- 1047 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İki Saniyelik Düşünce-Zehra'nın Hikayesi
Yaşlı gözlerle kızının ona yazdığı mektubu okudu. İki yıl önce hastane yollarına düşmüş, kullandığı ilaçların yan etkisiyle hiç bilmediği hastalıklara yelken açmıştı. O bir anneydi. Sorumlulukları vardı çocuklarına karşı. Çok sevdiği kızına karşı. Lakin genç yaşında hiç bilinmeyen ve rastlanmayan bir hastalık, onu yaşama sevincinden koparamamıştı. İki yıl boyunca tüm yakınlarına o moral verir, anne ve eş olarak çocuklarına ve kocasına tüm hizmeti sağlıklı gibi en güzel şekilde yine yapardı. Fakat son altı aydır iyice güçten düşmüş, gönlü istese de birçok işi yapamaz hale gelmişti. İşte bu durumda eşi ve çocukları iş bölümü yaparak onun tarifiyle kapı cam temizliğinden yerleri silmeye, ütü ve çamaşırlara kadar her şeyle ilgileniyorlardı. Çocuklarının ve eşinin fedakârlığı onu duygulandırıyor, şimdiye kadar yapabildiklerini yapamamak onu kahrediyordu. Sevmek böyle bir şeydi. O yıllarca onlar için her türlü fedakârlığı yapmış, şimdi ailece herkes ona düşen işleri azaltmak için seferber olmuştu.
Bugün hastanede yoğun bakımda hayatının en uzun uykusundan uyandığında, onu dışarıda kimlerin beklediğini bilmiyordu. Yaşadığı acılar ise duygularını açığa çıkarmıyordu. İki gündür yaşamıyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. İki gün öncesinden tek hatırladığı, anestezi hocasının ameliyathanede; ”Burası çok soğuk, seni üşütmeyeceğiz,”diyerek, ayakları arasına konan küçük bir hortumla sıcak hava üflenerek buz gibi ameliyathanede ısındığını hatırlıyordu. Ondan sonra kendini yoğun bakımda buldu. Yaşadığı acılar son bulmayacaktı belki, ama sevdikleri için yaşamalıydı. Bu mücadeleyi vermeliydi. Sırayla önce en küçüğü, biricik kızı geldi gözlerinin önüne. On yaşındaydı. Ama sözleri ve duygularını ifade etmesi, sevgisi bambaşkaydı. Anneler hiç çocuklarını ayırır mıydı? Üç numara ondört yaşındaydı. Onun güzelliği bambaşkaydı ve hep içten severdi. İki numara ise yirmi yaşındaydı. Okulu yarıda bırakmış, ama girdiği berberlik mesleğinde kısa sürede ilerlemişti. Onun duruşundaki masumiyeti ve berraklığı babasını çocukluğundan beri hep çok etkilemişti. Bir numara ise yirmiüç yaşındaydı. Çocukları içinde en zoru oydu. Hiçbir zaman sevgisini açık etmezdi, ama severdi. Bazılarına sevgisini göstermek zor gelirdi. O da onlardandı. Bir numara olmak zordu. Onu on sekiz yaşında doğurmuştu. Üniversitede okuyordu, ama bırakmaya karar verdi. Asla taviz vermeyecek babasını da ikna etmişti. Babanın ise tek derdi vardı. Çocuklarının mutluluğu… Onları bir an için mutlu etmek bile ona yeterdi. Böyle bir eşi olduğuna zaman zaman kızsa da, onu çok sevdiğini hatırladı. Yoğun bakımdan çıkmış odasındaydı. Kızının mektubunu henüz okumamıştı. Mektup yazılmıştı oysa. Ona ulaşmamıştı. Ameliyat sancılarından başka hiçbir şeyi yoktu. Biraz midesi bulanıyordu. Hemen hemşireyi çağırdılar. Hemşire bulantıyı giderecek bir iğne yaptı. Herhangi bir problem yoktu. Birazdan boğazının sıkıldığını, nefessiz kaldığını hissetti. Rengi değişmişti, panik yapmayı da sevmezdi. Ama canı yanıyordu. Nefes almakta zorlandığını gören annesi hemen doktorları çağırdı. Servisin neredeyse tüm doktorları odaya dolmuş, herkes panik halinde müdahale etmeye çalışıyordu. Bir an için uzun ve zor olan ameliyatta olmayanın olacağını hissetti. Artık nefes alamıyordu. Sanki son nefesti verdiği. O anda yoğun bakımdan çıkarken ki kızının silueti belirdi gözlerinde. Ona sevgiyle sarılmak istedi. Yalnızca iki saniye onu düşledi. Bilmiyordu, kızı da ona iki saniyelik düşüncesini yazdığını. Son bir hamleyle direndi ve kızının ona uzattığı mektuba uzanabilmişti.
“9 EYLÜL HASTANESİ VE ANNEM
(İKİ SANİYELİK DÜŞÜNCE)
Ahh annem ah!
Bunları da mı görecektik?
9 Eylül hastanesi
Yoğum bakımın kapısında bekliyordum annemi.
Babam söyledi, anneni tek yoğun bakım çıkışında görebilirsin.
O yüzden bekliyorum burada.
Saatlerce bekledim.
Her kapı açıldığında bakıyordum heyecanla.
Baktım annem yok, yine doldu yüreğim.
Başladı gözyaşlarım.
Bir ümit ile bekliyordum annemi.
Gelen geçen soruyordu, kimi bekliyorsun diye.
Her cevapta üzgün ve çökmüş bir şekilde annemi diyordum.
Her geçen beni acıyordu, ah diyordu.
Çook derin dalmıştım denizlere…
Birden kapı açıldı, bir baktım;
Sedyede makinelere bağlanmış bir kadın!
Yaklaştım, yüzüne baktım.
Bu kadın benim annemdi.
Onu o halde görünce dayanamadım.
Doldu gözlerim ANNE dedim
ANNEM konuşamıyor, parmağını bile kıpırdatamıyordu.
Gülümsedi bana, sanki yavrum dermiş gibi.
Ona çaresizce bakıyordum.
Dokunamayıp,sarılamamak ölüm gibi….
İnanamadım, inanamadım…
O zaman ki düşüncelerimi kimse anlayamaz.
Ben bile dökemiyorum kâğıda.
İsyan edecektim bana annemi verin diye,
O BENİM ANNEM
VE BU DÜŞÜNCELER SADECE 2 SANİYEDE OLUŞTU.
BEN KÜÇÜĞÜM DİYE SOKMUYORLAR ODASINA BENİ.
ONU GÖREMİYORUM BİLE.
2 SANİYELİK BİR BAKIŞTI BENİMKİSİ
AĞLAMAYA BAŞLADIM ANNEM DİYEREK…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.