın gösterdiği yol dışında bir yolda yürüyen, O’nun sınırlarını ihlâl eden insanın mutsuz olması kaçınılmazdır. "Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124) hükmüyle, imandan yüz çevirenlerin dünyada yaşayacakları ’sıkıntı’ ve ahirette alacakları karşılık haber verilir.
Allah, iman eden kullarına ise, "Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97) ayetiyle, vereceği güzel karşılığı müjdeler. O halde, gerçekte hayatın güzelliklerinin, Rabb’inin sunduğu nimetlerin tadına varmanın yolu çok kolaydır; bunun için hiç de geç değildir.
Allah, "... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28) ayetiyle, insanlara gerçek mutluluğun yolunu gösterir. Nefsini zulmeden pisliklerden arındırdığında, insan pırıl pırıl bir imana kavuşur. Rabb’i yardım eder; sonsuz rahmetiyle kalbinde hüzünden, sıkıntıdan yana ne varsa bunları çekip alır, yerine gerçek imanın getirdiği mutluluğu yerleştirir.
Yaşamımızdaki bir gaflet perdesini daha kaldırmak ve Allah’a gönülden yönelmek nasıl büyük mutluluktur…O’nun dilemesiyle, umudumuzu gerçekleştirip kavuşacağımız cenneti düşünerek sürekli mutlu olabiliriz…
YORUMLAR
Ne sahip oldukları dünyevi meta, ne işleri, ne de yakınları, bu kişileri gerçek anlamda mutlu etmeye yetmez. Yaşamlarında hep hüzün, ümitsizlik, karamsarlık gibi olumsuzluklar hakimdir. Kimi zaman mutluluklar yaşasalar da, bu insanların mutlu olabildikleri anlar yüzeysel ve kısa sürelidir. Çoğu, kendilerini ve insanları kandırmaya yönelik mutluluk taklidi yapar. Dünya onlar için tiyatro sahnesidir; onlar perdenin hiç kapanmadığı bir oyun sahnelerler. Mutlu göründükleri anda bile, içten içe güzelliklerden haz almalarını engelleyen gizli bir azap yaşarlar. Bu insanlar neden iç dünyalarında azap duyar ve mutsuz bir yaşam sürerler?.
Mutluluğu yakalayabilmek için akla gelebilecek her yolu deneyen bu insanlar, her defasında yeni hedeflerin ardından koşarlar. Kimi zaman gerçek bir dost arar, kimi zaman maddi ya da manevi beklentileri olur. Beklentileri gerçekleşse bile hayal ettikleri mutluluğu tadamazlar. Mutlu olabilmek için ne ellerindeki nimetler ne de peşinden koştukları idealleri yeterli olmaz.
O ZAMAN DOĞRU YERDE, DOĞRU ÇÖZÜMÜ ARAYACAKLAR.
YANLIŞ İLAÇ ALIP YARALARINI DAHA DA AZDIRMAYACAKLAR.
AKILLI DAVRANACAKLAR.
AHLAKA YASLANACAKLAR.
Huzur ve mutluluğu yaşayamayan insanlar, bunun ’hayatın gerçeği’ olduğunu düşünürler. Onlara göre, dünya zaten gerçek mutluluğun yaşanabildiği bir yer değildir. Oysa ‘imanın gerçekleri’ bu görüşten çok farklıdır. İnsan ancak Allah’ın kendisi için belirlediği fıtratına uygun davrandığında güzel bir hayat yaşayabilir. Allah’ın yoluna gereği gibi uymayan insanlar, kendi mutsuz dünyalarını oluştururlar. "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar." (Yunus Suresi, 44)
KALEMİNİZE SAĞLIK.
ÖZÜMSEYEREK OKUDUM.
FAYDALANDIM.
YENİ YAZIALRINIZI DA BEKLERİZ.
Ayet-i Kerimelerle zenginleştirdiğiniz yazınız,insanların, iman kalblere tam yerleşmediği,'ey iman eden kullarım,iman ediniz(gerçek anlamda)ayeti kerimesi mucibince,gerçek anlamda imanı kalblere koymayınca,ruhlar mutmain olmadığı için ,tam anlamıyla mutlu olmayacaklarını,çok güzel açıklamışsınız,saygılar.