Meçhule Yazılmış Mektuplar - 20
Bu mektubu soğuk ve puslu bir Ankara sabahında kaleme alıyorum. Cümle cemreler düşmesine rağmen, hava oldukça soğuk. Bu soğuğa, bir de senin yokluğun eklenince hasretin kıskacında buyuyorum.
Oysa, bu demlerde güneyde çoktan erguvanlar açmıştır. -Öyle sanıyorum ki Ankara’yı ve beni buyduran soğuğun başat nedeni, bir erguvan bakışlının bu iklimi terki diyar etmesidir- Ankara eski Ankara ; ama sen yoksun. Bu yüzden yarısı yıkılmış bir harap kent. Benim de bir yarım yok gittin gideli…
Yokluğunda dışım donar, içim yangın yeri. Ey erguvan bakışlı muhayyel peri! Üşütme beni…
Bu soğuk Ankara sabahında, sensiz çay içmeyi bile canım istemiyor. Öylesine özledim ki demlediğin acı çayı. Hangi meçhul iklimdesin? Bilsem, bir saniye beklemem, koşar gelirim dergâhına; yüz sürerim kapına. Tek aşk müridin olurum. Gözlerinde kaybolurum. Ölünceye kadar seni solurum. Ne usanırım ne yorulurum…
Bir ışık gönder ey muhayyel peri . Beklemedeyim, bekliyorum. Ve diyorum ki:
(Bir ışık bekliyorum senden bir ışık.
Sevgiyle ümitle senle karışık.)
İ.K
Mektuplarım, eline bir gün ulaşır ümidiyle harf taifesiyle aramı daima iyi tutmaya çalışıyorum. Hep ödünç düşler alıyorum onlardan, düşlerime sığmadığın demlerde; seni
Harflere anlatıyorum. Efsanemi en çok ayn, şın ve kaf beğeniyor. El birliği ediyorlar. Toplamları ancak, tek heceli bir sözcük oluyor. Özünde ateş olsa da o tek heceyi okuyanlar, zahirde aşk diye okuyabiliyor...
Ey muhayyel peri! Bildiğin sebeplerden, bu satırların sahibi; soğuk bir ankara sabahında seni bekliyor. Ne zaman geleceksin gittiğin meçhul iklimden? Ellerim üşüyor,kalem üşüyor. Kâğıda yüreğimden yangınlar düşüyor. Gel ve gemileri yak bir daha gitme… Sana selâmım ve sevgim hep bâki…
Ankara,14.03.2010 İbrahim KİLİK