OKUL YOLUM
Sabah uyandığımda tek isteğim uyumaktır.Ama böyle bir lüksüm olmadığından,hazırlanmaya başlarım...
Kıyafetlerim üstümde,defter ve kitaplarım elimde,sonkez kapının girişindeki aynaya bakıp tipime bir güldükten sonra bizim kahverengi ahşap kapıyı açıp dua okuyarak çıkarım.Huzur bulmak için,herşeye selam verme isteği vardır içimde.Kapıdan çıktığımda,karşımda 70 küsür yaşındaki Emine teyzenin çelik kapısı durur.Apartımanda ailecek en sevdiğimiz komşumuz odur.Ben sabahları en çok onunla selamlaşmak isterim.Ama pek dışarı çıkmaz Emine teyze.Ben,kitaplarımı merdivene koyup üstüne oturmuş,bağcıklarımı bağlarken hep isterim ki açılsın o kapı!Yaaa gerçekten sabahları bu teyzeye hatır sormak kadar güzel birşey yoktur.
Apartımanın beyaz demir kapısından çıktıktan bir yirmi adım sonra Medet abilerin evi vardır.Beyaz renkte boyanmış bu beton evin etrafı gıri duvarlarla çevrilidir.Büyük bahçesinde;elma,erik,vişne,dut ağaçlarının yanı sıra soğan,kıvırcık ve daha çok sebzeler de bulunur.Medet abi pazarcılık yanında mezar kazma işiyle de uğraşır.Bu mezar kazma işini yaptığını ben sonradan öğrendim ve uzun süre düşününce rüyama girdi:Medet abi,kendi bahçesine bir mezar kazmıştı...Neyse ya,kafama çok takmıştım o yüzden herhalde.
Ben bu evin önünden geçerken adımlarımı selam vermek ve almak için yavaşlatırım.
Medet abi de,genellikle bu sıralar çapa motoruyla uğraşır.Bu evden,istikametim gereğince aşağıya doğru yürdüğümde üç yol ayrımı bulunur:sola,sağa ve aşağıya.Ben,pazartesi ve salı günleri aşağıya inen yoldan,çarşamba,perşembe ve cuma günleri de sola kıvrılan yoldan giderim.Sağa giden yol ise okulumun yolu değil,bir fabrikanın yoludur.
Haftanın ilk iki günü aşağıya giden yoldan gitmemin sebebi,arkadaşım Erkandır.O,staj gördüğünden ötürü haftanın yalnızca ilk iki günü okula gider.Ve işte ben de ona uğrarım,beraber gideriz.Haftanın geriye kalan günlerinde ise,sola giden yol beni okula götürür.O yolda selam vercek pek insan bulamam genelde.Köpeklerle karşılaşırım...Sokak köpekleri.Zararsız ve karınları daima aç köpekler.Onlara selam falan vermem ama.Çünkü bir keresinde babannemin bir komşusu beni uyuz bir köpekle konuşurken görmüştü ve oldukça mağdur durmda kalmıştım.O gün bugündür,bir köpek,kedi veya herhangi bir hayvanla açık havada konuşmuyorum.Allah’a şükür ki beni gören teyzenin pek genç çevresi yok.Neyse,ben yoluma devam edeyim...
O,insandan çok hayvanların bulunduğu yola devam ettiğimde,iki yol çıkar karşıma.Bir,babannemin dar mahallesi,iki,ilkokulun bulunduğu,benim daima kullandığım yol.Ben babannemle küs olduğumdan o mahalleden geçmem.Zaten yolum uzar...Ama o yola girmiş olsam,selam verecek en az bir beş kişi görürüm.Babannemin yan komşusu,çamaşır asıyor ve topluyor olur erken saatlerde.
İki delikanlı oğlu var.Babannemin karşı komşusu-beni köpekle konuşurken gören teyze-,çiçekleri sular,ya da minik kedilere su ve ekmek verir.Ben daha da aşağıya yürüdüğümde,soldan son ev ananemin ve üst katında da dayımların oturduğu evdir.
Bu mahalleye girmememin bir başka sebebi.Dayım suculuk yaptığından sabahın erken saatlerinde daima ayakta olur.Minik beyaz minibüsüne 19lt.lik damacalarını yükler.Ben eğer oradan geçecek olsam,dayıma yardımda bulunmam gerekir.Fakat içimdeki"çalışma sakın!"emrini hep dinlerim maalesef.
Benim yoluma devam edeyim...Solumda,geniş,mahsülsüz,eğri büğrü otların çirkin bir görüntü oluşturduğu sürülmemiş bir tarla.
Sağımda,içi boş,odaları boyanmamış,mimare edilmemiş,camsız,penceresiz,beş katlı bir apartıman iskeleti.Bir kaç adımdan biraz daha fazla ilerlediğimde,o saatlerde kapalı olan bir marangoz vardır.Kapısında iki beyaz kuvvetli köpek nöbet tutar.Ne zaman oradan geçsem,-ki her sabah geçmek zorundayım-,onları havlar vaziyette buluyorum.Onlar havlayınca,onun birkaç metre aşağısındaki beyaz panjurlu köpeği de başlıyor havlamaya.Ve diğer başı boş köpekler de bu havlama senfonisine katılıyorlar.Ağlayan bir bebeğin yanındaki bebekler gibi.Biri ağlayınca,öteki de o ağlıyor diye ağlıyor...
Ben bu sokaktan mecburi istikametime devam ederken kulaklarımı tıkamıyorum,ilkilmiyorum,tırstımıyorum da.Çünkü 2-3 metre aşağıdaki o eski köy evini gördüğümde,kulaklarım ne birşey duyuyor,ne de başka birşey görüyor gözüm.
Anılar canlanıyor sade...Bahsettiğim bu ev,Fransadaki sevgilim Merve’nin babannesinin evi.Adı Mürvet teyze.Teyze değil Mürvet.Teyzeyi ben diyorum.Aslında ne demeliyim ki?Kayın validem değil.Kayın validemin,kayın validesi.Neyse,zaten biz Merve’yle evlenince o...(Söylemek istemiyorum)Mürvet teyzenin yüzünü görmüşlüğüm yok.Evden pek çıkmaz dışarı.Onunla bir konuşmuşluğum da yok.Ama eminim ki,harika bir insandır!Çünkü o yaşlı kadın,Merve’nin sülalesinin sahibi.Ben bu şirin ve hatıralarla dolu köy evinden gözümü alamadan son virajıma dönüp okulun yolunu tutuyorum.
Bazen bu son düzlükte bir gurup görüyorum sigara içmekten gelen.Bazen parça parça yola dağılmış tek başına yürüyen efendi dostlar.
Bazen ben,o tek başına yürüyen dostlardan birine katılıyorum,bazense ben tek başına yürüyen bir dost oluveriyorum.Bazen tek başına yürümekten sıkılmış başka bir dost yanıma geliyor,kimi zaman da sigara kokusunu taşıyan gurup beni yanına davet ediyor...
Neyse,o yolun neticesi okul.Sudi Özkan Çok Programlı Lisesi...(Nedense bu ismi söyleyince ve duyunca gülesim geliyor)Olsun ama.Sonuçta gülesim de gelse,ağlayasım da,o koskoca küçük okul,benim GELECEĞİM!!!