- 873 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEN BİR ÇOCUK...
Zil çaldı. Bir okul haftası daha bitmişti. Bütün sınıf neşe ve telaş içinde eşyalarını toplamaya başladı. Herkes birbiriyle şakalaşıyor, hafta sonu için program yapıyordu.
Can, sohbetlerin hiç birine katılmadan ağır ağır eşyalarını toplamaya başladı. Zaten kimse onun hafta sonu ne yapacağı ile ilgilenmiyordu. Soran da yoktu. “ Gel “ diyen de. Son iki yıldır oldukça uzaklaşmıştı arkadaşlarından. Kendi kabuğuna çekilmişti.
Çantasını sırtına astı, yorgun adımlarla sınıftan çıktı. Evine giden yokuşu tırmanmaya başladı. Ayakları geri geri gidiyor, canı eve gitmek istemiyordu. Biraz oyalanmayı düşündü. Geç kaldığında annesinin nasıl kızdığı, bağırdığı geldi aklına, vazgeçti. Son iki yılda tanınmaz hale gelmişti annesi. Ne kadar güzel olduğunu hatırlıyordu. İpek gibi saçları, mis kokulu teni, her zaman gülerek bakan gözleri ile harika bir kadındı. Nasıl da tapardı annesine o yıllarda. Hiç kızmaz, hiç bağırmazdı. Karşısına oturturdu Can’ı ve sakin sesi ile yanlışını anlatırdı. Sonra da sarılır, kocaman bir öpücük kondururdu yanağına. “ Artık büyüdüm, öpme beni “ diye kızardı. “ Keşke kızmasaydım daha çok öpseydi” diye geçirdi içinden.
Apartmana girdi. Zeminde hazır bekleyen asansöre bindi. Altıncı katın düğmesine bastı. Asansör dördüncü kata henüz gelmişti ki babasının gürleyen sesini duydu. Ardından annesinin çığlığını duydu. Yine kavga ediyorlar, babası yine dövüyordu annesini. Hemen stop düğmesine bastı. Ve bindiği kata geri döndü.
Apartmandan çıkıp karşıdaki parka gitti. Boş bulduğu banka oturdu. Cebinden ağız mızıkasını çıkarttı. En sevdiği şarkıyı çalmaya başladı.
…/…
Her şey iki yıl önce başlamıştı. Çok güzel, rahat bir hayatları vardı. Annesi ve babası birbirini seven bir çiftti. Herkes gıpta ile bakıyordu aileye. Derken babası geç gelmeye başladı. Her geçen gece biraz daha geç ve alkollü geliyordu. Bazen hiç gelmediği de oluyordu. Annesi ne zaman “ Neredeydin? “ diye sorsa kavga ediyorlardı. Maddi durumları da bozulmuştu. Gerçi annesi bir şey belli etmemeye çalışıyordu ama Can harçlığının azalmasından ve sofraya konan yemeklerin değişmesinden anlıyordu. Artık o kocaman bonfileler, köfteler, pirzolalar yoktu sofralarında. Makarna yiyorlardı çoğu gece. Sabah kahvaltılarından bal, süt, yumurta kalkmıştı. Küçük bir tabağın içinde el kadar bir peynir- o da kireç gibiydi- kurumuş birkaç zeytinle karnını doyurmaya çalışıyordu.
Bir gece, annesi örgüsünü örüyor o da derslerini yapıyordu. Telefon çaldı. Kısa bir konuşmadan sonra annesi ağlamaya başladı. Ne olduğunu sorduğunda “ Sen odana git “ dedi. Can odasına girmişti ki, kapı açıldı ve babası geldi. “ Ahlaksız adam, kimlerleydin bu saate kadar? “ diye bağırdığını duydu annesinin. Hemen ardından bir tokat sesi geldi. Telaşla odasından çıkıp salona geldiğinde annesinin yerde, kanlar içinde olduğunu gördü. Babası her zamanki gibi sarhoştu ve ayakta zor duruyordu. Deli gibi annesinin yanına koştu “ Anne, iyi misin? “ diye sorarken ağlamaya başladı.
Babasının attığı tokatın şiddeti ile savrulan annesi başını duvara çarpmış, hem başı hem de patlayan dudağı kan içinde kalmıştı. Annesi son bir gayretle “ Yok bir şey, iyiyim. Sen odana git “ dedi.
Can başını kaldırıp babasına baktı, nefretle. Bakışını yakalayan babası “ Defol git odana yoksa şimdi sen de dayak yiyeceksin “ diye gürledi.
Can, çaresiz, odasına gitti. Kapıyı arkasından kapattı. Ve bir daha, hiçbir gece, babası geldikten sonra açmadı.
Sonra ki bağrışmalarından anladığı kadarı ile babasının hayatında başka bir kadın vardı. Ve bütün parasını o kadın için harcıyordu. Artık onlara verecek parası kalmamış, iflas etmişti.
O geceden sonra babası, daha seyrek gelmeye başladı, eve. Her geldiğinde annesini dövüyor, olmadık hakaretler ediyordu. Dayak; tokat sınırını aşmış, tekmeye hatta oklava ile vurmaya kadar ilerlemişti. Annesinin yüzü, gözü, vücudu sürekli yaralar, morluklar içindeydi. Kapı dışarı çıkmaz olmuştu. Gittikçe şişmanlamış, gözlerinin altında torbalar oluşmuştu, uykusuzluktan.
Babası, en son eve geldiğinde öyle bir dövmüştü ki, kadıncağız uzun süre topallayarak yürümüştü evin içinde.
Bu arada Can’ın dersleri gittikçe kötüleşmiş ve lise birinci sınıfta yıl kaybına sebep olmuştu. Öğretmenleri sürekli kendisi ile konuşmaya çalışıyorlardı. Ama tamamen içine kapanan Can’ın ağzından tek bir kelime alamıyorlardı.
…/…
Hava kararmaya başlamıştı. Güneş çekilince de baya soğumuştu. Üşüdüğünü fark etti. “Artık babam da gitmiştir nasılsa” diye düşünerek eve gitmeye karar verdi. Mızıkasını cebine koydu. Çantasını yerden alıp, omzuna astı. Ellerini ceplerine sokup parktan çıktı. Karşıya geçti. Apartmana girdi.
Asansörle altıncı kata çıktı. Evden ses gelmiyordu. Kapıyı çaldı. Bir daha. Açılmadığını görünce anahtarı ile açtı. Evde derin bir sessizlik hakimdi. Her taraf karanlıktı. Salona doğru ilerledi.
Eşyaların çoğu devrilmişti. Karanlığa gözleri alıştıkça daha net seçebiliyordu ortalığın halini.
Annesini gördü. Saçı başı darmadağınık olmuş, elbisesi yırtılmıştı. Yere diz çökmüş, sabit gözlerle bir yere bakıyordu. Elleri titreyerek elektrik düğmesine bastı. Gördüğü manzara karşısında dondu kaldı. Annesinin yüzü-gözü, üstü-başı kan içindeydi. “ Anne?” diye seslenerek ilerledi. O sırada babasını gördü. Kan gölünün içinde yatıyordu. Annesinin elinde ki bıçağı o anda fark etti.
Yaklaştı…
“ Anne?”
Annesini başını kaldırdı. Boş gözlerle ona baktı:
“ Sen kimsin?”….
Not : bu öykü tamamen kurgudur. Yaşayan çocuklar olduğu inancıyla…
Eser Akpınar
İzmir
06.03.2010
YORUMLAR
"..Can, çaresiz, odasına gitti. Kapıyı arkasından kapattı. Ve bir daha, hiçbir gece, babası geldikten sonra açmadı..."
içimizdeki çocukların bir tanesidir CAN işimli yazı kahramanı..kendince yaşamış ve yaşatırken birşeyleri eritp gitmiştir okuyan yüreklerden..
"..“ Anne?” diye seslenerek ilerledi. O sırada babasını gördü. Kan gölünün içinde yatıyordu. Annesinin elinde ki bıçağı o anda fark etti.
Yaklaştı…
“ Anne?”
Annesini başını kaldırdı. Boş gözlerle ona baktı:
“ Sen kimsin?”…."
..can çocuktur..çocukça olmayan olayları seyretmiş..görmüş ve yine de annesine sığınmak istemiştir ebedi sığınak olan anneliğe ama anne yerinde değildir kalben ve yürekten..can annede anne başka duygulardadır yazının sonunda..
herkesin yaşayabileceğini can çocukken yaşamıştır da ibreti bizlere kalmıştır tüm savurucu duygularıyla ve silinmez izdüşümleriyle..
çok güzel bir sunum sırası vardı duyguların..olaya giriş ve çıkışlarıysa çok daha başarılıydı yazarını bence de..
içimizdeki çocuklara heracının yaşatılması nasıl bir duygudur ki ihmal ederiz hep..!
sevgisaygı
hep derim ya arkadaşım,
kadınlar cesur olmalı.gerek kendileri için gerekse evlatları için.
ayakta durmasını bilmeli kadın.kendi ekonomik özgürlüğüne sahip olmalı.
önce ben demeli,güle güle demeyi dimdik bakmayı geleceğe bilmeli.
önce dört elle sarılmalı yaşama sonra çocuklarına .bakın ne dağlar devirir kadın.
aciz olmamalı kadın.gerekiyorsa çekip vurmayı deği,l çekip gitmeyi bilmeli.
bunca tersi örnek görünce yaşamdan diyorum ki
kadın önce çocuk eğitmesini bilmeli,gerek kız, gerek erkek.
yani kadın eğitimli olmalı,akıllı olmalı kadın.
emek veren,emeğe saygı duyan tüm kadınlara selam olsun
kutlarım arkadaşım
Bütün kurguların değişik de olsa bir versiyonu yaşanmıştır mutlaka.
Sanatlı ve akıcı bir yazı. Kurgu da güzel.
GÜNÜN YAZISI olabilecek kalitede.
10 Numara ile katkı sunuyorum.
Saygı ve selamlar.
Eser Akpınar
kurguda olsa böyle olaylar her zaman yaşanıyor....ne hikmetse maddi durumu aniden iyi olanlar ilk önce böyle arayış içine giriyorlar....elindeki güzelliği kaybettiği gibi özlemini çektiği hayatıda beceremiyorlar....kel başa şimşir tarak misali....bu sayfa ve bu nadide kalem her zaman farklıdır keyif verir ders verir...saygılar...
Eser Akpınar
Teşekkür ederim Tacettin Bey. Onurlandırdınız. Saygılar
Türkiye'nin bir çok evinde yaşanan çok acı gerçekleri yazmışsınız.Erkekler nedense dar zamanlarında evlerine bağlı,belki de parasızlık sebebiyle düzgün yaşamaya uğraşırlar.Ne zaman ki işleri düzelir,hemen ya yeni hanım ya da sevgili arayışına girerler.(Düzgün bir hayat yaşayan erkekler üzerlerine almasın)
Çok gerçek bir yazı okudum,tebrikler.
Eser Akpınar
Teşekkür ederim Handan Hanım. Değerliydi yorumunuz. Sevgiler.
Dünya Kadınlar Gününde sizin makalenize konu olan bu kadıncağız ve bu şiddeti yaşayan yavrucakların hala olduğunu haberlerde de görüyoruz.İnanın çok etkilendim. Keşke kötü insanlar olmasa çünkü özellikle kadınlar biyolojik olarak zaten narindir, hep güleryüz arar, güzel sözler gururunu okşar bırakın şiddeti küçük bir ses ayarı yüksekliği bile incitirken o nazik bedenlere dayak atan eller tövbeye gelir de allahtan kendisini binlerce kez affetmesi için duaya açılır, yüzbinlerce kez üzdüğü eşinden özür diler..
Dünya Kadınlar Gününüz kutluyor, anlamlı eserinizi de kutluyorum. Saygılarımla...
Eser Akpınar
Ne yazık ki, kadınlarımızın yaşadığı pek çok çile var. Biz yazıyoruz da bunlar değişiyor mu? Hayır. Onlara bir faydası oluyor mu? Hayır.Kadınlar el ele vermediğimiz sürece, birbirimize destek olmadığımız sürece boşuna iş yapmış oluyoruz.
Sivil toplum örgütlerimizin bu konuda desteğe ve yardıma ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Bunu da yapacak olanlar bizleriz.
Gününüz kutlu olsun. Sevgiler yüreğinize.