- 883 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖÇMEN YUSUF
Köyümden bahsedeyim size biraz. Köy yaklaşık 100 hane kadardır. Dedemler bu köye 1951 yılında Bulgaristan’dan göç ederek gelmişler. O zamanlar 25 hane kadar köyün kuruluşundan bu yana orada yaşayan alevi kardeşlerimiz varmış. Onlarla aramızda eski demiryolu vardı. Onların oturduğu kısım plansız rasgele yapılmıştı. Bizim mahalleler ise planlı düzenli yapılmıştı. Köyümüz düz bir ovada doğusunda Aksu Irmağı batısında Gâvur Gölü olan sulu tarıma elverişli hani insan eksen insan çıkar denilen cinsten çok verimli topraklar üzerine kuruludur. Tren istasyonu, sağlık ocağı, ilköğretim okulu, bakkalı, manavı, kahvehanesi, tarım kredi kooperatifi, değirmeni, demircisi ve camisi mevcut olup ilçeye 13 km. şehir merkezine 35 km.dir. Toprakların büyük bölümü alevi kardeşlerimizden Hüsso ağalar ve sünni kardeşlerimizden Kadıoğulları denilen 2 aileye aitti. 1951 yılında dedemlere de o zamanki kanunlara göre hanedeki kişi başına 6’şar dönüm olmak üzere bu arazilerden vermişler. Mesela dedem 5 nüfus olduğu için 30 dönüm tarla almış. Genelde de bu 60 hanenin durumu böyleymiş. 60 hane Sünni göçmenler 25 hane alevi Kürtler bu köyde kardeş kardeş yaşamaya başlamışlar. Aralarında en ufak bir sorun yok. Şimdi hırsın ve bencilliğin bu tabloyu ne hale getirdiğine ve nasıl bu hale geldiğine bakalım.
Dedemlerle birlikte Bulgaristan’dan göç eden göçmen Yusuf lakaplı bir amca vardı. Okumuş eğitimli, hatta öğretmen. Diğerlerine göre biraz daha bilgili ve uyanık.1951 yılında herkes eşit şartlarda yeni bir hayata başlıyor. Fakat bu Yusuf amca ve çocukları çok çalışkan insanlarmış. Sabah saat 4 te kalkıyorlar kendi tarlalarında çalışıyorlar, sabah 8 den sonrada yevmiye ile Kadıoğullarının tarlalarında çalışıyorlar. Belli bir süre sonra Yusuf amca bakkal dükkânı açıyor. O meşhur pamuk ve buğday vadeli % 300- 500 karlı şatışlardan yapmaya başlıyor. Bir kaç yıl sonra köyde ilk traktörü o alıyor. Bütün köyün tarlalarını para ile sürüyor(ekime hazır hale getiriyor).daha sonra tüccarlığa başlıyor. Köylünün ürettiği ürünleri alıp fabrikalara satıyor. Göçmenlerden Bursa da, Adana da akrabası olanlar çiftçilik ile uğraşmak istemeyenler,3–5 yıl içinde bu kentlere göç ediyor. Bu göçen ailelerin tarlalarını göçmen Yusuf alıyor. Adam kazandıkça kazanmak, tüm köyün arazilerine sahip olmak istiyor. Bu hırsa çok aşırı kapılınca da insanlık yanı zayıflıyor, acıma duygusu köreliyor. Hiç bir günden birgüne bir komşusuna bir derdin varmı diye sormuyor, gelip derdini anlatana da yardımcı olmuyor. Ne zaman para isteseler yok diyor satılık 50 dönüm tarla var deseniz anında para oluyor ve sürekli köyden biri daha gitse de tarlasını alsam, evini alsam diye hayaller kuruyor. Profili az çok siz anladınız. İşte böyle bir adammış göçmen Yusuf. Gel zaman git zaman göçmen Yusuf’un hayalleri gerçekleşiyor. 1980 li yıllarda tarlalar 1000 dönüm oluyor. O yılları bende yaşadım gayet iyi biliyorum. Köyümüzde su tarlaların başından akar. Pamuk ekildiği zaman 15- 20 günde bir sulama yapmanız lazım. Göçmen Yusuf tarlaları sulamaya başladığında zaten 20 gün sana sıra gelmez. O sakalar (tarlayı sulayan adam) tutar onlara yaptırır bu işi. Bizim gibi küçük çiftçilerde kendileri sular. Bizim gibi küçük çiftçiler nadiren gündüz sularlar çünkü göçmen Yusufun oğulları müsaade etmez. Bu yüzden köyde kavga etmedikleri kimse kalmamıştır. Rahmetli dedem de kapı komşusuyuz tatsızlık olmasın diye yıllarca gece suladı tarlaları. Şimdi bu gözünü hırs bürümüş insanlar 1000 – 1500 dönüm tarlaya sahip oldular fakat ne oldu biliyor musunuz? Köyde kapılarını çalacak hal hatırlarını soracak kimse kalmadı. Tarlaları göçmen Yusuf evleri de civar köylerdeki alevi kardeşlerimiz aldılar gelip köye yerleştiler. Tarlalarında çalıştıracak insan bulamaz oldular. Adıyaman’dan Urfa’dan amele getirmeye başladılar tabii bu GAP tan önceydi şimdi oradan da amele gelmiyor.1990 yıllarda göçmen Yusuf öldü.(Allah rahmet eylesin) Şimdi oğulları köyde. Fakat köyün hali içler acısı. Cami cemaatsizlikten kapanmış. 15–20 hane göçmen 80 hane alevi kardeşlerimiz var. O 15–20 hanede asimile olup çoğunluğa uymuş. Alevi kardeşlerimizin genç kuşağı nın tamamı yurt dışında. Türkiye yi karala, sende iltica et kampanyasından onlarda faydalandılar hemde ne faydalanma. Göçmenler hala 1951 de yaptıkları kerpiç toprak evlerde yaşamlarını sürdürürken, 80 hane alevi kardeşimiz saray yavrusu evlerde oturuyorlar. Arazilerin büyük bir kısmını da onlar aldı. Göçmen Yusuf rahat bir gün yüzü görmeden gitti. Çocukları da aynı kaderi paylaşıyorlar. İki kardeş aynı avluda konuşmuyor. Zaten köyde konuşacakları kimsede yok. Birisinin 2 oğlu 1 kızı vardı kızını alevi kardeşlerimizden bir genç kaçırdı. Oğullar hovarda başarısız. Birinin de 2 oğlu bir kızı vardı kız evlendi Adana ya gitti. Oğlunun biri ziraat mühendisi oldu, fakat gelip babasının 1000 dönüm arazisinde çalışmıyor, Adana da bir çiftlikte 15 yıldan bu yana maaş ile çalışıyor. Sadece biri hayırlı evlat çıktı o da şehir merkezinde oturuyor, iş olduğu zaman gelip babasına yardımcı oluyor, ne kadar orada bulunmak istemese de atamdır deyip katlanıyor. İşte hırs ve bencilliğin birebir yaşanmış hikâyesini okudunuz...
01,09,2009
Hicabi ÇALIŞKAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.