- 1602 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTURSUN MİHRİBAN’IM, ( Hatmi Çiçeğime )
UNUTURSUN MİHRİBAN’IM,
( Hatmi Çiçeğime )
Bilgisayarın başında yazı yazmaya çabalarken bir yandan da Türkü dinliyorum, Musa EROĞLU söylüyor, bu türküler, bu Anadolu ezgileri alıp götürüyor beni uzaklara, memleket oluyorum, toprak, dal, çiçek oluyorum.
Ruhumda fırtınalar esse de, türkülerle yıkanıyor gözyaşlarım. Dinleniyorum, ruhum fırtına sonrası sessizliğinde rahatlıyor, kimseler görmeden, kimseler duymadan gece yarılarında kendi başıma ağlıyorum.
Ve şair diyor ki;
“ Unutmak kolay mı deme,
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele,
Unutursun Mihriban’ım.”
Yorgun tükenmiş hayatlarımızda kaçışlarımız oldu, başkalarından değil, kendi duygularımızdan kaçtık, Oysa uzaklarda bir yerlerde hala sevgiden, aşktan bahsediliyor.
Aslında sevgi kirletilip atılacak bir mendil değildi, başlarımızda kavak yellerinin estiği yıllarda hoşlanmayı, beğenmeyi sevgi sandık.
Oysa sevgi uğruna ölebilmekti, sevgi yedi yıl asker yolu bekleyen ninelerimizin çıkınlarında sakladıkları yavukluya ait gömlekteki kokuydu, sevgi turnalar misali eşi öldükten sonra yüreğini kapayan, bir daha başkasına bakmayan analarımızın başını örten tülbentinde saklıydı.
Sevgi değil de, sevdalanmak vardır, bizim çağımızda aşık olmak, eskilerin deyimiyle sevdaya tutulmak, işte sorun burada başlar. Sevdanın rengi olur mu bilmem ama bazısına Karasevda derler.
Bazen ayrılıklar olur, elde değildir çaresi, toplumsal baskılar, inanç, yaşam farklılıkları girer devreye, ama gönüller anlamaz ki bu ayrılığın sebebini.
……….
“ Hayat böyle bu gemide,
Eskiler yiter yenide.
Beni değil kendini de,
Unutursun Mihriban’ım.”
Şair unutursun dese de, unutulmaz, ama ötelenir. Kalbin biraz kuytu köşesine itilir, orada saklanır. Yeni olana, elde olmadan yeni bir başlangıca, emek, hoşgörü ve insanca yaklaşımlara yer açılır.
Bir gün sahilde dolaşırken küçük bir çakıl taşı çarpar gözüne, Hırçın dalgalar oradan oraya savurmuştur, taş belli belirsiz bir şekil almıştır, alırsın yerden, ilk bakışında bir kalbi anımsatır, parmaklarının arasında tuttuğun taş bir anda yüreğin olur, kalbinin ötesine, aklının bir köşesine ötelediğin gelir aklına gözyaşı olursun, karışırsın denizin dalgalarına,
Biraz deniz olursun, buğulanır bakışların, bir martının çığlığında kaybolur iç çekmelerin, ağlarsın doyasıya, kimseler görmeden, kimseye hesap vermeden, uzaklardan bir yelkenli geçer takılır gözlerine biraz rüzgar olursun akarsın yelkenlerine,
Bilinmeyene dümen kırar kaptan, sonra dümende zor ayakta duran, yıların yorgunu kaptan olursun, ömrünün çoğu denizde geçen, karaya ayak basmadan yıllarca dalgaların ve martıların sesinden başka ses duymayan yürek olursun, ağlarsın.
Aklına birkaç yıl önce uğradığın limanda sevdiğin Çingene kız gelir, kızın sana yazdığı mektupta bahsettiği yeşil gözlü, kıvırcık saçlı küçük kız olursun, parmaklarının arasında resme bakıp – kızım- dersin çaresizce, ağlarsın,
Göç mevsimidir, bulutların üzerinde süzülen turnalara kayar gözlerin, birazda turna olursun, allı turnalar, yardan haber getirmese de aklına takılır o Anadolu türküsü,
“ Benden yare selam söyle turnalar”
Rivayet edilir ki, eşinden ayrılan veya eşini yitiren turna bir daha eş aramaz, ömrünün sonuna kadar yalnız yaşar, bunun adı vefamıdır, adı sevdamıdır bilinmez.
……..
“ Gün geçer azalır sevgi,
Değişir her şeyin rengi,
Bugün değil yarın belki,
Unutursun Mihriban’ım.”
Şair unutursun dese de, unutulmaz, saksılara ektiğimiz fesleğenlerin elimizde bıraktığı koku, yağmur sonrası toprak kokusu gibi, camdan süzülen yağmur damlaları, buğusuna elimizde çizdiğimiz kalp, su birikintilerine düşen damlaların çıkardığı ses, gecenin karanlığı, tan yerinin kızıllığı, denizin mavisi, ormanın yeşili unutturmaz sevgiyi.
Aslında yüreklerimize el yapımı sedef kakmalı hançer saplansa da, saklarız akan kanımızı, gözyaşlarımız nehirlere dönse de kimseler görmesin diye ağlamayız, susan dilimiz anlatmaz bu sırrını kimseye, saklar yedi kat örtüler içinde en kuytusunda yüreğinin.
Unutmadığın, unutamadığın sevdaya bir isim bulursun, ben Jale dedim mesela, onu kaybettiğimde 18 yaşındaydı, hala gözlerimin önünde kıvır kıvır saçları ve hala 18 yaşında.
En zor olanı de gözünüzün önünde olmasıdır, aynı kasabada, aynı şehirde olmak, bir gün iş çıkışında çocukları ve eşiyle dolaşırken ona rastlama ihtimalinizdir zor olan, karşı kaldırımda da olsanız döner bakarsınız ardından, yanınızda eşinizde olsa, çocuklarınızda olsa kalbinizin ötesine attığınız o küçük yara yeniden kanar.
Bundan utanmayın, bundan sıkılmayın, insan olmanın bir sonucudur bu, eğer kimselerin olmadığı bir kuytu köşeniz, ağladığınızda gözyaşlarınızı kabul edecek bir nehir kenarı, bir deniz kıyısı varsa gidin oraya, yalnız kalın yüreğinizle ve ağlayın.
Şair unutursun dese de,
Unutamazsınız, eğer yürekten sevdiyseniz, eğer kalbinizde küçük bir yer ayırdıysanız bilin ki bir yerde sizi unutmayan bir yürek, sizin için ağlayan bir çift göz var.
Benim gibi, sizin gibi.
Engin KASAP
10.03.2010- Fatih / İstanbul
Mihribanım şiiri.
Abdurrahim KARAKIÇ
YORUMLAR
Sayın Ağyar, güzel yorumunuz için teşekkürler, tam dediğiniz yaş ve bizimkisi asma kabağından azcık öte,
Ama bak paylaşımda bile gönül teline dokunmak mümkün, aslında yazarları bilirsiniz biraz kendimizden, çokçada etrafımızdan besleniriz, ben birşeyi kurgularken, yazarken roller biçerim, biri kör olur, biri dilsiz, kimi sever kavuşur, kimi yanar yürekten sonuçta hepisi ben olamam, lakin yüreğimde yaşarım onları.
sizin duygularınızıda taa yüreğimde yaşıyorum.
Güzellikler içinde olun, güzel yaşayın dost.
Unuttum bile (gülkuruma)
Saçlarım tarumar gözlerimde nem
Yaş kemale erdi geçti o dönem
Anladım ağlarsa bir ağlar annem
Değişmem cihana kimseler bilmez
İ.B.
Ahhh dostum ahh.
Sevgili dostum o senin dediğin asma kabağı desem çok mu ayıp etmiş olurum. Hâlbuki nede güzel anlatmışsın, ne kadar içli, dokunaklı yazmışsın.
Genelde bu gibi nostaljik semptomlar yolun yarısını 10 geçe gibi meydana çıkar (70 bölü 2 eşittir 35, 35 artı 10 eşittir 45). Aşağı yukarı bu yaşlarda zayıf yerinden patlayan hortum gibi insan ruhu da su koyuvermeye başlar. Nerden mi biliyorum, e kendimden tabiî ki.
Ne kadar işi sululuğa vurup, erkekliğe toz kondurmayayım desem de bırak gerçeğini böylesi nostaljik fanteziler bile yüreğimin pır-pır ettirmeye yetiyor. Hani dünya küçük derler ya, bir otobüs durağında veya vapur iskelesinde, tamam dostum tamam bıraktım romantikliği herhangi bir yerde, bir şekilde olur mu olur karşılaştığında sen de “Jale” ben diyeyim “N…….”, etrafındaki kadrolu inzibatlarına rağmen laf anlatamazsın firari yüreğine, aman ha yakma askerliğini diye. Hep kaçak güreşirsin, ama tadı damağında, düşüncesi bile güzel.
Aman elişme düşüncede kalsın, sonra büyü bozulur, sihiri kaçar. Tecrübe ile sabit
Güzel bir yazı okudum. Tebrikler, saygılar.
Ağyar tarafından 3/12/2010 2:49:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
GÜZELDİ İLE GEÇİŞTİRİLEMEYECEK KADAR GÜZELDİ..
TÜM SEVENLERE BİR ŞARKI OLMUŞ MİHRİBANI DİNLEYEREK OKUDUM
GÖZYAŞLARIM SEL OLDU AKTI
İÇİMİN KANADIĞINI HİSSETTİM
BOĞAZIMA BİR ŞEY SAPLANDI
SEVDAYA TUTULMAK GÜZEL ..SEVDALANMAK BAŞKACA GÜZEL...
UTANILACAK NEVAR..SEVDA YÜKÜ NE KADAR AĞIRSA O KADAR SEVGİYLE TAŞINIR
HEMDE EN GÜZEL YERDE
SELAM VE BEKA İLE DOST
***
“ Hayat böyle bu gemide,
Eskiler yiter yenide.
Beni değil kendini de,
Unutursun Mihriban’ım.”
***
"Sevgi değil de, sevdalanmak vardır, bizim çağımızda aşık olmak, eskilerin deyimiyle sevdaya tutulmak, işte sorun burada başlar. "
***
Sevdanızı,Mihriban'la taçlandırmışsınız.
Keyifle,severek okudum.
***
"Şair unutursun dese de,
Unutamazsınız, eğer yürekten sevdiyseniz...
***
Varolun hep.Selam,saygı.