1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1235
Okunma
Sana yazdığım kaçıncı Ankara mahreçli mektup bu, ey meçhul ve muhayyel beldenin elif parmaklı, ahu bakışlı ateş yakışlı dilberi…
Gittiğin günden beri , sözcük sözcük derledim tüm çiçekleri. Çağırdım her gece lâleleri gülleri… Unutmadım sümbülleri. Çiçekler meclisinde sana ayırdım en özge yeri…
Adını okuduğumda bir telaş aldı tüm çiçekleri. Soldu renkleri. Gül, söz aldı çiçekler adına. Sana dair, birkaç kelam eyledi.
Gönüller ve güller meclisinde baş köşeyi sana verdi tüm çiçekler çaresiz… Senin adın geçince hepsi sükût ettiler. Sükûtlarındaki ikrarı okudum renklerinden.
Cümle olanlardan sonra, daha bir muhkemleşti hayalin muhayyilemde. Hasretin kokusunu ,sevdanın dokusunu yaydım satırlarımın arasına. Harfler seni söyledi… Sözcükler seni soludu, cümleler seni anlattı. Seni söyleyen her satır yüreğimi kanattı. Adın cümlelerime ahenk sevdan gönlüme kanattı…
Senin meçhul ve muhayyel iklimine daha kaç kez Ankara mahreçli mektup yazacağım. Bıkmadan usanmadan seni anlatacağım zamana. Nefes alıp verdikçe güzelliğini işleyeceğim her ana…
Senin kıyılarının gümüşî sularına, gümüş direkli, ipek yelkenli ; ibrişim halatlı yelkenlilerle uğrayıp, yüreğimden nameler bırakacağım. Sana yazmaktan usanmayacağım. Ey tebessümü gül kokan, gülleri kıskandıran yâr! Dönüp gel çıktığın meçhul seferden çatlasın ağyâr. Sanadır en gönülden selamlar…
Ankara,08.03.2010 İ.K