Günbegün Notlarım 34/Mardin
.......................................
Mardin, iki kelimeyle tanımlarsam: Şairler Şiir’i...
Her şair’in görmek istediği ilham perisi de diyebilirim buna. Buna aşkın varlığı desem daha makbule geçer...
Yedi sözcükle izah edersem: Üç din, üç dil, çok taş memleketi...
Müslümanı desen var, süryanisi desen var, isevisi desen bol...
Herkesi kucaklayan mozaik...
Bir kere görüntüsü muhteşem, görülmeye değer. Bak bak doyamazsın bakmaya. Dal dal bitiremezsin değişik yönlerini...
Herkesi bağrında taşımak isteyen taşlar ülkesi...
Yüksek bir tepeye yaslanması, bunun kanıtı. Güneş’i daha çok selamlamak için, evlerini tepenin yamaçlarına bina etmiş, beyaz beyaz taşlarla...
Farklı dillerin aşkla kucaklaşması...
Kürtçe konuşanı bol... Mihalmi şivesi konuşan arabıyla dolu. Ve memur kesimiyle türkçe konuşanlar. Bu farklılara rağmen, farklıları kendine zenginlik sayan binbir anlamdır Mardin...
Güvercinlerin takla atarak kendini gösterdiği manzara...
Ak, mai ve siyah renkteki güvercinleri öyle çok ki... Her dam üstünde oyun oynarlar, alçaktan uçuşlar gerçekleştirirler, sevişirler güvercinler...
Dar sokakların bitmez yolculuğu...
Labirentler düşünün. Bir sokak, birçok sokağa açılıyor Mardin’de. Her sokakta ayrı bir öykü saklı sanki, o sokakları tek tek adımladığınızda...
Bir de şaşkınlıkla belediye çöp toplayan araçlarının giremediği sokaklarda çöpleri toplamakla görevli, sigortalı eşekler görürsünüz!..
Tarih kokan, ayakta kalmayı başaran nadir yapı...
Sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış Mardin. Mardin kim uğramışsa coğrafyasına, aşık eylemiş kendini misafirine...
Konukseverliğiyle yıkılmaz kale...
Mardin bu sıfatıyla, habire takdirleri bir bir toplamıştır. Kim ziyaret etmişse yurdunu, dışarılarda sabahlamamış geceyi. Aksine geceyi mardin ile sohbet ederek, güneşin doğuşunu izlemiştir büyük bir beğeniyle...
Cansever yanıyla, sevilesi bir kalp...
Kalbi esir almaktan hoşlanır Mardin. Mardin büyüsünü, tılsımını can can koyar kişinin yüreğine; üstelik kendini sevdirerek ona...
Dost kabul eder sözüyle, yeminini bozmayan mert adam...
Adamlığı almaktan yana değil, vermekten yanadır dostluğu...
Sıcak dokunuşuyla, yanına geleni etkileyen kadın...
Kadınlığı dillere destan. O kadın ki tüm esmer çocuklarının anası. O kadın ki, kadim kentin güven duygusu, bahar şenliği ve nisan yağmuru...
Adıyla, yürekleri titreten gezilecek, tozulacak yer....
Her açısı, her bakışı izlenmek için duruyor gibi muhatabıyla ilgilenir...
Şanıyla, kendisine bakanları doyuran ziyafet...
Yemekleri tam tadımlık. Kebapları, içli köfteleri, nefis çorapları iştahı kabartan birkaç yemek adı...
Ve layıkıyla, kendini tüm gönüllere gösteren aynadır Mardin...
Mardin sevgidir, hisleri insanlığa yeten...
Mardin gecedir, yıldızlardan daha parlak olan gerdanlığı çin seddiden bile daha uzun gözükür...
Mardin hayattır, yaşamın hem devam ettiği, hem mola verdiği ve hem olmadığı anları, anıları yaşatan bir vilayet...
.................................................
Mehmet Selim ÇİÇEK
13 Mart 2010,,,14.26
Mardin
YORUMLAR
Ve oalğanüstü bir memleket diye devam edebiliriz...
"Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler.15.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder."
selamlarımla