- 2314 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yokluğun Uzak Şehir Şimdi
Sözcükler; boğazına boğazına düğümlenir ya insanın bazan... Üzerine üzerine gelir ya dünya insanın hani... Yer gök, tam ortadan ayrılır ya ikiye aniden... Ve boğazın kurur susuzluktan, dillerin dönmez olur ya çaresizlikten... Duyguların sele döner, ıslanmaz ya kirpiklerin hani... Nereye akar ki bunca gözyaşı...
Bir yandan bedenin, öbür yanda seni sen yapan duyguların fırtınalara eşlik ederken, özlem sıra dağlar gibi dizilir önünde... Önce gözlerin, sonra ellerin ve gülüşün tüm sıcaklığı ile sarar bedenimi... Zeytin karası gözlerin... Ah! O dokunmalara kıyamadığım sıcacık tenin...
Beni terk ettin ya... ‘’İstemiyorum seni’ dedin ya bana... Gel, en kuytulardaki acılar... Gel... Gel ki kanat yüreğimi... Sar sarmala bedenimi ne olur... Bir ölü duyar mı ki sancıları... Ve kaç kez ölür ki insan acılardan... Beni böyle bir ruh haliyle bırakmazsın değil mi... Gelirsin, geleceksin değil mi...
Kör, sağır ve dilsiz olur beynin acılar karşısında... Acılara aldırmaz bedenin böyle anlarda... Tenden kopmuş bir ruha döner duyguların... Soğuk, duygular acımasız ve duygular cansız... Bir ölünün gözlerine benzer gözlerin... Bir el, acımasızca dolanır can evinde sessizce... Bir mumyaya döner yüzün böyle anlarda... Yokluğun içimde uzak şehir şimdi...
Özledim kokunu senin... Dokunuşlarındaki sıcaklığı... Öpmelerindeki heyecanı... Aşk kokan bakışlarını özledim... Saçlarım; özledi ellerinin kıvrımlarını inan... Göğüs uçlarım yanıyor sana hasretten... Dudaklarım, acı çekiyor dudaklarına dokunamamaktan... Dillerim, özlüyor dillerini... Tenim özledi tenini inan...
İlaçlarımdan almalıyım... Birazdan başlayacak yine acılarım... Bana kalsa, hiç almam ya onları... Acılardan korktuğumdan değil biliyorsun... Ama... Bir tutam nefes almalıyım senin için... Bir tutam nefes... Doymadım ki sana daha inan... Doyamadım ki...
Canımın yanmasına aldırmam hiç... Alıştım acının tenimi dövmesine artık... Damarlarımda dolaşan kan ve acı, kaç günlerdir dost birbirlerine... Günlerce, acı taşıdı sinir uçları beynime... Sinir uçlarım aşındı yanmaktan... Yüreğim her kasıldığında senin özlemin büyüdü içimde... Aldırmadım, kanadım günlerce... Gittin ya beni bırakıp... ‘’İstemiyorum artık seni’ dedin ya bana... Gel; ey! En kuytulardaki acılar... Hadi gel, sar sarmala beni... Yokluğunun yanında nedir ki bunlar...
Zorlanarak kalktım yatağımdan... Günlerdir yataktaydım çünkü... Zaman dururdu böyle anlarda benim için... Acı; zamana hiç dost olmadı ki... Ben seni özledim... Özlemden daha büyük acı varmıdır sizce... Bir sana, bir yağmura özlemim bitmedi ki hiç...
Kimi zaman, yarı baygın halde ateşler içinde kaldım... Kimi zaman sırılsıklam oldu bedenim terden... Geceler, gündüzlerle yer değiştirdi bazen... Kimi zaman kâh güneşe, kâh aya öfkelendim durdum... Yıldızlara küstüm bazı geceler... Zaman hareketsiz kaldı günlerce, akmadı durdu bana inat. Kâbuslar da bırakmadı yakamı bir türlü... Kaç gece, kaç gündüz uyandım çığlıklarla... Tan yerini aradı gözlerim hep... Olmadı sabahlar bana inat... Aldırmadım... Kanadım... Uyumadım...
Ciğerlerim isyan etti sonunda... Öksürmeler peş peşe gelince, zindan oluyordu hayat insana... Bir tutam havayı özlüyordun... Bir tutam nefes almak ne demek bilir misiniz... Bir tutam nefesi özlemek hani... Ağrısız, sancısız bir tutam nefes... Göğüs kafesiniz yırtılmadan, içinizle dışınız yer değiştirmeden... Oksijen tüplerine bağlı olmadan koklamak hayatı... Nasıl bir özlemdir bilir misiniz...
Özlemiştim... Yağmuru, bahar kokularını, ırmağımı özlemiştim... Bir de seni inan... Pencereye doğru yöneldim yavaş hareketlerle... Gök gürlemesine eşlik eden bir ışık aydınlattı odamı birden... Yağmur yağıyordu... Ne çok özlemişim yağmuru... Seni özlediğim gibi... Gitmeliydim... Sana gitmeliydim... Gitmek nasıl bir duygudur bilir misin...
Kaynaşlı’da; ıssız bir yerde durdum... İlçeye uzak; yüksekçe bir yer burası... Arabamda indim usulca... Şehir ayaklarımın altında sanki...
Öylece ne kadar kaldım bilmiyorum... Ne çok şeyler değişiyor hayatta... Ve zaman; ne kadar hızla akıyor böyle anlarda... Yer yer uzanan yüksek binalar sarmış şehrin dört bir yanını... Sadelikten eser kalmamış hiç... Bir renk harmonisine bezenmiş şehir... Karınca misali insanlar çarpıyor göze... Uzatsam ellerimi, bulutlara dokunacağım... Bulutlar üzerime üzerime geliyor... Maviliklere bir tutam mesafedeyim sanki... Kesif bir rüzgâr esiyor dışarıda... Senin kokularını taşırlar mı ki bana...
Depremde yerle bir olan yer burası değil sanki... Düşündüm... Ben de içsel depremimden kurtulabilirliyim diye... Et parçasına dönen yüreğime, bedenime ruh katabiliriyim... Henüz bilmiyorum... Kuytuluklarıma çekilip yaralarıma bakacağım... Kartallar gibi...
Sessizlik ürkütücü... Bir ağacın gölgesindeyim şimdi... Sararan yaprakları kokluyorum önce... Seviyor, dokunuyor, kokluyorum doyasıya... Ölmeye yüz tutan yaprakların çaresizce savuşuluşlarına izliyorum bir süre... Ne zor şey şu ölüm... Ayrılıklar, yitip gitmeler... Savrulmalar hayatta... Ne zor şey... Ve ne zor şey insanın çaresizliği... Ve doğa ne kadar da acımasız... Dalıyorum yıllar öncesine...
Sesler, çığlıklar geliyor uzaklardan... Yardım dilenen, bir o yana bir bu yana koşuşan insanlar... Herkes kendi can derdine düşmüş sanki... Yok olan, yitip giden hayatlar... Her yaştan insanlar ortalıklarda... Ölü evine dönmüş sokaklar... Sokaklar paramparça, savrulmuş canlar dört bir yana... Toprak altında yükselen çığlıklar deliyor yüreğimi... Çaresizlik... Yırtılan sesler, dizlerini döven insanlar... Kanarcasına ellerle kazınan toprak... Ve ellerde tutam tutam saçlar... Savrulan eşyalar her bir yana... Bedenler yapışmış toprağa adeta... Kireçleşmiş yüzler... Gözlerde çaresizliğin resmi saklı... Binalar yerle bir, eğrilmiş bükülmüş sanki her şey... yer gök yarılmış; ters yüz olmuş toprak... Korkunç bir kâbustu gördüklerim...
Yürek ağlar mı, kanar mı yürek... Ve yürek gözyaşlarını nereye döker ki... Okyanuslar mı gizli insanın içinde yoksa... Ve ellerim yana düşüyor usulca... Bedenim gitmek istiyor artık... İçsel depremlerimden kurtulmalıyım diyorum...
Bir ses geliyor uzaklardan... ‘’Gagalarımı parçalamak için, kuytu kayalıklarda, hemen yanı başında ben de olacağım... Canım bedenimde gitmek üzere... Ölürsem senden önce... Üzerime yağmur taşı... Dağ kokularını, ıhlamur kokularını serp üzerime. Gagam, acıyan gagam kalsın dışarıda olur mu... Yaralarının iyileştirilmesinde kullanırsın belki’...
Et parçasına dönen yüreğime güzel şehirler kurmalıyım... Her deprem sonrası kurulmadı mı şehirler yeniden... Yollardayım... Bildik her köşesini dolaştım Kaynarca’ nın... Topladım kendimi ve anılarımı...
Hem sen yanı başımda olmayacak mısın... Geliyorum; bekle beni olur mu... Kayalıklarda; sol tarafın hala boş değil mi... Saygılarımla...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.