KOYUN YOĞURDU
Babamdan dinlemiştim.
Vakti zamanında ilçemizde esnaflık yapan bir adamın, kayınpederi gelip oturur dükkânında. Soluklanır biraz, hem köyden pazara yoğurt getirmiştir hem de selamlarını iletmek istemiştir çocuklarına. Bakracı taze köy yoğurdu ile doluymuş, kaymağı bol olan bu yoğurt koyun yoğurduymuş. Meşhurmuş yaşlı amcanın yoğurdu, namını duymayan yokmuş ilçede. Pazardan pazara getirip satarmış yoğurdunu, karşılığında öteberisini alıp gidermiş köyüne.
Yaşlı amca damadının söylemiş olduğu kaçak çayı yudumlarken kasabanın kaymakamı gelir oraya, selam verip oturur biraz. Hal hatırdan sonra Kaymakam Bey yaşlı amcanın nereden geldiğini ne iş yaptığını sorar. Yaşlı amcanın yoğurt getirip pazarda sattığını duyunca şöyle der: “Ya valla bizim hanım koyun yoğurdunu çok sever. Hem sizin yoğurdun namını ben de duymuşum, mümkünse bana satın almak koşuluyla getirir misin?”
Yaşlı amca: “Ne münasebet Kaymakam Bey oğlum, ne münasebet! Tabi ki getiririm, hem de evinize getirip bırakırım. Bir daha ki gelişimde -söz olsun-koyun yoğurdunu getireceğim.” der ve hatır istedikten sonra çıkar gider.
Az bir zaman sonra yaşlı amca yoğurdunu bakraca koyar ve ağır aksak yürüyerek kasabaya iner. Kaymakamın evini sorup bulduktan sonra kapının tokmağını üç kere vurur. Kızcağızın biri kapıyı açar ve “Hayrola dede?” der.
Yaşlı amca: “Yoğurt getirmiştim kızım, Kaymakam bey evde yok mu?” der.
Sesi duyan kaymakam bey kapıya gelir ve yaşlı amcayı tanır.
Yaşlı amca. “Kaymakam Bey, hani benden koyun yoğurdu istemiştiniz ya ben onu getirdim işte!” der.
Kaymakam ise yaşlı amcaya: “Tanıdım tabi ki, hoş geldin amca” der.
Elindeki yoğurt bakracını alır, amcayı içeri buyur eder: “Gel amca kahvaltıdaydık, gel otur sen de. Bir şeyler atıştır.”
Amca içeri girer: “Ben erkenden kahvaltımı yaptım, size afiyet olsun ama bir bardak çayınızı içerim.” der. Yaşlı amca yerdeki mindere bağdaş kurup oturduktan sonra kendisine getirilen çayı içmeye başlar. Biraz hasbıhalden sonra kaymakam bey sorar: “Sizin köyde kavga vardı neden çıkmış?” diye sorar. Amca çayını yudumlarken kaymakamın kızcağızı hemen atılır. “Baba köylüler neden kavga ediyorlar? Söyle bir daha etmesinler lütfen.” diye sormuş saf bir şekilde, çocukça.
Yaşlı amca daha ağzını açmamıştı ki Kaymakam Bey gayri ihtiyari yaşlı amcanın varlığını unutarak şunu söyler: “Onlar orada bok yemese biz burada nasıl bal yeriz kızım.” Ortalık buz keser birden, amcanın elindeki bardak yere düşer. Yaşlı amca gözleri dolu, nutku tutulmuş, beyni karışık, gönlü kırışık bir şekilde ayağa kalkarak kapıya doğru yönelir. Bu laf; yenilir, yutulur, sindirilir bir laf değildir ona göre. O da köylüdür ve bugüne kadar asla herhangi bir problem çıkartmamıştır. Kendi yağında kavrulup gitmiştir. Ve devletini çok sevmektedir, içten bağlıdır ona. Dört sene askerlik yapmıştır; aç kalmıştır, soğuk yemiştir onun uğruna… Oysa devleti temsil eden bir şahsın bakış açısı onu derinden etkilemiş, yüreğinden vurmuştur. Bunu devlete mal etmemiştir ama yine de o pozisyondaki birisinin buna çok ama çok dikkat etmesi gerekir diye düşündü hızlıca. Bir an için kapıda durup kaymakama bakar ve usulca:
“Hem Atatürk ne demişti hani: Köylü yurdun efendisidir diye değil mi?” sonra tekrar gayri ihtiyari söylenmeye başlar yaşlı amca:
“Demek öyle ha kaymakam efendi, demek öyle ha! Biz bok ha, siz bal ha! Olmadı kaymakam bey olmadı. Hem de hiç olmadı!” diye devam eder. Aklını yitirmiş gibidir yaşlı amca. Onun şahsında bütün köylüler ayaklanmış gibidir, yükü ağırdır sırtında… İçlenmesi, dellenmesi boşuna değildir.
Kaymakam bey ve eşinin tüm ricasına rağmen geri dönmez yaşlı amca. Çarıklarını giyer ve geldiği yöne doğru akan bir yıldız gibi süzülüp gider usulca.
Devleti temsil konumundaki herkesin şunu iyi bilmesi gerekir: Bu ülkenin en ücra, en kuytu, en loş köşesinde yaşayan en fakir, en hakir bir insanın dahi koruyucusudur devlet, hamisidir. Bu köylü de olur, mezralı da olur, göçebe de olur, yabani de olur; bu Türk de olur, Kürt de olur Laz da olur. Bu Alevi de olur, Sünni de olur, Yezidi de olur. Kaymakam bey semboliktir burada; savcı da olur, komutan da olur, doktor da olur; olur da olur hiç fark etmez makam.
Bu asla unutulmamalıdır.
Biz neden kaybettik diye sormamız gerek bugün? Onca insanımızı niye kaybettik, niye küstürdük? Ve bulunduğumuz noktada niçin varız?
Sahi koyun yoğurdu seversiniz değil mi?
Acı da olsa alacağınız ücret getirir misiniz bir daha?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.