- 1555 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (54)
Ayşe’nin aklı kardeşindeydi. Onu, havaların kötü gitmesi nedeni ile görememenin üzüntüsünü yaşıyordu. İki hafta sonra güneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye, karlar da, yer yer erimeye başlamıştı. İnsanlar günlük yaşamlarına dönmüşler, Sıla tam hızla yarışmaya hazırlanıyordu. Ayşe, tek tük işlere gitmeye başlamıştı. Elinde avucunda bir şey kalmayacaktı çalışmazsa. Şu anda hiçbir şeye ihtiyacı yoktu ama para kazanmak zorundaydı.
Sıla, okulda rahattı. Öğretmenleri gereken ihtimamı gösteriyordu. Kezban hanım, oğlunu okuldan almak istemiş, ama çocuk hayır demiş, ayrılmamıştı. Uyarılardan sonra, Sıla’yı rahat bırakmışa benziyordu.
Yarışmalara on gün kalmıştı. Gün yaklaştıkça, Sıla’nın heyecanı artıyordu. O gün, okul çıkışına Ayşe gitmeyecek, Türkçe öğretmeni bırakacaktı Sıla’yı eve. Ayşe işten çıkmış, evine gelmiş, kapıyı açıp içeriye girdiğinde, Serkan ile Gökhan birbirine sarılmış ağlıyordu.
“Ne oldu çocuklar? Neden ağlıyorsunuz? Ablanız nerde?”
“Ablam yok anne. Okul çıkışında ablamı bekledik, bizi bırakacak olan öğretmenimizin işi varmış, bize, biraz bekleyin dedi. Beklerken, ablam öğretmenimiz ile konuşmak için yanımızdan ayrıldı. Bir zaman sonra, öğretmenimiz yanımıza geldiğinde, ablam yoktu yanında. Okulun her yerini aradık ama bulamadık. Belki eve gelmiştir diye düşündük eve geldik, evde de yoktu. Öğretmenimiz ve müdür Emniyete gittiler.”
“Ne diyorsunuz çocuklar, nereye gider ablanız? Nasıl kaybolur?
Ayşe tam bir şok içindeydi. Üstünü çıkartmadan
“Siz muhtar amcanıza gidin. Ben emniyete gidiyorum”
Diyerek koşarak çıktı evden. Emniyet Müdürlüğü yakın olmasına rağmen, yol bitmek bilmiyordu. Emniyetin önüne geldiğinde kalbi duracak gibiydi. İçeri girdi.
“Komiserim, kızım kayıpmış”
“Evet Ayşe Hanım, biliyorum. Müdür Bey ve öğretmen buradalar.”
“Müdür bey, kızım nerede? Hocam lütfen söyleyin kızım nerede?”
Ayşe’yi sakinleştirmek mümkün değildi. O arada Hayriye Hanım ve Muhtar da gelmişti emniyete.
“Hayriye abla, muhtar abi kızım yok, kızım kayıp. Kim ne ister benim kızımdan? Allah’ım delireceğim”
“ Dur kızım, sakin ol. Nereye gider Sıla? Bir yere uğramıştır. Bak ekip arıyormuş. komiserim neler oluyor.?
Okul müdürü, Ayşe’ye olanları anlatıyordu ama Ayşe duymuyordu. Saatler geçiyor, Sıla’dan tek bir haber çıkmıyordu. Bütün mahalle kısa zamanda duymuştu Sıla’nın kayıp olduğunu. Yasemin, Can’a telefon ile haber vermiş, o da gelmişti emniyete.
Gecenin ayazında, insanlar ellerinde fenerlerle, Sıla’yı aramaya başlamışlar ama tek bir iz bulamamışlardı.
“Komiserim, okulda kızımı rahatsız eden Kemal diye bir çocuk vardı. O bir şey yapmış olabilir mi?”
“Adresini biliyor musunuz müdür bey, o çocuğun?”
Adresi emniyete vermişti Müdür. Ekip, doğruca Kemal’in evinin kapısını çalmıştı ve Kemal evdeydi. Hiçbir şeyden haberi olmadığını söylüyordu. Kemal’in annesi Kezban Hanım, yine çileden çıkmış, Sıla ve Ayşe hakkında ağza alınmayacak sözler söylüyordu.
Sıla’yı aramaya çıkanlar bir bir geri dönmeye başlamışlardı. Gelen herkesin başı önündeydi. Her kafadan başka bir ses çıkıyor. Türlü seçenekler koyuyorlardı ortaya.
“Babası gelip kaçırmış olabilir mi?
“Ya şu adam, Kader’i verecekleri adam, o kaçırtmış olabilir mi?”
“Sıla’yı, babası buraya gelmeden önce bir adama verecekmiş, yoksa babası mı gelip kaçırdı kızı?”
Gibi sözler söyleniyordu. Ayşe’nin köyüne gidilmesi imkânsızdı. Yollar henüz açılmamıştı.. Onun için köye gidip sorulamamış, jandarmaya haber verilmişti. Zaten babası kaçırtmış olsa da, söylemezdi ki.
Kardeşi Kader ve Gül hanıma da Yasemin haber vermiş, onlar da gelmişlerdi.
“Kardeşim, Kader’im. Seni çok özlemiştim ama böyle görmeyi ummamıştım. Yeğenin yok, Kayıp, kaçırdılar kızımı. Kim ne ister benim kızımdan”
“Abla, Ablacığım bulunacak Sıla. Kendine gel. Bak herkes arıyor onu.”
Saatler geçtikçe, umutlar da bitiyordu. Bir gün, iki gün, üç gün. Artık Ayşe bitmişti. Ayakta duramıyor, tüm gücünü kaybediyordu. Doktor, Ayşe’ye sakinleştirici vuruyor ama o bile fayda etmiyordu. Okul tam bir mateme bürünmüştü. Tüm okul, mahalle, emniyet yetkilileri dört koldan arıyor ama hiçbir ize rastlayamıyorlardı.
Her gün bir başka dedikodu ile geliyorlardı insanlar geri.
“Bu havada kız öldürülmüş olsa cesedi bile bulunmaz, kurda kuşa yem olur maazallah.”
“Belki de öldürüldü atıldı bir kenara. Küçük bir şehirde, bu kadar süre içinde bulunmadığına göre”
“Kaybolan çocukların bulunması çok zor. Biz Sıla’nın bulunacağını hiç sanmıyoruz ama inşallah bulunur”
Gibi türlü tahminler yapılıyordu. Bu sözlerin çoğunu duyuyordu Ayşe ve duyduğu her söz karşısında umudu biraz daha yok oluyor, anne yüreği ile kendini kara kışın ortasında dışarı atıyor ama dermansız dizleri ile yürüyemeden olduğu yerde bayılıyordu.
Sıla, Ayşe’nin her şeyi idi. Onun varlığı ile bu zorlu şartlara dayanabiliyordu. Onun hayatını kurtarmak için kaçmıştı köyden ve şimdi kızı yoktu ortalarda.
Sıla kaybolalı dört gün olmuştu. Yavaş yavaş umutlar tükeniyordu. Serkan ve Gökhan okula başlamışlardı. İki çocuğunda okulda varlığı ile yokluğu belli değildi. Gökhan büyük olduğu için, okulda her şeye dikkatle bakıyor, özellikle de Kemal’i göz hapsinde tutuyordu. Çünkü içindeki hisler, ablasına, onun bir şey yaptığını söylüyordu. Dördüncü günün akşamında da dersler bitmiş, çocuklar okuldan çıkmaya başlamışlardı. Müdür, odasında oturmuş, olup bitenleri anlamaya çalışır gibi düşüncelere dalmıştı.
“Müdür bey, müdür bey, Gökhan’ı dinleyin”
Devam Edecek
YORUMLAR
Canım hikayeye kaldığın yerden devam etmene çok sevindim. Kızımızın rahatsızlığında bir çok defa evine gelmeme rağmen biten bölümlerini okuyamadım. Ne olacak diye merakla bekliyordum. Şimdi baktım yayınlamışsın.
Aslında çocuk kaçırma ve kaybolan çocuklar çok fazla gündemde. Sen bu konuya da yavaştan girmişsin. Çocukların kayboluşlarının hep bir nedeni vardır. Ama bu nedenlerden birini sanırım burada gündeme getireceksin.
Öpüyorum seni.