ÖLMEK İÇİN Mİ YAŞIYORUZ SEVMEK İÇİN Mİ , YA DA …
Bazılarınıza bu kelimeyi işitmek bile keyifsiz gelebilir. Soğuk bir kelime gerçekten. İnsanın içini burkan, yaşamın tadını kaçıran, insana iç çektiren bir kelime. Ne var ki çaresi de olmayan bir durum. Zira yüce Allah ferman ediyor .” Her nefis ölümü tadacaktır.” Hakikat bu olunca neden diyor insan. Yazımızda işte bu neden üzerinde durmaya çalışacağız. Sizinle beraber kendimi de ikna edebilirsem ne mutlu bana. Çünkü her nefis gibi ben de çok yaşamak istiyorum.
Sanırım önce şunu söylemek lazım. Ölüm biz olduğumuz için var. Yani… Olmasaydık ölümümüz diye bir şey olmayacaktı. O zaman Allah’a isyan etmeden önce ölümü niye yarattın diye, ilk önce bize yaşamı verdiği için teşekkür etmemiz lazım. Arkadaşlarımız var, ailemiz var,evrende yığınla güzellik var,çok güzel sesler ve kokular var ,haz diye bir şey var ve mutluluk diye.Dahası bu güzellikleri görebilmemiz için gözümüz var . Duyabilmek için kulağımız var. Tadabilmek için dilimiz var. Tadamadığımızı, göremediğimizi var sayın. Bu güzelliklerin hiçbiri bir işe yaramayacaktı. Buradan yaşamın ne kadar değerli ve teşekküre değer bir şey olduğunu görüyoruz. Ölüm belki de bunun için var. Yani var olmanın ne kadar kıymetli olduğunu anlamamız için. Sonuçta her anımızı onu düşünerek geçirmiyoruz ve geçirmemeliyiz. Ama onu çok da unutmamalıyız. İstesek de unutamıyoruz zaten. Geçirdiğimiz küçücük bir rahatsızlık bile bize hemen onu hatırlatıveriyor ve yaşama sevdiklerimize sımsıkı sarılıyoruz.
Deli Dumrul gibi Azrail’e racon kesecek halimiz yok. Çünkü inatlaşabilecek kuvvette değiliz. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün, öbür gün değilse daha öbür gün hak vaki olacak. O zaman ölüm ölüm diye diye her günü bir cehennem azabına çevirmenin âlemi ne. Yaşanan anın kıymetini bilmek daha akıl karı değil mi?
Bakın etrafınızdaki hasta insanlara. Her anlarında başkalarına muhtaç olanlara. Hallerinden memnunlar sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Hiç kimse etrafındakilere sürekli yük olmak istemez. Belki dilleri dönüp söyleyemiyorlar ama muhtaçlıktan hiç memnun değiller. Yaşam ne kadar izzetli ve şerefliyse doğal bir şekilde ölüm de o kadar izzetli ve şereflidir. Henüz olmamış bir meyveyi dalından kendi elleriyle koparmak ise bence hayata yapılmış en büyük haksızlıktır.Çekmemiz gereken bir sıkıntı varsa çekeceğiz.Annemiz ,babamız pes etmedi dedirteceğiz çocuklarımıza ve tüm sevdiklerimize .İşte onur budur .Bu yükü taşımak .Bu yükü taşımak izzettir.İzzetli olmaya çalışan ,izzetini muhafazaya çalışan kişiye ise hürmet gerektir . Bakmamız gereken yaşlılarımız varsa bakacağız.Zaten muhtaç durumdalar.Onları bizden başkasına muhtaç etmeyeceğiz.Çünkü sevdikleri dışında birilerine muhtaçlık hissetmek daha ağır gelir insana . hayatın rengi bu .Siyah ve beyaz.Hayat beyaz ,ölüm siyah.Ya da belki biz şu anda öyle sanıyoruz.
Yaşlılığın aslında ölümden daha kötü olduğunu anlatmaya çalıştık yukarıda. Tabii ki çeken için. Ama onların etrafındakiler için öyle değil ve olmamalı. Niye biliyor musunuz?Çünkü onlar bizim emeklemeye çalıştığımız yolları koşmuşlar,aşmaya çalıştığımız zirvelerden atlamışlar ve muzafferiyete doğru gidiyorlar şanla ve şerefle.Şanla, şerefle ,onurla ve izzetle bitirilmesi gereken en önemli vazife hayat değil miydi yoksa?! İşte onlar bunu yapmak üzereler. O zaman onlara her anlarından daha fazla saygı göstermemiz lazım.
Mevlana ölüm yaratılmışın Yaradan’a kavuşmasıdır diyor. Bize saydığımız tüm güzellikleri veren acaba ne kadar güzeldir. Ona kavuşmak tertemiz hislerle. Bedenimiz kirlenmiş olabilir. Aslımız toprak zaten, çamur. Ona kavuşma düşüncesi zerre miktar varsa içimizde ruhumuz kirli değildir ve O anlar bence bunu. Sen emrettin ve ben emrine uyarak sana geldim demek. Bu düşünce yukarıda saydığımız ölüm korkusunu tuş etmek demek değil de nedir? Tabiatçılara göre kuru bir avuntudur bu düşünceler .Ölümün de yaşamın da anlamı şeffaflardan daha şeffaf bir halde önümüzde dururken varsın onlar da öyle düşünsünler ve zindan etsinler hayatın her anını kendilerine,beyinlerine ve müflis bedenlerine .İnsan tercihlerinin çocuğudur.Nasıl bir beden istersek öyle bir çocuk büyütürüz içimizde .Bu nedenle onlara acımak dahi gelmiyor içimden.İşte önünüzde bir çukur.Ona uğramadan geçebiliyorsanız başka bir tarafa buyurun.Geçemiyorsanız kimsenin aklını karıştırmayın.Bulursanız bir yol bize de haber verin.Değilse cazırtı etmeyin!
Seneca “Cesaret cennete korku ölüme sürükler “ demiş. Hayatın hakikatini ne kadar doğru ifade eden bir söz. Yaşıyoruz demek ki bu yükü taşıyabileceğiz, kapasitemiz buna müsait. Sadece yaşamak yeter mi? Düğümü çözen soru bu işte? Yaşıyoruz ve yaşayacağız. Ama nasıl? Korkarak mı yoksa severek mi diye soruyor Einstein. Cesur olmak hayatımızı anlamlı kılıyor bu noktada.Saçma sapan bir hayatınız olduğunu düşünüyorsanız niye böyle olduğunu da düşünmüşsünüzdür eminim.Felsefecilerin o saçma sapan varlık yokluk sorularından çıkmak bu kadar kolay işte.Ben niye varmışım,tartış babam tartış.Sen hayatını anlamlı kılmak için varsın .Çünkü bunu yapmak için her türlü donanımın var.Bu tür sorulara karşı koyacak her silahın var.Aşman gereken tek şey benliğin .Onu aştığında tıpkı Avatar filminde gösterildiği gibi evrende çok değerli bir misafir olduğunu fehmedeceksin.Böylece tüm canlılarla uyumlu olacaksın .Dahası mutlu olacaksın.Çünkü sen mutlu olmayı hak ediyorsun.Öleceğini bilen bir canlı olduğun için de evrendeki her canlıdan daha fazla hak ediyorsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.