Sevgi mi Aşk mı? -2 (19)
…………Önceki bölümden devam
Aşkı bedenlerde arayanlar, ruh güzelliklerini ve manayı unutanlar, paparazilerdeki gibi her gün bir başka aşka doğru yelken açarlar, karınları doyunca da aşklarını kaybederler.
İnsan, çocuklarını sever, eşyayı sevebilir. Hayvanlarda sever yavrularını.
Çiçeklerini seven bir kadının hali de aynıdır adeta. Hepsi de sevdikleri için fedakarlıklar yaparlar.
Sevdikleri ellerinin altındayken sevgileri kaybolmaz hiçbirinin. Bir aradayken severler. Fiziki birliktelik varken severler.
Sevdiklerinden uzaklaştıklarında ise hep onu düşünürler, huzurları kaybolur, zihinleri onunla meşguldür.
Sadece sevgiyi ele aldığımızda, eşyaya, hayvanlara, insanlara, her şeye ait olmak üzere çok çeşitlendirebiliriz sevgiyi.
İnsan bir şeyi sevmeye başladığında kendinden sevdiğine metafizik sahada bir şeyler aktarır.
Bu aktarılan pozitif enerjiden başka bir şey değildir aslında.
Çiçeklerini seven, onlarla çocukları gibi konuşan bir bayanı düşünün.
Onun elinde bir başka gelişir çiçekler, daha fazla ve hızla çiçek açar. Çiçeklerine sevgi enerjisini aktarır. Sevgi enerjisi adeta bir gübre gibidir çiçekler için.
Kısaca sevenler için sevdikleri yanındadır. Yanında kalmaya devam ettikçe de sevgi hiç azalmaz. Ama aşk öylemi?
Sevdiği ile yan yana gelen ve hala sevmeye devam edenler iki ayrı varlıktır; çocuğu ve annesi, çiçeği ve sahibi gibi ikilidirler.
İnsan aşık olduğunu söylediği ile yan yana geldiğinde ben ve sen diye iki ayrı varlık olarak kalabiliyorlarsa bu asla gerçek aşk değildir.
Hissettikleri olsa olsa bedensel titreşimler, yani aşk sandıkları duygudur.
Bedeni arzuların yerine getirilmesi için insanda oluşan istek ve arzular bütünü olan titreşimlerdir.
Titreşimlerin odağında fiziki beden vardır, etrafındaki his dalgalarının kaynağı bedendir.
Bedeni hislerin hepsi buna katılır. Beyin dalgaları, hormonlar, kalp atım oranları, tansiyon, metabolizma gibi, laboratuar şartlarında takip edilebilen değişimlerin hepsi bu hislerle ortak hareket eder, titreşimlerin etkisine girer tıpkı sarhoşluk gibi.
Buradaki hisler de sevgiden farklı olarak yanıltıcı bir aşk algılanmasına neden olur. O halde aşkı GERÇEK ve GÖLGE aşk olarak ikiye ayırmakta fayda vardır.
Aşk dünya düzeyinde ele alındığında, yani GÖLGE aşk olarak düşünüldüğünde, önceden de bahsedildiği gibi, elde edilemeyene duyulan, elde edilince kaybedilen bir özlem.
Eğer buluştuğumuzda “ben ve sen” ikilemi hala mevcutsa hissedilenin gölge olduğu kesindir ve kısa bir süre sonra kaybolmaya adaydır.
Gölgesi ancak insanı kavuşuncaya kadar yakar yandırır, kavuştuktan sonra kaybolur gider. Ya bir de gerçeği?
Sevgiyi kazanmak çok kolay gelebilir. Ancak, kazanılmış olanı korumak çok zordur. Bu nedenle sevginin korunmasına özen göstermek lazımdır ki kalbimizden, elimizden uçup gitmesin.
Çok zor olsa da, kimi zaman bir iltifat, kimi zaman bir söz, kimi zaman da bir çiçek kalpteki sevgiyi besleyen enerjidir.
Güzel sözler;
Nerede bir sevgi varsa, orada zenginlik de vardır.
Ömründe bir kez dahi aşık olmayan yaşadım demesin.
***
Tuzlu kahve
Çağımız, bilgi çağı, iletişim çağı, teknoloji çılgınlığının had safhada yaşandığı bir çağ.
Eski arkadaşlıkların kaybolduğu, çocukların bilgisayar karşısında yalnızlıklara doğru sürüklendiği bir çağ.
İnsan benliğinin teknolojiye esir edildiği, sanal dünyalarda arkadaşlıkların sürdürüldüğü, gerçeklerden gittikçe kopulan bir çağ.
Kardeşin kardeşe, komşunun komşuya ve akrabanın akrabaya tahammül edemediği, zahmet çekme, vefa, dostluk gibi kavramların teneşire yatırıldığı bir çağ.
İnsanların aynada bile kendisine gülümseyemediği, gülümsemenin ve sevecenliğin kurutulduğu bir çağ.
Trafikte, sokakta, kahvede, işyerinde velhasıl her yerde nedeni koskoca bir “hiç” olan cinayetlerin ve kavgaların yaşandığı bir çağ.
Can, canan gibi kavramların şarkılardan bile çekildiği, her türlü çılgınlıkların rahatlama yolu olarak tercih edildiği bir çağ.
Anne-baba kavramlarının sevgi çemberinden sökülüp çıkarıldığı, kendisine bakmakla yükümlü sayıldığı bir çağ.
Normalde olması gereken güzellikleri gördüklerinde hayranlıkla bakıp böylesi de olur muymuş diye hayret ve özlemle bakan insan topluluklarından oluşan bir toplum…..
***
Günün birinde gençlerin eğlendiği bir partide bütün gençlerin dikkatini çeken güzel kızın yanına partinin sonlarına doğru bir genç yaklaşarak birlikte bir kahve içip içemeyeceklerini sorar.
Genç kız çocuğa bakar ve düşünür. O ana kadar hiç görmediği, çevresinde pervane olan gençlere hiç benzemeyen bu genç dikkatini çekmiştir ve cesaretinin sebebini de merak etmiştir. Bundan dolayı davetini kabul eder.
Birlikte yan taraftaki yere geçerler ve otururlar. Güzel kız gencin konuşmasını ve kendisini niye davet ettiğini anlatmasını beklemekte, genç de heyecandan dili tutulmuş halde konuşamamakta, terlemektedir.
Kız bir müddet sonra sıkılır, tam kalkmak üzereyken genç garsona dönerek seslenir “kahvem için biraz tuz alabilir miyim?”
Tuz lafını duyan kız iyice meraklanır. Öyle ya bu güne kadar kahvesine tuz katanı hiç görmemiştir.
Çocuk tuzu kahvesine kattıktan sonra konuşmaya başlar. “Ben deniz kenarında bir evde doğmuşum, çocukluğum bu evde ve sahilde geçti.
Ne zaman tuzlu bir kahve içsem, çocukluğumu, ailemi, o mutlu günlerimi hatırlarım” der.
Bu konuşma kızın hoşuna gitmiştir. Çünkü tanıdığı gençler arasında ev, aile, mutluluk gibi kavramları düşünen ve konuşan kimse yoktur.
Arkadaş olurlar, bir müddet sonrada evlenirler. Evlendikten sonra kız eşi için her akşam tuzlu kahve yapar, birlikte çok mutlu bir hayat sürerler.
Bir gün eşi hastalanır, ölüm yatağında olduğu belli olur. Bu günlerde çocuk eşine bir mektup verir ve der ki “ne olur bu mektubu ben öldükten sonra aç” diye ricada bulunur.
Ölümünü takiben mektup açılır ve okunur;
“Canım benim, çok mutlu geçen evliliğimiz süresince sana bir şeyi itiraf etmek için kendimi çok zorladım ama yapamadım. Sana bir yalan söylemiştim ve bunu itiraf etmek istiyordum O nedenle sana bu mektubu yazdım.
Hatırlar mısın? İlk tanıştığımızda garsondan kahvem için tuz istemiştim.
Aslında şeker isteyecekken heyecandan tuz istemiştim. Sonra sözümü değiştiremediğim için sana yalan olan sahildeki ev hikayemi anlattım.
Aslında tuzlu kahve çok iğrenç ve mide bulandırıcı, bir ömür boyu midem bulanarak içtim ve tadını da hiç sevemedim.
Ama şunu bilmeni isterim ki yeniden dünyaya gelsem ve seninle yeniden bir hayat geçirebilmek için her akşam senin elinden tuzlu kahve içmeye hazırım.”
Güzel sözler;
Sevgi bütün acıları tatlandırır. Sevgi güneşine buz dağları dayanmaz.
Almuti
Devam edecek…. Gelecek konu; “Aşk, İman ve Korku Dini ”
YORUMLAR
Aşkı bedenlerde arayanlar, ruh güzelliklerini ve manayı unutanlar, paparazilerdeki gibi her gün bir başka aşka doğru yelken açarlar, karınları doyunca da aşklarını kaybederler.
aski bedenlerde arayanlar en kücük duygu bile hissedemez saniyorum heyecan disinda.
ruhsuzca olan beraberliklerdir sadece.
bu da duyguya önem verenlerin hic isine gelmez.
bu hikaye sevdigim bir hikayedir.
sevgi ne iyi günde cogalir ne kötü günde azalir.
güzel bir paylasimdi.
emeginize saglik.
sonsuz saygimla
Almuti
teşekkürler, ilgi ve yorum için
Saygılarımla
2- ci hissede 1-ci hise kadar güzel ve anlamlı sanki bir aşk alimi gibi yazmışsınız ellerinize gönlünüze sağlık her cümlede hakikat var hepsi gerçekler "Aşk bu işte, kendinden geçme. Sevgi bu işte, aşka yol tutan. Aşkın bedenle ilgisi yok, bir ruh hali, sarhoşluk. Sadece kendinden geçme, sevdiğinin uğruna yok olma. " aşk gerçekten sarhoşluk gibi. aklı baştan alır. "Ömründe bir kez dahi aşık olmayan yaşadım demesin." bu da çok doğru. ben 26 yaşıma kadar aşk ne bilmezdim ama gayet normal yaşıyordum şikayetim de yoktu :) ama sevdim sonra çok acı da çektim ama işte kalbimin gerçekten olduğuna her göz yaşımda şahit oldum ve sevmeyi becerdiğim için seve bildiğim için çok mutluyum hiç değilse kalpsiz ve hissizlerden değilim ne kadar acı çeksem de aşkımdan
Almuti
Tekrar teşekkürler
esen kalın
saygılarımla
Sevgi mi Ask mi sorusu gelirse dogrudan "Sevgi" derim ben.
Nedeni ise gercek Sevgi ve Askin Allah'a
ve yine gercekligin diger yani yine sevginin gercegi insana derim ben.
Yine nedenlerim var ama Sevgi bitmez, Ask yoktur diye sonlandirayim yorumumu.
Ne güzeldir Sadakat icinde sevgisini besleyip sevdiginin(esinin elinden) zehir de olsa icenler ki zaten o zehir inanc dogrultusunda sifaya döner vücutta.
inanmak ve inanilmak kadar kiymetli hic bir sey yok bu konularda.
Sevgiyle kalin degerli düsünür, güzeldi yazi,konu ve anlatim..
Almuti
Teşekkürler yorum için
esen kalın
saygılarımla
Şu tuzlu kahve olayı ! Gerçekten çok ilginç !
Çok şey anlatıyor. Aslında gerçek aşkın ne olduğunu elbette...
Almuti
teşekkürler, ilgi ve yorum için
saygılarımla